‘Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları’

‘Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları’

YAZAR: Cevdet Said YAYIN EVİ: İnsan Yayınları/İstanbul 1984 Şam/Suriye doğumlu yazar, Cezayirli Malik Binnebi’nin öğrencilerindendir. İslam dünyasının Gandhi’si diyebileceğimiz yazar, toplumsal bozulma ve kokuşmanın batağı kabul ettiği kent hayatından uzakta, beslediği inekle yaşamayı, bir nevi protesto kabilinden tercih etmiş biridir. Temel felsefesi; şiddete ve kaba güce karşı olarak (Murat Kayacan’ın Haksöz 2001 Ocak 118. sayıdaki

YAZAR: Cevdet Said

YAYIN EVİ: İnsan Yayınları/İstanbul 1984

Şam/Suriye doğumlu yazar, Cezayirli Malik Binnebi’nin öğrencilerindendir. İslam dünyasının Gandhi’si diyebileceğimiz yazar, toplumsal bozulma ve kokuşmanın batağı kabul ettiği kent hayatından uzakta, beslediği inekle yaşamayı, bir nevi protesto kabilinden tercih etmiş biridir. Temel felsefesi; şiddete ve kaba güce karşı olarak (Murat Kayacan’ın Haksöz 2001 Ocak 118. sayıdaki değerlendirmesine bakılabilir) İslam dünyasının kültürel ve moral değerlerini dirilterek yeniden öze dönmektir.

Burada Gandhi tarzı tepkiselliği, toplumdan uzakta ancak topluma ışık tutabilmesi ve de Kur’an’ın yerdiği “bedevilik” anlayışının tam tersi, ancak çok isabetli olarak modern kent hayatının ifsad edici boyutuna dikkat çekmesi, bunları ciddi tartışmak gerek…

Kitabı 1985’te aldığımda Süleymancı(!) bir hocamıza sunmuştum, o da hemen ismine bakıp “sel-sal” ekleri için zahiren eleştirmiş ve de bir nevi kızmıştı. Bu isimlendirme malumunuz bir tespit içindir, onayladığımızdan değil ve o tarz cemaatlerin(!) kapalı devre oluşlarına da bir örnektir ayrıca…

Neyse ki, (o şekilsel tepkiden sonra!) kitabı okudum ve algılarımda epeyce tashihlerde bulundum bu sayede… Kitabı şiddetle tavsiye ediyorum; bu şiddetli vurguya ve kitabı yeniden incelememe, bir sohbette sayın Metin Önal Mengüşoğlu’nun bu kitaba (ki yeni baskılarının yapıldığını belirtmişti) atıf ve vurgu yapmasının etkili olduğunu da eklemeliyim…

Önsözü yazan Malik Binnebi, İslam dünyasındaki değişime öncülük eden hareketlerin “fikri bir tersane” işlevi taşımalarına rağmen verimsiz olmalarını; öncekilerin “artık değişime gücü kalmamış”, sonrakilerin “henüz değişime imkan verecek kadar gelişmemiş” bir toplumda gerçekleştirilmeye çalışılmasına bağlamaktadır.(Bizlerin bu kıstastan alacağımız çok ders olsa gerek!) Yine O, “Doğa yasası dediğimiz şey, üzerine inatla gelen insana kendini teslim eden bir karaktere sahiptir. Üstelik insanı bir tür kışkırtmayla yönlendirerek sınırları dar bir determinizmin içinde hapsolmasını önleyecek biçimde araştırmaya sevk eder.” diyerek bize büyük bir ipucu ve çıkış noktası sunmaktadır. Kitaba konu olan daha ziyade (Rad 11) ile ilgili olarak da; “…ayet gerçek anlamda değişim ilkesi olarak benimsenmemiş, Allah kelamıdır diyerek kutsanmak ve bir iyimserlik yamacı gibi yaslanmak dışında bir tavra yol açmamıştır.(..)ayetin toplumsal işlevi bu tür yaklaşımlarla atıl bırakılmıştır.” Diyerek problemin tam üstüne parmak basmıştır. (Görüyorsunuz daha önsözü geçemedik! Bu kısa alıntıları tartışsak, değerlendirsek, ölçü alsak, epey yol alabiliriz kanaatindeyim!)

Her satırı çok dikkatle okunup özümsenmesi gereken, üzerinde dersler/oturumlar yapmayı gerektiren ağırlıkta bu kitaptan işte bazı satırlar:

“Müslüman dünyanın genç kuşağı İslam uğruna malını ve canını fedaya hazır (Daha yakında Mavi Marmara’da bunu gördük!); ne var ki, içlerinde yıllarını kapsamlı araştırmalar yapmaya, bir konuyu kotarmak ya da aydınlatmaya adamak isteyenler pek nadir. Sözgelimi müslümanın inancıyla davranışları arasındaki aykırılık problemi ele alınması gerekli konulardan.”

“Müslümanlar cevaplandırılması mutlaka lazımmış gibi usanmadan, ısrarla şu soruyu soruyor: Ne yapmamız gerek? Müslüman bu soruyu sorduğunda seçimi de yapmış olmaktadır.(..) Demek ki akıl henüz seçimini açıklıkla yapamamıştır. Demek ki problemlerin bağımlı olduğu yasarın varlığına bu yasaların keşfedilebilir olduğuna ve insanın kendi çabalarıyla onu halledebileceğine inanmamaktadır.”

“..Hepsi Mehdi beklemekte yahut kıyamet alametlerinin dökümünü yapmaktadır. Zihinlerine kök salmış düşünce şudur: Bu problemi Allah’tan başkası halledemez, bilginlerin çabası boşuna.

“..Oysa bir kez problemleri kaza ve kadere bağladınız mı, sebepleri bilip bilmemeniz arasında bir fark kalmayacaktır.”

“..Veba salgınında hastalar nasıl karantinaya alınıyorsa. Toplumsal hastalıklar esnasında da karantina uygulanabilir ve hastalıklı düşüncelere aşı uygulanabilir.”

Evet, her sayfasında birçok satırın altını kalın ve italik çizmek, vurgulamak gerekiyor. Tam bir manifesto! Zihinleri sarsıyor, soru işaretlerinin peşine, olması gerekenleri de vurguluyor, dikkatlere sunuyor. Sanırım benim tavsiye etmemde de bu çok uyarılı, sarsıcı vurgular rol oynasa da asıl sebep, kitaba da adını veren değişim yasalarına eksen olan ayetlerle ilgili vurgusudur: (Gerçi değişimden öte tersine dönüşüm/başkalaşım geçiren(!) bizlerin bu sarsıntıların çok şiddetli tekrarına, aşı uygulamasında doz artırımına, şok tedaviye ihtiyacımız var!) “..ayet (Daha ziyade Rad 11, ayrıca Enfal 53), içeriğindeki yasayı açıklamakla toplumsal bir yasayı açıklamış olmaktadır, bireysel bir yasayı değil. Zira ‘kavm’ sözcüğü ümmet ya da toplum kavramına atfedilecek biçimde bir toplam ve topluluğu ifade etmektedir.” ve “..söz konusu olan belirli bir kişi değil, öz anlamıyla yani tek bir beden oluşu, tek bir varoluş arzetmesi itibariyle toplumdur.”

İşte, benim dikkatimi çeken ve ehemmiyet atfetmeme neden olan, değişimin yasalarını -çok katıldığım biçimde- isabetle, bu tarzda ‘nefs’ ve ‘kişi’ eksenli olmaktan çıkararak ‘toplum’ endeksli/bazında okumasıdır, vurgulamasıdır. Tanıtım bu tarzda devam ederse çok uzayacağından, sözü burada bırakarak, herkesi bu okumaya davet ediyor, okumaların paylaşılıp çoğaltılarak, gündemin başına, hiç inmemecesine yerleşmesini umuyorum. Tabi ki eleştiriler, okuyucunun katılmayacağı noktalar olabilir, bunları da paylaşalım, ancak muradımız ve müellifin muradı ertelenmesin, görmezden gelinmesin! Vurgu: “Dönüşmeden, sömürüye müsait olmaktan kurtularak, değişimin ve toplumsal problemlerin/yasaların tabi olduğu ilkelerin farkına varıp bunların üstüne üstüne gitmek ve toplumsal değişimi yakalamaktır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *