Zor işler

Zor işler

Zor zamanlarda zor süreçlerden geçiyoruz… İşimiz zor, yükümüz ağır, sorumluluk büyük… Ya hesap! Nimetlerden sual edileceğimiz o an! İşimizin zorluğu, gücümüzün yetmemesinden veya yükümüzün çekilemeyecek büyüklükte olmasından değil elbet! İş bilmezliğimizden, kılıç kuşanmazlığımızdan/ sorumluluktan kaçmamızdan, ertelemeci tavırlarımızdan, boş ve yersiz algı ve anlayış(sızlık)larımızdandır! Süreci hesaba katmayan, sonuç endeksli ve “kurtuluş!” garantili kuru bir iman iddia

Zor zamanlarda zor süreçlerden geçiyoruz… İşimiz zor, yükümüz ağır, sorumluluk büyük… Ya hesap! Nimetlerden sual edileceğimiz o an!

İşimizin zorluğu, gücümüzün yetmemesinden veya yükümüzün çekilemeyecek büyüklükte olmasından değil elbet! İş bilmezliğimizden, kılıç kuşanmazlığımızdan/ sorumluluktan kaçmamızdan, ertelemeci tavırlarımızdan, boş ve yersiz algı ve anlayış(sızlık)larımızdandır!

Süreci hesaba katmayan, sonuç endeksli ve “kurtuluş!” garantili kuru bir iman iddia ve algısındandır yanılgılarımız… Demiştik ya; “Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir!” diye… Bilgi ve donanım, iman ve amel tutarlılığı ve kararlılığı hep sumen altı ediliyor! İnandık demekle bırakılmayacağımızı ve hesabımızın daha da ağır(lıklı) olacağını bilmeliyiz!

Yük ağır, bilerek yüklendik. Şimdi gereklerini yapmak zamanıdır; topu taca atma zamanı değil! Sorumluluklarımızı kuşanma zamanıdır; sorumluluktan kaçma zamanı değil! İş yapma adına işgüzarlık yapanları, kaş yapayım derken göz çıkaranları hesaba katarak!

Dostluk zor, dost bulmak, dost olmak zor! Hele dost kalmak hepten zor! Ebeveyn olmak, kardeş olmak, hısım akraba olmak, komşu olmak zor! At izinin it izine karıştığı ortamlarda, bir şeyleri karıştırmadan net olmak, saf kalmak, saff tutmak zor!

Tabi, zorluğun ardında kolaylık olduğu muştusu yüreklerimize su serpmektedir. Ayaklarımızı sabitleştirmekte ve sağlamlaştırmakta, adımlarımızı muhkemleştirmekte ve kararlı kılmaktadır. Ayrıca, zorluğun göreceliği malumunuzdur! Her şart ve zeminin zorluğu da kendincedir! Yük ve yükü sırtlanacakların gücü hem doğru orantılıdır, hem de çağlar arası mukayese gerektirmeyecek evsafta bir imtihan olgusuna dayanmaktadır. Eğer bir iddiada bulunacak olsak, zamanla bu yük ve sorumluluğun arttığından değil, azaldığından dem vurmak daha gerçekçi olacaktır! Söylemeye çalıştığımız, intihanın maddelerinin, istenenlerin artıp azalması değil, şartların “nasıllığı” ile ilgilidir! Bu zor şatların üstesinden gelebilmek, her kişinin değil “er kişinin” işidir!

Doğru/sahih bilgi ve sahih yöntemlerle, meşru araçlarla gerçekleştirilecek, salih amellerle muttasıf bir kulluk/ibadet hayatı ile mükellefiz. Donanımlı, periyodik bakımlı, yol ve yolculuk şartlarına göre modifiye edilmiş araçlarla düzgün yol alabilmek mümkündür. Yoksa bırakın yol konforunu, yol almak bir tarafa, yolda kalmak, yoldan çıkmak, dahası vasıtayı ek yük olarak yüklenmek işten bile değildir! İmanımıza şirk ve zulüm bulaştırmadan, sıratı müstakim üzre yürüyebilmek, bazı şartlarda bırakın ilerlemeyi, bulunduğumuz noktadan gerilere savrulmadan, hal ve kalimizle konumumuzu muhafaza edebilmek zor iştir hakikaten! Akabeleri aşmak, öncülerden/öne geçenlerden olabilmek, yüklendiğimiz emaneti hakkıyla temsil edip sahibine güzelce sunabilmek, hesaba çekileceğimiz nimetleri hesabımızı kolaylaştıracak bir vesileye dönüştürebilmek ne âlâ! Mal mülk, evladu iyal, aş iş eş sarmallarının fitne boyutundan, nefsin ve şeytanın iğvasından, dünyayı oyun ve oynaş edinmeden, Rabbimizin makamından ürpererek ve nefsimizi heva ve hevesten men ederek korunabilirsek ne mutlu!

Her adım bir basamak eksiltir muhakkak ki! Tabi ki, yürüyeler duranları, koşanlar yürüyenleri geçecektir! Elbette, hareket halinde olanların ayağına toz toprak bulaşacak, iş ve eylemde bulunanlar yanlış yapabilecektir! Emekleyerek, toza toprağa bulanarak cehdü gayret içinde bulunmak, dik sürünmekten sayısız ve hesapsızca evlâdır. Boş başak dik durur; ne işe yarar! Dolu başağın boynu eğik olur; o her şeye yarar!

İşlerimizi daha da zorlaştırarak kör düğüm haline getirmek de elimizde, imtihanı yüz akıyla vererek onu “zer” kılmak da!..

Rağbetimiz nelere ve kimlere? Nelere daha çok vakit ayırıyor, perestiş ediyoruz? Hangi yolları yol, kimleri yolculuk refiki, neleri yol vasıtası ediniyoruz? Bir sürü uyarıcıyı ve uyaranı görmezden geliyoruz! Rabbimiz günleri aramızda döndürüp duruyor! Elimizden tutup çekecek, bir ip atacak, bir köprü/bir liman/bir ada olacak dostluklar nerede? Toptan sımsıkı tutunmamız emredilen “sağlam kulp” mehcûr halde! Vaktimizi, mesaimizi, meşguliyetlerimizi, mal-mülk ve imkânlarımızı, çoluk çocuk, hısım akraba, konu komşu ve tüm insanlık ile ilişkilerimizi, tekraren ve ciddi olarak gözden geçirmeliyiz, tashih etmeliyiz! Bizim kesretimiz vahdettedir! “Biz” şuuruna dönük eylemlilikleri sergilerken aceleci davranmadan, süreci ihmal etmeden, toplumsal dönüşüm yasalarının gerek ve kurallarını dikkate alarak, emin ve kararlı adımlar atmalı, bunu ısrarla sürdürmeli, tekrarlı ve pekiştirici uygulamalarda bulunmalıyız! Yıkıcı değil yapıcı olmalıyız! Bunu kimse ilkesizlik, niteliğin ihmali ve çoğunluk sevdası olarak almamalıdır! Ancak, boşa kürek çekip akıntıya da kapılmamalıyız!

Bizler Allah’ın dinine yardım edelim ki, O (cc) da bizlere yardım etsin, kolay olanı kolaylasın! Yalnız Rabbimize ve dini mübini İslam’a rağbet edelim! Bizler mal ve canlarımızı esirgemeyelim ki, Rabbimiz bizleri esirgesin!

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *