Kur’an’ın %98’inin bireyle Allah arasında bir kulluk ilişkisi olduğunu, %2’sinin ancak siyasal içerikli olduğunu, onu da bir şekilde yöneticilerin halledeceğini defalarca söyledi FG. Ama bu sözün anlamı üzerinde kimse durmadı. Herkes üzerine yattı.
BÖYLE BUYURDU HOCAEFENDİ!
Mehmed Durmuş
Türkiye’nin bir ‘Hocaefendisi’ var, daha doğrusu artık bütün dünyanın hocası. Rüyaları, kendinden menkul kerametleri pek sever. Her an ağlamaya hazırdır. Gerçi bazı olaylar karşısında, gözyaşları çeşme gibi olması beklenirken taş kalpli kesilir. Kendisi Pensilvanya’da ikamet eder. Bu ikametin hikmetinden de pek sual olunmaz. Hem Türkiye’nin değişik yerlerinden getirilen toprakları odasında tutacak kadar memleket hasreti ile yanar kavrulur, hem de memlekete bir türlü gelmez.
Çağın ‘Hocaefendisi’, CHP Genel Başkanı’nın bir kaset olayı patlak verir, hemencecik, ‘geçmiş olsun’ anlamında rahatlatan mesajlar gönderir, okyanus aşırı diyarlarda olduğuna bakmaksızın… Bir bakarsınız seçim olur ve sandık başına gitmenin, demokratik katılımın Allah hakkı olduğu beyanatını verir; ‘dindar’ kesimi oy vermeye davet eder.[1]Kendisi geçmişte Cebrail parti kursa ona da üye olmayacağı gibi ultra apolitik mesaj vermişken, “Dünyadan elini eteğini çekmiş ve tamamen ahirete müteveccih olmuş o Fikir Mimarı” [Said Nursi], bir partiye açıktan açığa oy verdiği için, biz nasıl vermeyiz! yollu, “siyasete dalın!” emri vermekten çekinmez.[2]
‘Hocaefendi’ şimdi de, İHH’nın İsrail askerlerinin saldırısına maruz kalan ve dokuz insanın hayatına mal olan yardım gemisiyle ilgili görüş belirtme ihtiyacı duymuş. Haşa, İHH’nın Gazze’ye gemi yüzdürme girişimi eleştirilemez değildir. O gemi hareketini savunmak da benim işim değildir. Lakin bu olay vesilesiyle ‘Hocaefendinin’ söyledikleri de onun işi olmamalıydı. Ama ‘hayır’ diyeceğinizi biliyorum; ben de biliyorum bu ‘hayır!’ı. Tabi ki herkesin bir misyonu vardır. Demişse, bir ‘hikmete’ binaen demiştir!
Peki ne demiş hocaefendi?
ABD’nin Wall Street Journal gazetesi -ki oldukça önemli bir gazeteymiş!- kendisiyle bir mülakat yapmış. Organizatörlerin Gazze’ye yardım götürmeden önce İsrail’le uzlaşma yolunu armaları gerektiğini; böyle yapmamış olmalarını, “faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak” olarak tanımlamış. “IHH’nın politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil” sözleriyle de, İHH’nın politik amaç gütmesinin kabul edilemezliği mesajını vermiş. Tam olarak emin değiliz ama ya bir de politik amaç güttüyse! demeye getirmiş.
Çokları şaşırmış görünüyor ‘Hocaefendi’nin bu çıkışına. Hiç şaşırmayanlardan biri benim. Çünkü bu ilk değil, muhtemelen son da olmayacaktır. Bir Fethullah Gülen klasiği ile karşı karşıyayız sadece. Bir gün önce gemide öldürülen kişiler hakkında yayınladığı taziye mesajı da aslında bu çıkışının işaret fişeği gibiydi. Taziye metninde şöyle demişti:
“Gazze’de yaşanan insanlık dramına son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah’tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere; milletimize ve insanlığa taziyelerimi bildiririm.”
Dikkat edilirse metinde bir saldırgan olarak İsrail’in; saldırıya uğrayanlar olarak gemide ölenlerin; olayın öznesi olarak ise İHH’nın adı anılmamakta, dilin imkân verdiği ölçüde hadise soyutluğa mahkûm edilmektedir. “Uğradıkları müessif saldırı” sözüyle kim saldırıya uğramış, kim tarafından ve niçin uğramış, bunlara ilişkin hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Ölen kişiler Bülent Ecevit olmadığı için de, “Allah’a yürüdü[ler]” gibi bir ifade kullanmamış…
Ben şaşırmadığımı söylemiştim, çünkü bu, FG’in ilk icraatı değildir. O bunu hep yapmaktadır. Birinci körfez savaşı sırasında Saddam Hüseyin’in İsrail’e fırlattığı füzelerden korkan İsrailli çocuklar için üzüldüğünü beyan etmişti. Amerika’nın Irak’ı işgali sırasında, Amerika’nın Irak’a demokrasi getireceği anlamında beyanatlar vermişti. Kendi beyanına göre, FBI’dan ve Dışişleri’nden gelen görevliler, Amerika’nın Irak’ı işgali ardından, Amerika’nın takip edeceği politikalar hususunda fikir danışmışlar: “Siz Irak’ta Amerikalıların nasıl tasarrufta bulunmasını istersiniz? İşgalden sonra Irak’ta nasıl bir idare olsa makul olur?” diye fikir danışmışlar, kendisi de şöyle cevap vermiştir: “Irak’ta öyle bir demokrasi kurun ki Türkiye’den ileri olsun, Türkiye’ye imrenmesinler. Müslümanlara öyle müsamahalı olun ki İran’a imrenmesinler.” “Zannediyorum bunlar kendi üstlerine o düşünceyi de götürdüler. Ben bunu da samimiyetlerine verdim.” Bu Amerikalı ajanlardan bizdekinden farklı müsamaha, yumuşaklık, insani değerlere saygı, konuma saygı, inançlarına hürmet görmüş.[3]Yani G. W. Bush’un Irak’ta cehennemi yaşatan neo-conlarından bazı ajanlar ve bürokratlar gelip kendisinden taktik istiyorlar, kendisini Irak’ta yaptıklarına ortak ediyorlar ama o bize, kendisine çok iyi davrandıkları, (hocaefendilik) konumuna saygı gösterdikleri masalını anlatıyor. Aynı saatlerde neo-conlar Irak topraklarında Iraklıları kesiyordu, namuslarını kirletiyordu ve ülkede taş üstünde taş bırakmamacasına bütün medeniyetini yerle bir ediyordu. Iraklıların inançlarına ve konumlarına saygı göstermiyorlardı. Acaba Irak’ta saygı gösterilecek bir tek inanç, saygı gösterilecek bir tek ‘konum’ bile yok muydu?
FG, daha sonraki bir başka mülakatında, Peygamberimizin Mekke’yi, orayı tedip amaçlı fethi ile Amerika’nın Irak’ı fethi arasında -doğrudan değil ama oldukça dolambaçlı sözlerle- bir alaka kuruyor ve Amerika Irak’a demokrasiyi oturtmak için girdiyse, Peygamber’in yaptıklarına da bir itiraz yapmamaları gerektiği gibi bir mantık işletiyordu.[4]
‘Hocaefendi’, Bin Ladin ve Irak’ta adam kaçırıp kafa kesenleri her türlü ağır sözlerle yerden yere vuruyor,[5]ama mesela her gün onlarca kafa kesen Amerika’ya hiçbir eleştiri yöneltmiyordu. Bilakis Amerika’nın Irak’a demokrasiyi yerleştirmek için girdiği anlamına gelecek cümleler kuruyordu. “Dünyada en nefret ettiğim insanlardan bir tanesi bin Ladin’dir” diyordu. Bin Ladin’i, etrafındakileri ve Türkiye’de onun gibi düşünenleri lanetliyordu.[6]Ama ABD yönetimini veya İsrail saldırganlığını lanetlediğini ben hiç duymadım. Hatta İsrail-Filistin çatışmasını, biraz da Filistin’li paragöz silah tüccarlarının bu çatışmadan nemalanmak istemelerine bile bağlayabiliyordu.[7]
Sokağa çıkıp (eylem yapan) insanları gizli servislerin tertibi olarak niteliyordu.[8]Kendisine Amerikancı’, ‘işbirlikçi’ diyenleri ise haset ve kıskançlıklarına bağlıyordu.[9]
İşte böyle bir ‘Hocaefendi’dir insanların şaşırdıkları. Ama biz bunları her yazdığımızda bazı dostlarımız bizi, her işi bırakıp, Müslümanlarla uğraşmakla suçladılar. ‘Hocaefendi’nin her yaptığında, her söylediğinde bir hikmet aradılar. Ta ki bu en sıcak olayda ‘hocaefendi’, İsrail’i başkaldırılmaması gereken bir otorite olarak niteleyene kadar. Tabi hikmet arayıcılar yine aramaya devam edecekler; ta ki ellerinde farkına varmadan bir Amerikan muhipliği, ılımlı/uyuz bir din anlayışı, hatta Kur’an’sız bir İslam kalıncaya kadar.
Kur’an’ın %98’inin bireyle Allah arasında bir kulluk ilişkisi olduğunu, %2’sinin ancak siyasal içerikli olduğunu, onu da bir şekilde yöneticilerin halledeceğini defalarca söyledi FG. Ama bu sözün anlamı üzerinde kimse durmadı. Herkes üzerine yattı. Çünkü ‘Hocaefendi’nin elinden tutularak dünyanın dört bir köşesinde açtırılan okullar, Türkçe olimpiyatlar, yayın faaliyetleri v.b. bütün insanları etkilemiş, teshir etmişti. Ülkenin koca koca yöneticileri bile salya sümük ağlamakla meşguldüler. Hiç kimse, bütün bu okulların ve ‘Hocafendi’nin imparatorluk haline getirilmesinin, cihadcı İslam’ı red, ılımlı, laik demokratik, Kemalist bir İslam’ı önermenin ikramiyesi olarak görmek istemedi. Kısacası her şey, Kur’an’la ilgili %98-%2 denkleminde düğümlenmektedir.
Bununla beraber hiç kuşkum yok ki, ‘Hocaefendi’ ve tayfası bu ‘yanlış anlaşılmayı’ da yüzlerinin akıyla paklayacaklardır. Tabi ki bu bir yanlış anlamadır! ‘Hocaefendi’ öyle demek istememiştir! Tıpkı Zaman gazetesi yazarı Abdülhamit Bilici’nin 4 Haziran 2010 günkü Zaman’da (internet sitesinde) yaptığı tevilleri gibi… Hikmet arayıcılar yine bunda da bir değil birden fazla hikmetler bulacaklardır. (Haziran 2010)
[1]-F. Gülen Meydanların Dili Oyların Rengi, http.tr.fgulen.com/23.03.2009.
[2]-F. Gülen Meydanların Dili Oyların Rengi, http.tr.fgulen.com/23.03.2009.
[3]-Nuriye Akman’la Röportaj, Zaman, 26.03.2004.
[4]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 18.01.2005.
[5]-Mehmet Gündem’le Röportaj, Milliyet, 18.01.2005.
[6]-Nuriye Akman’la Röportaj, Zaman, 23.03.2004.
[7]-Nuriye Akman’la Röportaj, Zaman, 23.03.2004.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *