“İstiklal Mahkemeleri, kanunla kuruldukları için yasaldılar ancak yargılama usulleri açısından hukuk dışıydılar. Çünkü üyeleri, Meclis içinden seçiliyordu ama savcı hariç üyeleri hukukçu değildi. Kapılarının üstünde ‘İstiklal Mahkemesi Mücadelesinde Yalnız Allah’tan Korkar” yazan mahkemeler verdikleri kararlardan sorumlu değildiler ancak cezaların gecikmeden infazından sivil ve asker bütün bürokratlar sorumluydu. Kararın verilmesi için delile gerek yoktu. Sanıkların avukat
“İstiklal Mahkemeleri, kanunla kuruldukları için yasaldılar ancak yargılama usulleri açısından hukuk dışıydılar. Çünkü üyeleri, Meclis içinden seçiliyordu ama savcı hariç üyeleri hukukçu değildi. Kapılarının üstünde ‘İstiklal Mahkemesi Mücadelesinde Yalnız Allah’tan Korkar” yazan mahkemeler verdikleri kararlardan sorumlu değildiler ancak cezaların gecikmeden infazından sivil ve asker bütün bürokratlar sorumluydu. Kararın verilmesi için delile gerek yoktu. Sanıkların avukat tutmaları çok nadir bir durumdu, zaten ne buna vakit vardı ne de bu görevi üstlenmeye cesaretli avukatlar. Kararlar hâkimlerin vicdani kanaatine göre verilirdi ve temyiz edilemezdi. Verilen cezalar (ve idamlar) derhal infaz edilirdi. Kararlar o kadar acele ile alınır ve yerine getirilirdi ki, yanlışlıkla başkasının yerine idam edilenler bile olurdu.” (Ayşe Hür – Taraf Gazetesi – 05/07/2009)
Bu hafta Kutlu Doğum etkinliklerinin haftası. O dönemde olduğu gibi bugün de kavramlar hususunda kafalar oldukça karışık. Kim nedir ne değildir anlayabilene helal olsun.
DSP Genel Başkanı Masum Türker demiş ki “Ben doğduğum günden beri Müslüman’ım, solcuyum. Var mı diyeceğiniz?”
Deniz Baykal ise; Kuran-ı Kerim’in hiçbir devlet rejimi önermediğini, İslam’ın toplumsal hedefinin ahlâklı ve adaletli bir düzen kurmak olduğunu, dinin bir egemenlik iddiasının olmadığını söylemiş.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’na göre ise “İslam, insanların hangi rejimle yönetildiğiyle değil, dinin insani, ahlaki değer ve hedeflerinin ne kadar gerçekleştirildiğiyle ilgileniyormuş.”
Bir zamanlar giyimine düşkün bir Kralın ülkesinde de bunlar yaşanmış.
“Giyimine düşkün kral, bir gün emir erini çağırıp, ülkedeki terzilere duyuru yapmasını ister. Duyuru şudur: Kim en güzel elbiseyi dikerse, onun sandıklar dolusu altınla ödüllendirileceği, beğenilmez ise kellesinin gideceğidir.
İlanı duyan terziler saraya koşar, ama çoğu bu cesaretinin bedelini kellesi ile öder. Fakat uyanık bir terzi saraya giderek krala bu işe talip olduğunu söyler. Nihayetinde işi alan terzi, haftalar sonra, sadece akıllıların görebildiği ama aptalların göremediği elbiseyi getirir. Doğal olarak, kral ve adamları, aptal konumuna düşmemek için “ortada elbise falan görünmüyor” diyemezler. Kral ilk törende, halkının huzuruna, bu sadece akıllıların görebildiği elbiseyle çıkar. Tabii kralın dalkavukları bu arada elbisenin özelliklerini halka anlatmışlardır. Aynı şekilde halk da aptal durumuna düşmemek için kralı alkışlar ve tezahüratlarla karşılarlar. Ama gel gör ki, bu tür entrikalara aklı ermeyen ufak bir çocuk, gördüğü manzara karşısında kendini tutamaz ve “anneee bak, kral çıplak” diye bağırır. Olayın büyüsü bozulur ve halk, kral çıplaaak diye bağırmaya başlar…”
Hadi ben aptal! olmayı göze alıyorum.
Çünkü Kral çıplak. Bu tarz elbiseleri (Laiklik, demokrasi v.b.) İslam’a giydiremezsiniz. Gerçekte böyle bir elbise İslam’da yoktur.
Evet böyle bir elbise yok Kral çıplak Çünkü;
Yüce Allah siz kabul etseniz de etmeseniz de Âlemlerin Rabbidir. (RABB: Terbiye eden, ihtiyaçları karşılayan, yetiştiren, kefil olan, gözetleyen, koruyan, etrafında toplanılan, sorumluluk alan, kendisine itaat edilen, sözü dinlenen, tasarruf, hüküm, yetki sahibi, melik ve efendi demektir.)
Umarın bu tiyatro bir gün son bulur. Kimse ikiyüzlü bir hayatı yaşamak zorunda kalmaz. Kimin gerçekte kim olduğunu rahatça anlayabiliriz. Kimse herhangi bir nedenden ötürü kimliğini gizlemek zorunda kalmaz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *