Ahlâk

Ahlâk

Ahlâk; ibâdet gibi, muamelât gibi, ukubât gibi ayrı bir konu değildir İslâm’da. Yapılmayan herhangi bir amel, yapılmaması gerektiği halde işlenen bir fiilin mevcudiyeti o insanda o nisbette ahlâkından eksikliği gösterir.

Ercümend Özkan

Hulk’un çoğulu olan Ahlâk, insan davranışlarının, inanışlarının sonucu olarak insanda teşekkül eden kişiliğe, bu kişiliğin dışa yansımış şekline denir. Ahlâk ferdî bir kavramdır ki ferdin inandıklarının, davranışlarının belirli ölçülere göre olmasının ferd’de meydana getirdiği bir sonuçtur. Aşağıya iktibas edeceğimiz âyetlerle ahlâktan ne kastedildiğinin rahatlıkla anlaşılması mümkündür. Tabiidir ki İslâmi ahlâk sözümüzün konusudur.

«Lokman oğluna öğüt vererek demişti ki, ‘Yavrum, Allah’a ortak koşma, çünkü ortak koşmak büyük bir zulümdür.’ Biz insana ana-babasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek (karnında) taşımıştır. Onun (memeden) ayrılması da iki yıl içinde olmuştur. (Bunların hepsi güç şeylerdir. Onun için biz insana:) ‘Bana ve ana-babana şükret, dönüş banadır diye öğüt verdik. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaât etme. Onlarla dünyada iyi geçin ve bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonra dönüşünüz banadır. (O zaman ben) size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Lokman öğütlerine devam ederek dedi ki:) ‘Yavrum! (yaptığın iyilik veya kötülük) hardal tanesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latifdir, haber alır. Yavrum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar kesin işlerdendir. İnsanlara yanağını bükme (kibirlenerek boynunu bir yana büküp yüzünü insanlardan öte çevirme) ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde tutumlu ol (ölçülü hareket et), sesini de kıs (alçalt) çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.» (31/13-19)

«Rahmân’ın kulları ki yeryüzünde mütevâzi olarak yürürler. Cahiller kendilerine laf atarlarsa ‘Selâm’ derler. Onlar ki gecelerini Rabb’lerine secde ederek, ayakta durarak geçirirler. Onlar ki; ‘Rabbimiz cehennemin azabını bizden öteye çevir, doğrusu onun azabı sürekli bir azabtır’ derler. Orası ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir makamdır! Ve onlar ki harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler (harcamaları) bu ikisinin arasında dengeli olur. Ve onlar ki Allah ile beraber başka tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram ettiği canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa günahı bulur. Kıyâmet günü azab onun için kat kat yapılır ve o (azab)ın içinde hor ve hakir olarak kalır. Ancak tevbe edip inanan ve faydalı bir iş yapanlar, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Kim tevbe eder ve salih amelde bulunursa, o makbul bir kimse olarak Allah’a döner. Onlar ki yalan şahitlik etmezler. Boş lafa rastladıklarında vakar ile (onurlu bir şekilde) geçip giderler. Ve onlar kendilerine Rabb’lerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı ağır ve kör davranmazlar. Ve onlar ki: ‘Rabbimiz bize gözler sevinci eşler ve çocuklar lütfeyle ve bizi korunanlara önder yap’ derler. İşte onlar sabretmelerine karşılık (cennetin en yüksek) oda(ları)yla mükâfatlandırılacaklardır. Orada ebedi kalacaklardır. Ne güzel karargâh ve ne güzel makamdır orası.» (25/63-76)

«Rabb’in yalnız kendisine tapmanızı ve ana-babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara ‘Öf!’ deme, onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. Onlara acımadan dolayı alçak gönüllü ol. ‘Ey Rabbim! Bunlar beni küçükken nasıl (şefkatle) yetiştirdilerse, sen de bunlara (öyle) acı’ de. Rabbiniz içlerinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz iyi kişiler olursanız şüphesiz ki O, tevbe edenleri bağışlayandır. Akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. Eğer (elin dar olduğu için) Rabbinden umduğun bir rahmeti bekleyerek onlardan yüz çevirecek (onlara bir şey vermeyecek) olursan, bâri onlara yumuşak söz söyle. Elini boynuna bağlanmış yapma, tamamen de açma, sonra kınanır, hasret içinde kalırsın. Rabbin dilediğine rızkı açar (bol bol verir, dilediğine de) kısar. Çünkü O, kulları(nın hali)ni haber alır, görür. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de Biz besliyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır. Zinaya yaklaşmayın çünkü o açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim zulmen öldürürse, onun velisi(olan mirasçısı)ne yetki vermişizdir. (Öldürülenin hakkını arar, ancak o da) öldürmede aşırı gitmesin (katil yerine katilin akrabasını veya katille beraber bir başkasını öldürmesin). Çünkü kendisine yardım edilmiş(yetki verilmiş)tir. Yetimin malına yaklaşmayın, ancak erginlik çağına erişinceye kadar en güzel bir tarzda (onun malını kullanıp çoğaltabilirsiniz). Ahdi de yerine getirin, çünkü (insana) ahdinden sorulacaktır. Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir, sonu da daha güzeldir. Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi (yaptıklarından) sorumludur. Yeryüzünde kabara kabara yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın, boyca da dağlara erişemezsin. Bunlar (Allah ile beraber başka tanrı edinme, âyetinden itibaren sayılan fiiler)in hepsi kötü olan, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir. Bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Allah ile beraber başka tanrı edinme, sonra kınanmış (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.» (17/23-29)

Yukarıya iktibas ettiğimiz âyetlerin mahiyeti dikkatinizi çekmiş olmalıdır. Bu âyetlerde Allah’a şirk koşmamaktan ana-babaya iyi muamele etmeye kadar, namaz kılmaktan yetimin malına haksız yere el uzatmamaya kadar her türlü i’tikadı ve ameli kapsayan iş, İslâm ahlâkını oluşturan işler olarak tavsif edilmektedir. 

Allah korkusu ile zina etmekten uzak duran insan aynı zamanda bir ahlâki değeri de gerçekleştirmiş olmaktadır. Namaz kılan insan ise bunu Allah için yaptığı takdirde namazın kendisini aşırılıktan (fuhşiyyât) koruduğunu görecektir. Fuhşiyâttan korunan, uzak kalan insan ise şahsında birçok ahlâki değeri gerçekleştirmiş olacaktır. Ana-babaya iyi (sevecen, şefkatli) muamele eden insanla Allah’a ortak koşmayan insan ayrı ayrı iki iş yaptığı halde yine şahsında bazı ahlâki değerleri gerçekleştirmiş olacaktır. Zira Allah’a ortak koşmak insanın nefsine zulmü iken, ana-babaya iyi muamele etmemek de anne-babasına yapılan zulümdür ki kendisi anne-babasının şefkatli ilgisini görmemiş olsa idi, büyüyüp o yaşa gelemezdi. Zira gerçekten insanın büyümesi, yedirilip içirilmesi, yıkanıp doyurulması ancak Allah’ın anne-babaya verdiği evlâd şefkati sayesinde gerçekleşmektedir. Bu şefkat (sevgi) olmasa idi, kimse gece yarılarında uykusunu bölmez, yorgun argın halinde ve karşılaştığı binbir güçlüğe rağmen fedakârlıkta bulunup da evlâtlarıyla meşgul olmazdı. Böyle olunca da hiçbir çocuk büyüyüp gelişemezdi. 

Ahlâk; ibâdet gibi, muamelât gibi, ukubât gibi ayrı bir konu değildir İslâm’da. İslâm bir bütün olarak neyse, nelerden meydana geliyorsa bunların hepsinin ferd’de gerçekleştirilmesi sonucu olarak bir ferd’de kendini gösterir. Yapılmayan herhangi bir amel, yapılmaması gerektiği halde işlenen bir fiilin mevcudiyeti o insanda o nisbette ahlâkından eksikliği gösterir. Konumuz İslâm ahlâkı olduğuna göre Allah’ın yapınız veya yapmayınız şeklinde belirlediği her işin (inançtan, amellerin tümüne kadar) gerçekleştirilmesi sonucu kişide mükemmel bir ahlâk (İslâm ahlâkı) meydana çıkar. İ’tikad ve amellerle ilgili bütün âyetler, kişide Rabb’inin râzı olduğu bir kişilik oluşturmaya, İslâm ahlâkı ile ahlâklanmaya sevkedicidir. Bu, kişi açısından böyledir. Böylesi kişiliklerin, içinde yaşadığı toplumda örnek kişiler olacakları ve başka insanların da aynı kişiliğe sahib olma imrentisi sonucu toplum da aynı istikamette biçimlenmeye başlayacaktır. Resulullah (s.a.)’ın şahsında gerçekleştirdiği İslâm Ahlâkı (ki Kur’an’ı ahlâk edindiğini biliyoruz) giderek kendisine inananların da ahlâkı olmaya başlamış ve aynı istikamette düşünen ve davranan insanlar, içinde yaşadıkları toplumu değiştirmeye, fikirlerden, duygulardan ve giderek düzene varan değişikliklere kadar her türden değişikliği gerçekleştirmişlerdir.

Nitekim Allah: «Bir kavim (topluluk) kendilerindekileri (nefislerindekileri) değiştirmedikçe Allah o kavmin (toplumun) halini değiştirmez.»(13/11) buyurmaktadır. Bu da yukarıdan beri söylediklerimizin kanıtıdır. Zira gerçekten insanlar örneğin Allah’ın sevmediklerini seviyorlar ve sevdiklerini sevmiyorlarsa, yani O’nun yapın dediklerinden uzak, yapmayın dediklerine yakın iseler bu takdirde hâlleri de toplum olarak ancak durumlarıyla uygunluk gösterecektir. Hallerinin değişmesini isteyen bir toplumun içinden çıkacak fertler başlangıç olarak nefislerindekileri değiştirmeye başlayacaklar, diğer fertler arasında bu değişikliği yayacaklar, fikirleri, duyguları Allah’ın râzı olduğu yönde değişecek ve giderek içinde yaşadıkları toplumun tâbi olduğu düzenin değişmesine doğru bu değişiklikler yol alacaktır. Bu, Allah’ın ferd ve toplumla ilgili kanunudur, ki onda bir değişiklik de görmüyoruz. Bozulmaya veya düzeltmeye yüz tutmada aynı kanun geçerlidir.

Müslümanım diyenler öncelikle Allah’a ve inanmamızı istediği diğer hususlara O’nun râzı olacağı şekli (keyfiyeti) ile inanacaklar ve buna ek olarak da salih amel işleyeceklerdir. Salih amellerin neler olduğu Kur’an’da yazılıdır ki, bazılarını yukarıda alıntıladık. Allah’a ne şekilde inanılacağı ise yine Allah tarafından «Eş koşmamak» şartı ile ve «Bilinmesini istediği gibi Allah’ı bilmek ve inanmak» suretiyle olacaktır ki bu da Kur’an’da açıkça belirtilmektedir.

İnancın kat’î delillere dayandırılması, Allah tarafından taleb edilmekte ve inançta zannın yeri bulunmadığı da tekîden açıklanmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.) Kur’an’a bakarak ahlâkını oluşturmuştur. Bu ahlâk en güzel ahlâk vasfını taşımaktadır. Yüksekliğini Kur’an’a borçludur. Kim ki aynı yolu tutarsa hem Allah’ı râzı etmiş olacak hem de aynı amacı doğuracak olan Sünnet’e uymuş olacaktır. İslâm’ı onun peygamberini örnek alarak kabullenmek ve inanıp yaşamaktan daha güzel ne olabilir?

İslâm ahlâkını şahsımızda gerçekleştirmek için Allah’ın Resulü (s.a.)’nün yaptığı gibi yapmak ve Kur’an’a yönelmek gerekmektedir. Peygamberin Kur’an’a nasıl yöneldiğini, onu nasıl anlayıp uyguladığını öğrenmeye çalışmak da Kur’an’ı daha iyi anlamanın en emin yoludur.

İçinde yaşadığı toplumun hâlinin değişmesini istemek ve beklemek, nefislerindekilerini değiştirenlerin hakkıdır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *