Takva

Takva

Allah’a Kur’an’da belirttiği gibi inanmak (iman etmek) iman konusundaki takvanın kılavuzu olarak Kur’an’ı almayı nasıl gerektiriyorsa, salih amel işleyerek korunmanın da neleri, nasıl yapmakla mümkün olacağı yine Kur’an’la açıklanmaktadır.

Ercümend Özkan

Korkulan şeyle, korkan arasına konulan koruyucu anlamına gelen Takva cahiliyye şiirinde çokça kullanılmıştır. Kur’an arabça olarak indirilen bir Kitab olduğundan, arab dilinin özellikleri kendisinde bulunduğu gibi, arab dilinde İslâm’dan önceki anlamlarından kalkılarak getirilen yeni anlamlar da kazandırmıştır birçok kelime ve kavrama. Bu haliyle de birçok kelime cahiliyye zamanında kullanıldığı anlamlarından tamamen başka manalar kazanmıştır. Bu mana farklılıkları cahiliyye dönemi dünya görüşü ile İslâm dünya görüşünün farklılığından kaynaklanmıştır. Örneğin cahiliyye dönemi arab dünya görüşünde bir ‘ahiret, öldükten sonra dirilme’ anlayışı bulunmadığından kelimelerin manalarında da ahireti kapsayıcılık özelliği bulunmamakta idi. 

Onlar için yaşadıkları hayat var olduğundan ve sonrası düşünülüp kabul de görmediğinden bütün anlayışları dünya hayatı ile sınırlı idi. Zaman zaman hudutları belirsiz ve karışık duygular bilhassa cahiliyye dönemi şiirinde yer almakta idiyse de kavranabilen kısım yalnızca dünya hayatının içinde bulunan kısmı idi. Açık ve seçik olarak ‘İttika’, ‘insanla, korktuğu şey arasına kendisini koruyacak bir engel koymaktır’ diye tanımlanıyordu. Meşhur şair Antere’nin şiirinde (Kâbe’de asılı olan muâllaka’sında) «Eğer (arkadaşlarım) kendilerini benimle düşmanın mızraklarından korumak isteseler (beni kendileriyle düşman kılıçları arasına bir kalkan olarak koyup da beni kendilerine siper yapmak isteseler) bundan aslâ kaçınmam; ama (maalesef) önüm daraldı (önümde o kadar düşman var ki arada hiç yer yok)». Kelime cahiliyye dönemindeki anlamıyla kullanıldığı gibi, Züheyr isimli şairin muâllakasında da aynı anlamla verilmektedir: «(Kendi kendine şöyle) Dedi: Arzumu yerine getireceğim (yani kardeşimi öldüren adamı öldüreceğim) sonra da ben, arkamdaki bin atlı ile kendimi düşmandan koruyacağım.» 

Yukarıda aldığımız iki meşhur şiirde de görüldüğü gibi takva, koruyucu şey manasındadır. Cahiliyye anlayışında koruyuculuk tamamen dünya ölçüleri içinde yer alırken, İslâm dünya görüşünde insanın kendini Allah’ın azabından korumak için yapabilecekleri şeyleri kapsamaktadır. Azabtan korunmak için alınacak tedbirler dünyada alınacak ve dünyevî tedbirler olmasına rağmen, korunulacak olan tehlike (azab) ahirete mütealliktir. 

«Yüzlerinizi doğuya, batıya çevirmeniz iyilik (Birr: Takva ve itaât) değildir. Ama iyilik Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve Peygamber’e iman eden; ona (mala) olan sevgisine rağmen malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa), isteyip dilenene ve kölelere (azatlanmaları için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler(in tutum ve davranışıdır). İşte bunlar doğru olanlardır ve muttakî (takva sahibi) olanlar da bunlardır.» (2/177) 

Tarifi böyle yapılan takva’nın kılavuzu olarak da «…Muttakîler için de kılavuz olan bir Kitab’tır» diye Kur’an gösterilmektedir(2/2). Allah’ın azabından nasıl ve ne ile korunulacağı Kur’an’da gösterilmiştir anlamına gelmektedir bu âyetlerdeki açıklamalar. Nitekim «Allah sizi Kendisi ile sakındırır»(3/28) âyetinde de açıkça Allah kendi azabından, kendi rahmeti ile sizi korur buyurulmaktadır. Takva ile ilgili olarak yüzlerce âyette açıklamalar getirilmiş, nelerin takva olduğu belirtilmiştir. Muhtelif peygamberlerin kavimlerine «Sakınmaz mısınız?» diye hitabları(1) da kavimlerinin Allah’ın azabından korunmaları için ne yapmaları gerektiğini açıklayan bilgilerden sonra söyledikleri sözleri olarak verilmektedir. 

Kur’an’da müştaklarıyla birlikte 257 defa anılan Takva hep bir takım inanç ve amel ile ilgili açıklamalardan sonra anılmıştır. «Kısasta sizin için hayat vardır»(2/179), «Oruç size de yazıldı (farz edildi)»(2/183) gibi açıklamalardan sonra «Umulur ki sakınırsınız» buyurulmaktadır. ‘Umulur ki sakınırsınız’ ifadesi, hemen bütün açıklamaların son iki kelimesi olarak yer almaktadır âyetlerde. 

Takva sahiplerine cennet vadedilmesi (13/35), cennetin takva sahiplerinin yurdu (16/30) olarak bildirilmesi, takva sahiplerinin kurtarılacağı ve zulme sapanların diz üstü çökmüş olarak bırakıverileceği (19/72) anlatılıp, onunla (Kur’an’la) uyarılıp-korkutulması istenilmekte ve yine âyetler «Umulur ki sakınırlar» diye son bulmakta, Kur’an’dan başka ne velî ne de şefaatçi olmadığı (6/51) belirtilmektedir. 

«Rahmetimi korkup-sakınanlara yazacağım» derken de korkmanın ve sakınmanın ne olduğu ile ilgili açıklamalar getiren âyet «zekâtı verenlere, bizim âyetlerimize iman edenlere»(7/156) şeklinde açıklamalar getirmektedir. 

Bir yandan neleri yapmanın koruma-sakınma (takva) olduğu belirtilirken, diğer yandan nelerin yapılmamasının korkmama-sakınmama (takvadan uzaklık) olduğu da belirtilmektedir: «Ahitlerini bozanlar, korkup sakınmazlar»(8/56) ve benzeri ifadeler Takva’ya enine boyuna, derinliğine genişliğine açıklık getirici ifadelerdir. Azık’ın en hayırlısının takva olduğunu (2/197) belirten, sonu olmayan bir hayatta (ahiret hayatı) bu hayatın sonuna kadar orada bulunana yetecek tek şeyin Allah’ın azabından koruyucu iman ve ameller olduğunu açıklayan bir başka âyettir. 

Takva ve türevlerinin içinde geçtiği nice âyet bunların hepsinin korunma manasına geldiğini, bu korunmanın da cahiliyye dönemindeki kapsamıyla değil, ahireti de kapsayıcı genişliğe sahip olduğunu göstermektedir. Kısaca belirtmek gerekirse Allah’a gerektiği gibi iman etmek ve buna ilave olarak da salih amel işlemek takva gereğidir. Salih ameller bir yuvarlak ifade olarak bırakılmamış, muhtelif âyetlerde salih amellerin neler olduğu anlatılmıştır. Yetime iyi muamele etmekten komşu hukukuna riâyet etmeye, zekât vermekten namazı dosdoğru kılmaya, cihada çağırıldığında koşmaktan ahidlere sadık kalmaya, kısasta hayır görmekten oruç tutmaya ve nice farz ve haram var ise hepsine riâyet etmenin adıdır muttakî olmak ya da takva sahibi bulunmak. 

Korunmak, Allah’ın azabından korunmak, Kur’an’ın belirlediği şekilde iman etmek ve salih amel işlemek iken, korunmamak da Kur’an’ın belirlediği gibi iman sahibi olmamak, emrolunanlara riâyet etmemek ve men (nehy) olunanlardan uzak durmamaktır. 

Nasıl, bir düşmandan korunmak, araya bir koruyucu koymakla mümkün ise, insana azab verici ateşten korunmak da yine araya bir koruyucu koymakla mümkündür. Her tehlikeden kendine özel bir koruyucu ile korunulabilir, bu genel kaidedir. Yangından, ateşten korunmak, yanmaz cinsten bir elbiseyi gerektirdiği gibi, suda boğulmaktan korunmak da insanı suda batmaktan koruyucu bir can yeleği ile mümkündür. Uçaktan atlayanı hızla düşerek parçalanıp ölmekten koruyan, onun düşüş sür’atini azaltan bir paraşüt de onun için parçalanmaktan koruyucudur. 

Söz konusu tehlike (düşman) Ahiret azabı olunca bundan korunmanın çaresi de takva sahibi olmaktır. Takva’nın ne olduğu konusunda ise Kur’an kılavuzdur. Takva’yı tarif etmekte, birçok örnekleriyle açıklamakta, hattâ tersinden örnekler vererek takva olmayan şeyleri de açıklamaktadır. Takva olarak örneklendirilen şeylerin hiçbiri yapılamaz şeyler değildir. 

Allah’a Kur’an’da belirttiği gibi inanmak (imân etmek) imân konusundaki takvanın kılavuzu olarak Kur’an’ı almayı nasıl gerektiriyorsa, salih amel işleyerek korunmanın da neleri, nasıl yapmakla mümkün olacağı yine Kur’an’la açıklanmaktadır. Emrolunan şeyler sıralandığı gibi, uzak durulması gereken şeyler de açıklanmıştır. İlave olarak da daha çok anlaşılırlık getirici açıklamalar yapılmış ve takva olmayan (koruyuculuğu bulunmayan) şeylere de örnekler verilmiştir. Ahidlere riâyet etmemek, yetimin malına el uzatmak, komşu hukukuna riâyet etmemek, haksız yere bir cana kıymak ve benzeri ameller. İtikadi açıdan da meselâ Allah’a ortak koşmanın insanı azabullahtan koruyucu olmayacağı belirtilmiştir. Tevbe suresinin 31. âyetinde de belirtildiği gibi ruhbanları Rabb edinmenin ne demek olduğu Resulullah(s.a.)’ca açıklanmış ve böyle yapanların korunmayacağı belirtilmiştir.(2)

«Yakıtı insanlar ve taşlar olan, kâfirler için hazırlanmış ateşten korunun.»(2/24), «Hiçbir kişinin diğeri yerine ceza görmeyeceği günden korunun.»(2/48) denilirken birinci âyette korunulması gereken ateş vasfedilmekte, ikincisinde ise din günündeki yargılamada uygulanacak esastan söz edilerek her kim neye inandı ve ne yaptı-ne yapmadı ise ancak ondan sorulacağı belirtilmektedir. 

«Ey kullarım, benden korkun!»(39/16) buyuran Allah, korkulmaya lâyık olarak yalnızca Kendisi’ni bildirmektedir. «Savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi, hattâ daha da şiddetli bir korkuya kapılıyorlar.»(4/77) derken de Allah, insanlardaki zaafı belirtiyor ve korkulmaya, gerçekten korkulmaya yalnızca Kendisi’nin lâyık olduğunu belirtiyor. İnsanın nefsin cimri ve bencil tutkularından korunmasını(3) açıklarken Allah, diğer âyetlerdeki açıklamalarıyla nelerin korunulması gereken nefsin cimri ve bencil arzuları olduğunu da belirtiyor. Özetle, emrolunanlardan uzak kalmayı ve men olunanlara yaklaşmayı nefsin tavsif edilen arzuları olarak belirtiyor. 

Kur’an’da takva neleri kapsamaktadır bulmak kolaydır ve anlaşılır şekilde anlatılmıştır. Zaten Kur’an bir «Takva Kılavuzu» olarak tavsif edilmektedir. Takva sahibi olmak isteyenlerin başvuracağı kılavuz Kur’an’dır. Kur’an kendini böyle tanımlamaktadır. Bu kılavuzu en iyi anlayıp uygulayan da Resulullah (s.a.)’tır. Başka bir takva kılavuzu arayan da hüsrandadır.

Dipnotlar

1) Şuarâ 26/124, 26/142, 26/161, 26/117 ve ilââhir…
2) Bkz. Şirk kavramı, İktibas Dergisi, sayı 76, sayfa 5-6.
3) Tegâbün 64/16, Haşr 59/9

(İktibas, sayı 77)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *