Diyanet “Güncel inanç problemlerini” değerlendiriyor

Diyanet “Güncel inanç problemlerini” değerlendiriyor

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 9. Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısında “Güncel inanç problemleri” başlığı altında ateizm, agnostisizm, nihilizm ve deizm konuları etraflıca değerlendiriliyor.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın katılımıyla 9. Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı Kızılcahamam’da başladı. Açılış oturumu ile başlayan toplantının açış konuşmasını Ali Erbaş yaptı.

Konuşmasında, Diyanet İşleri Başkanlığının dinî konularda en üst ilim, istişare ve karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulunun, toplumun ve dünyanın temel meseleleriyle ilgili zaman zaman istişare toplantıları düzenlediğini ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Kurulumuz, bu toplantılarda ele alınan konuların özellikle dinî boyutu hususunda, akademik birikimden, ilim adamlarının görüş ve mütalaalarından istifade etmektedir” dedi.

Son iki asırda dünyada her alanda köklü değişikliklerin yaşandığına dikkat çeken Başkan Erbaş şöyle devam etti:

“Özellikle 18. yüzyıldan itibaren, hayatın ve düşüncenin batı merkezli bir anlayışla inşa edildiğine şahit olmaktayız. Bu bağlamda özellikle inanç ve bilgi alanında yaratıcıyı ve aşkın boyutu dışlayan parçacı bir bakış öne çıkmış ve bu yaklaşım dünyanın her yerini az veya çok etkilemiştir. Ancak söz konusu anlayışın, insan-evren-Allah tasavvurunda var olan ciddi krizler ve paradokslar, inanç duygusunun ve geleceğe dair umudun daha da zayıflamasına sebep olmuştur.”

İNANÇSIZLIK KÜRESEL BİR SORUN

Başkan Erbaş, inançsızlık probleminin küresel bir sorun olduğuna işaret ederek, “Bugün, bireysel, sosyal ve küresel olarak yaşanan birçok sorun ve krizin temelinde, bu Batı merkezli gelişen ve bütün dünyayı etkileyen bir takım ideolojilerin insana, evrene ve hayata bakışındaki bencillik, tutarsızlık ve insanın Allah’la ilişkisi bağlamında oluşturduğu marazi ve paradoksal yaklaşım vardır. Dolayısıyla bugün Güncel İnanç Problemleri, daha doğrusu inançsızlık problemi, bütün insanlığı etkileyen küresel bir mesele olarak önümüzde durmaktadır” ifadelerini kullandı.

“İnancı kaybetmenin, reddetmenin, ötelemenin ya da sahih itikadî anlayıştan uzaklaşmanın neticesinde ortaya çıkan yaklaşımlar; Deizm adı altında tanrıyı sınırlandırmak veya ona rol biçmeye kalkışmak, Agnostisizm adı altında deyim yerindeyse tanrıya karşı kayıtsız kalmak veya O’nu gündemden çıkartmak, Nihilizm adı altında bütün değerleri yok saymak. Ve en son noktada ateizm adı altında tanrı fikrini bütünüyle iptal etmek şeklinde tezahür etmektedir” diyen Başkan Erbaş, şöyle devam etti:

“Esasında modern zamanlarda, batının kendi düşünce karmaşası içinde ve özellikle kilise despotizmine karşı ortaya çıkan söz konusu akımlar, insanın tanrı fikrinden çok, dini otoriteden kurtulma çabası olarak gündeme gelmiştir. Ancak zamanla müesses bütün dinleri yok etmeyi de hedef alan birer projeye dönüşmüştür.

Son zamanlarda ise bütün dünyada, dine karşı daha yumuşak bir politikanın öne çıkması, dinin görünürlüğünü izafi olarak artırmış olmakla birlikte, söz konusu akımların şekillendirdiği modern paradigmaların, insanın zihin dünyasını alt üst etmesi, büyük bir kafa karışıklığı meydana getirmesi ve dinin toplumsal ve zihinsel otoritesini büyük ölçüde törpülemesi, insanlığı daha büyük bir problemle karşı karşıya getirmiştir”

Başkan Erbaş, dinin doğru anlatılmasında Diyanet İşleri Başkanlığı’na, ilahiyat ile İslami İlimler Fakülteleri’ne ve Milli Eğitim Bakanlığı’na önemli görevler düştüğünün altını çizerek, şunları söyledi:

“Bir yandan dini inkâr eden ve ona savaş açan akımlarla mücadele ederken öte yandan dine kayıtsız kalan veya dini pratik hayatında istemeyen kesimlere, dini doğru anlatma ve benimsetme şeklinde iki yönlü bir çalışma yürütmek gibi bir vazife bizleri beklemektedir. Bu çalışmayı yürütecek olan da başta topluma yönelik dini konularda aydınlatma görevi bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı ile bu konularda araştırma ve çalışmalar ortaya koyan İlahiyat/İslami İlimler Fakülteleri ve genç dimağları eğiten Milli Eğitim Bakanlığıdır. Her üç kurumun işbirliği ile söz konusu iki boyutu da kapsayacak şekilde bir yöntem ve üslup geliştirilmesi yönünde çalışmalar yürütülmesi aciliyeti gerektiren bir önemi haizdir.”

TOPLANTIDAN İKİ BEKLENTİ VAR

İstişare toplantısından genel olarak iki beklentilerinin olduğunu dile getiren Başkan Erbaş, “Birincisi, vakıayı bütün yalınlığı ile ortaya koymak, din karşıtı akımlarla mücadele ederken baskı kurmadan ve zihinlere ipotek koymadan, kazanma ve ihya etme amaçlı bir yaklaşım sergilemektir. İkincisi ise, dinin pratiğini yaşayan veya yaşamayan bütün müntesiplere yönelik, iç bünyede koruyucu tedbirlerin nasıl alınabileceğini ortaya koymaktır” şeklinde konuştu.

Başkan Erbaş, toplantıda yapılacak sunum ve müzakerelerin sorunların tespiti ve çözümüne dair önemli katkısı olacağını belirterek “Burada yapılacak müzakereler, hem bu tür düşünce ve akımların bütün boyutlarıyla gerçek yüzünü ortaya koyacak, hem de bu yaklaşımların tutarsızlığının ve buna karşılık İslam’ın hakikatlerinin başta gençler olmak üzere insanlığa nasıl anlatılacağı hususunda yol gösterecek ve rehberlik edecektir” ifadelerini kullandı.

DİNİN DOĞRU ALGILANMASI

Din karşıtı akımların ifsadını engelleme ve inanç problemlerini çözüme kavuşturma noktasında yapılacak çalışmalarda öncelikli olan, dinin doğru ve sağlıklı bir şekilde anlatılması ve anlaşılması olduğunu vurgulayan Başkan Erbaş konuşmasında şu başlıklara değindi;

Bugün bütün dünyada İslam’ın önündeki en büyük engellerden biri maalesef yanlış İslam algısıdır. Bu yanlış İslam algısının oluşmasında Müslümanların da ciddi kusurları vardır. Çünkü insanlar, dini çoğunlukla, müntesipleri üzerinden tanırlar ve ona göre dine karşı bir tavır alırlar. İslam’ın yayılmasında kişisel tavır ve davranışlar ne kadar önemliyse, İslam’ın engellenmesinde de bu husus aynı oranda geçerlidir. Daha açık söylemek gerekirse, nasıl ki İslam, fazilet sahibi insanların davranışları ve tutumlarıyla yayılmış ve yaygınlaşmışsa, selefi veya radikal bir takım kişi veya kitlelerin yaptığı kanlı eylemler yüzünden bugün bir vahşet ve terör kaynağı olarak gösterilebilme noktasına gelmiştir. Aynı şekilde dinî kimliği ve görüntüsüyle öne çıkmakla beraber adalet, erdem, güzel ahlak ve fazileti öteleyen insanlar yüzünden, gençliğe heyecan ve insanlığa umut olma özelliği gölgede kalabilmektedir. Neticede bu durum, hem din karşıtı akımların elini güçlendirmekte hem de dini konularda bilgisiz gençlerin dine ilgisini azaltmakta ve söz konusu akımlara kapılarak daha büyük çıkmazlara sürüklenmelerine yol açmaktadır.

DİN EĞİTİMİ YENİDEN ELE ALINMALI

İtiraf etmek gerekirse bugün yaşadığımız en temel sorunlardan birisi akademinin ve ulemanın gündemi ile yaşanan hayat arasında var olan mesafe ya da gerilimdir. Dinin hayatla irtibatının zayıf olması, yaşanan sorunlara ya da ihtiyaçlara, İslam adına doğru, gerçekçi ve pratik boyutu olan çözümler getirilememesi; hayatın içinden konularda inancın ikinci planda kalmasına hayatın dışına ya da kenarına itilmesine sebep olmaktadır. Yaşanan hayatı, sorunları, sosyal gerçeklikleri dikkate almayan bir din anlayışı doğal olarak kabul görmemekte hatta marjinal alanlar oluşmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bizler topluma dini rehberlik amacıyla yaptığımız çalışmaları, din eğitimi ve öğretimini, amaç, metod, muhteva gibi açılardan yeniden ele almak zorundayız.

Dinin mekasıdı ve yaşanan hayatın gerçeklikleri ile yükseköğretimin müfredatı arasında güçlü bir ilişki kurulması zorunludur. Hatta dini yükseköğretim, dinin makasıdını toplumsal hayata en doğru şekilde taşıyarak İslam’ın ilkeleri ile hayatın inşa edilmesine ve sorunların çözümüne öncülük etmelidir. Bu bağlamda özellikle Temel İslam Bilimlerimiz dünyanın temel meselelerini gündemine almak ve hayata rehberlik etmek konusunda daha aktif ve etkin olmak zorundadır.

İSLAM’A KARŞI BİR PROPAGANDA VAR

Öte yandan İslam dışı din ve inanç sahiplerinin İslam’ın imajını bozacak bir propaganda içinde oldukları ve olmaya devam edecekleri bir gerçektir. Bizim tam da üzerinde durmamız gereken, bu gerçek karşısında İslam’ın imajını nasıl tahkim edeceğimizdir. Bu noktada savunmacı olmanın ötesinde proaktif bir yöntemin de belirlenmesi ve takip edilmesi önemlidir. Ortaya çıkan sosyal ya da düşünsel krizlere, doğru, makul ve gerçekçi izahlar ve çözümler getirilememesi; aslında temelsiz ve tutarsız bir takım yaklaşımların varlık alanı bulmasına neden olmaktadır.

Burada belirleyeceğimiz yöntem, Kur’an’da ortaya konulan; kişileri incitmeden, ürkütmeden, zihinlerini teşviş etmeden ve iradelerini yok etmeden onları kazanmak veya en azından İslam’a karşı gerçekleri kabul eden bir noktaya gelmelerini sağlamak olmalıdır. Bunun için de elimizde Kur’an’ın bize tavsiye ettiği güzel sunum ve hikmetle hareket şeklinde iki temel ve özgün imkan bulunmaktadır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *