Ahlaki Ufukları Kaybetmek

Bizler, Müslümanlar olarak, birbirleriyle hiçbir surette bağlantısı olmayan iki karşıt düzen/sistem ve dünya görüşüyle hayat tarzı arasında sıkışmış ve parçalan­mış durumdayız.

Ahlaksızlıklar, adaletsizlikler, sorumsuzluklar, bencillikler; hayatı imkansız hale getiriyor. Ahlaki ölçüler, yargılar, tutum ve davranışlar, kişisel olmayan, hepimizi ku­şatan/içeren/ilgilendiren, hepimizin uyması gereken ölçülerdir.Özel çıkara göre, özel yoruma göre, özel kesimlere göre bir ah­lak tanımı yapılamaz. Her tür bencillikten, narsizmden, önyar­gıdan, bağnazlıktan uzaklaştığımızda, ancak, ahlaki bir dünyaya girebiliriz. İnsanı insan olduğu için değerli buluruz, şu ya da bu etnik/ırksal aidiyete sahip olduğu için değil. Şu ya da bu dili konuşmak bir ayrıcalığa, üstünlüğe değil, sadece farklılı­ğa işaret eder. Ayrımcı değerler ahlaki olmadığı için, çatışma­lara/karşıtlıklara neden olur.

Özel bağlılık biçimleri, her hangi bir etnik aidiye­te, her hangi bir mezhebe, toprağa; saplantılı bağlılık ve bağım­lılık ahlaki olarak savunulamaz. Bu bağlılık biçimleri önyargı­lar içerdikleri için sınırlı bağlılıklardır. Ayrılıkçı bağımlı­lık biçimleri bir gelecek üretemez. Bencil/önyargılı bağlılık biçimleri, eleştirel düşünce bilincine sahip olmadığımız için, tarih dışı söylenceler/efsaneler/kurmacalar/uydurma hikayeler ve aldatmacalar yoluyla bir geleneğe dönüşüyor.

Ahlaki bağlılıklar, insanlık ölçeğinde büyük bir kuşatıcılık ve kapsayıcılıkla gerçekleşir. Bir ülkeye, etnisiteye toprağa, mezhebe karşı duyduğumuz bağlılık/sevgi, bir başka etnisiteye/mezhebe düşmanlığa dönüştüğünde ahlaki olmaktan çı­kar, ahlaksız bir bağlılığa dönüşür. Ahlak, hiç bir toplumun, cemaatin, mezhebin, ülkenin özel çıkarını meşrulaştırmak üzere araçsallaştırılamaz. Ahlakın genel ve evrensel çerçevesine, içeriğine gerçekten saygı duyuyor olsaydık, yani, gerçekten ahlak sahibi olsaydık, günümüzde yaşandığı üzere, etnik ve mezhepçi karşıtlıklar/gerilimler/düşmanlıklar yaşanmıyor olacaktı. Müslümanlar niteliksel bir inşa’dan, niteliksel bir iyileşmeden, niteliksel bir umut’tan söz edebilmek için, hemen şimdi mezhepçi ve etnik karşıtlıklara son verme iradesi ve erdemi gösterebilmelidir. Bu tür karşıtlıkların İslami bünyede yeri olmaması gerekir.

Günümüzde siyaset; pragmatik yaklaşımları/yararları/ gerekçeleri aşarak, ahlaki içerikler doğrultusunda şekillen­miyor. Hiçbir toplumun ahlaki siyaset talebi yok. Herkes pragmatik siyaset yaklaşımını kullanıyor. Ortadoğu’da yaşanan ayaklanmalarn da ahlaki talepleri yoktu. Bu ayaklanmaların etkile­rinin boyutu/yönü, kapsamı, yoğunluğu, anlamı üzerinde çok ucuz ve duygusal bir retorik oluşturuldu. Hiç bir ayaklanmadan farklı ve özgün bir düşünce sistematiği çıkmadı, çıkarılamadı. Ayaklanmalar yeni bir siyasal model/yapı gerçekleştirmeyi başaramadı. Bugünün dünyasında ahlaki temelde siyaset yapma konusunda hiç kimse özgür değil. Günümüzde, Müslümanlar bile, ahlaki kaygıları olan, ahlaki tercihleri olan siyaseti gerçekçi bulmuyor.

Modern seküler zamanlarda insani varoluş paramparça olduğu için, hiçbir alanda bir bütünlük sağlanamıyor. Toplum­lar parçalanmış bir ruh hali içerisinde, parçalanmış düşünce­ler, parçalanmış kişilikler/kimlikler içerisinde varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Bizler, Müslümanlar olarak, birbirleriyle, hiçbir surette bağlantısı olmayan iki karşıt düzen/sistem ve dünya görüşüyle, hayat tarzı arasında sıkışmış ve parçalan­mış durumdayız. Emperyal/küresel faşist sistem dünyanın farklı bir biçimde algılanmasına, kavranmasına izin vermiyor. Müslümanlar olarak ya bastırılmış, ya tecrit edilmiş, ya tabi kılınmış, ya da aşağılanmış bir şekilde bugünün dünyasında kendimize bir yer arıyoruz.

Seküler kültürün, seküler dünya görüşünün, seküler olmayan kültürler/toplumlar üzerinde sağladığı, zora dayalı, tahakküme dayalı iktidarı eksiksiz bir biçimde bugün de sürü­yor. Seküler kültürü/dili/söylemi yapıbozuma uğratmadan kendi­mizi, kendi dilimizle ifade edemeyeceğiz.

Günümüzde karşı karsıya bulunduğumuz körleştirici tutkularımız/ilgilerimiz/ihtiraslarımız nedeniyle ahlaki ufuk­ları kaybediyoruz. Hepimiz,bir anlam ilişkisi, değer/ilke/ahlak ilişkisi zemininde değil, çıkar/iktidar ilişkisi zemininde ko­nuşuyor, tartışıyoruz.

İslami ilkeler/kavramlar/pratikler birbirleriyle iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan ilkeler/kavramlar ve pratiklerdir. Ahlak-adalet-merhamet-iyilik birlikte var olduklarında değerli­dir. Bugün, hepimizin daha çok ahlaka, daha çok adalete, daha çok merhamete, daha çok sorumluluk duygusuna ihtiyacımız var; daha çok paraya değil, daha çok çıkara değil, daha çok iktidara değil. Günümüz toplumlarında ahlaki suçlara/kötülüklere karşı korkunç bir kayıtsızlık var. Neoliberal hayat tarzı ve hoşgörü anlayışı, ahlaki suçları/kötülükleri suç olmaktan çıkarıyor. Ahlaki sınırları olmayan bir özgürlük yaklaşımı adalet fikrini yok sayıyor.

Ahlaki ufkumuzu kaybettiğimiz için, rüzgarların istediği yönde savruluyoruz.

Nerede, nasıl bir duruş sergileyeceğimize, neye, ne ka­dar inanacağımıza, nihai anlamda bir karar veremediğimiz için, bütün tercihlerimizle ilgili olarak, maalesef, hakkımızda başkaları karar veriyor. Kendi akıllarımıza sahip olmadığımız için, kendi akıllarımızı çoğaltamadığımız için, İslami aklımızı kul­lanamadığımız için, başkalarının aklıyla hareket ediyoruz.

Tek akla, tek yoruma hapsedilerek, bu yorumu toplumsallaştırdığımız, bu yorumu yenileyemediğimiz ve sorgulayamadığımız için, müebbet bir düşüncesizlik hapsine kapatılmış gibiyiz.Emperyalistlerle aynı çizgide konumlanan cemaatlerin bulunduğu, bulunabildiği, riskli olabilecek her tür muhalif/bağımsız yorum değerlendirme, tavırdan kaçınan cemaatlerin kutsallaştırılabildiği, putlaştırılabildiği postmodern bir cahiliye çağında yaşıyoruz.

Put akıllar, putçu akıllar, bencil akıllar, çıkarcı akıllar, ahlaksız akıllara dönüşüyor.

Bencillikler, kayıtsızlıklar, korkaklıklar, muhafazakar teslimiyetçilikler edilgenliğimizi ve yalnızlığımızı çoğaltı­yor. Öngörülemez ve hesap edilemez gelişmeler istisna edilirse, içerisinde yaşadığımız koşullar içerisinde İslami bir gelecek­ten söz edemeyiz.

İktibas, Mayıs 2013, sayı 413

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *