Ortadoğu liderleri ile yaptığı söyleşilerle bilinen deneyimli gazeteci Nur Batur; AKP’nin İsrail, BAE ve Mısır olmak üzere bölge politikalarındaki keskin dönüşü sonrası, Ortadoğu’daki gelişmelerin arka planını, tarihsel seyrini ve Türkiye’ye etkilerini yorumladı.
44 yıllık meslek hayatında, Ankara ve yurtdışında temsilcilik görevleri yanında, Ortadoğu’nun ve Batı’nın önemli liderleriyle ses getiren röportajlara imza atan Nur Batur, “dünyanın kalbi” dediği Ortadoğu’daki gelişmeleri, tarihsel süreci içinde yorumladı.
Ortadoğu uzmanı Nur Batur, Cumhuriyet gazetesi dış politika yazarı Prof. Dr. Barış Doster’in sorularını yanıtladı:
– Ortadoğu’daki liderlerin düşünce ve karar alma süreçleri nasıl çalışıyor?
Ortadoğu’yu yöneten liderlerin çoğu, önce, halkın sorunlarını çözmek için iktidarı ele geçiriyorlar. Hepsi, Filistin meselesini kullanarak, Arap dünyasında lider olmaya çalışırlar. İsrail’le savaşan Mısır’ın efsanevi lideri Nasır, İsrail’e meydan okuyan Irak lideri Saddam
Hüseyin, İsrail’le savaşan Hafız Esad, Libya lideri Muammer Kaddafi böyleydi. Halkın milliyetçilik duygularını kullandılar. İktidarlarını güçlendirdiler. Sonra da öylesine iktidar sarhoşu olup büyüklüye kapıldılar ki gerçeklerden koptular. Oynanan kanlı satrancı göremediler. Piyon oldular.
– Oynanan kanlı satrancın ardında ne var?
Odağında Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar için kutsal olan Kudüs’ü ele geçirmek yatıyor. Bunlardan beslenen siyasi kavgalar var. Binlerce yıldır süren din ve mezhepler arasındaki kanlı kavga.
Son yüz yılda Ortadoğu’da harita üç kez değişti. İlk harita, yüzyıllarca Arap dünyasını yöneten Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla çizildi. İkinci harita değişikliği, 1948’de İsrail’in kuruluşuyla başladı. Araplar İsrail’i yok etmek için üç kez büyük savaşa girdiler, başaramadılar. Yenilgi onlarda çok ağır duygusal çöküntü yarattı. İsrail’in kurulmasının yarattığı tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel, dinsel gerilime tanık olduk. Nazi Almanyası’nda Yahudilere uygulanan soykırımın faturasını Araplar ödedi. Ayrıca zengin yeraltı kaynakları için verilen kavgayı da unutmayalım. Soğuk Savaş sonrası, Ortadoğu yeniden şekillenmeye başladı. Harita değişikliği sürüyor.
NATO VE TÜRK ORDUSU
– NATO’nun, TSK’deki etkisini biliyoruz. Peki, Türk ordusunun ABD ve NATO’ya yaklaşımında değişiklik var mı?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst kademesinde önemli değişiklikler gözledim. O dönemde Yaşar Büyükanıt, Hurşit Tolon ve Doğan Güreş’le uzun görüşmelerim oldu. 1990’da, 1. Körfez Savaşı’nda Türk ordusu; ABD, İngiliz ve Fransız uçaklarının yani Çekiç Güç’ün İncirlik Üssü’nde konuşlanmasına karşıydı. ABD’nin oyun oynadığını görüyorlardı. Ancak direnmek zordu. Kitabımda arşivimdeki notlarımı ilk kez açıkladım. Büyükanıt ve Tolon’la yaptığım görüşmeleri sakladığım notlar var kitapta. Hurşit Tolon bana açıkça, “ABD oyun oynadı” dedi.
Çekiç Güç, Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesini güvence altına aldı. Irak’ta federal yapının temelleri atıldı. Irak’tan sonra, Türkiye için de federasyon tartışmaları başladı. Öneren sadece ABD değildi. Rusların kafasında da federal yapı vardı. Bunu bana söyleyen o zamanki Ankara Büyükelçisi Albert Çernişev oldu. Bunu ilk kez açıklıyorum.
O günlerde Büyükanıt’la bir sohbetimizde, Kürt devletini önlemek için atılması gereken adımları konuşuyorduk. Amerika’nın Sesi Radyosu, bölgeye Kürtçe yayına başlıyordu. Büyükanıt, ABD’nin bölgedeki politikalarından rahatsızdı. ABD propagandasına imkân vermemek için Türkiye’nin Kürtçe Radyo ve TV yayınına da başlaması gerektiği kanısındaydı. “Teröristle mücadele bizim işimiz. Güvenlik sorununu biz çözeriz. Ama teröre zemin hazırlayan sorunları çözmek, siyasilerin işidir” demişti. Genelkurmay çok gerçekçiydi.
– NATO’ya yönelik yaklaşımda ilk kırılma ne zaman yaşandı?
Türkiye’nin ABD ve NATO’ya giderek kuşkuyla bakması ve uzaklaşması, Kıbrıs sorunuyla başlar. Kaldı ki 1960’lardan sonra Türkiye’ye uygulanan baskı ve ABD silah ambargoları, Türkiye’nin ABD ve NATO’ya karşı kuşkusunu artırmıştır. Türk ordusunun yönetim kademesi, milli savunma sanayisinin kurulmasına ağırlık vermiştir. Bu kararların alınıp uygulanmasında hem İsmet İnönü’nün hem de Süleyman Demirel’in önemli rolü vardır. 1993’te Türkiye’nin Çin’le savunma sanayisinde işbirliğine girdiğini bana söyleyen Büyükanıt’tır.
– ABD’nin bölgede ve Türkiye’de oynadığı oyuna direnen komutanlar mı vardı?
Evet. FETÖ, o dönem işbirliği yaptığı iktidarla birlikte, her alanda Türk ordusunda zincirin en güçlü halkalarına saldırdılar. Hedef; güçlü olan halkayı kırmaktı. Zinciri koparmak, dağıtmaktı. O sırada Türk ordusunda zincirin en güçlü halkası Yaşar Büyükanıt’tı. İlk hedef oydu. Onu yıpratmak için özel çaba gösterdiler. Davaların, dedikoduların hedefi yaptılar. Zincirin dağıtılması hamleleri, kumpas davalarında hapis yatan komutanlarla sürdü. Hepsi ABD’nin Türkiye’de oynadığı oyuna direniyorlardı. NATO’dan çıkmayı savunmuyorlardı ama Türkiye’nin NATO’dan düşünsel ve siyasal olarak uzaklaştığı kanısındaydılar. NATO üyeliği sürse bile strateji değişikliğinden yanaydılar.
“ONLARCA LİDER, YÜZLERCE DİPLOMAT”
– Kısa süre önce çıkan “Ortadoğu’nun Şahları, Vezirleri, Piyonları” (Kırmızı Kedi Yayınevi) başlıklı kitabınızda çok önemli bilgiler var. Ortadoğu’yu yazmak nereden aklınıza geldi?
Ortadoğu’daki kanlı satrancın son 44 yılının tanığıyım. Saddam Hüseyin’den Muhammed Mursi’ye kadar onlarca lider, yüzlerce diplomat ve siyasetçiyle görüştüm. Ortadoğu’da büyük ve küçük güçler arasında oynanan öyle kanlı bir satranç ki; kendilerini şah veya vezir sananların sonunda piyon olduklarına şahit oldum. Siyasal İslam projesinin ilk uygulandığı ülke Cezayir’dir. Demokrasi yoluyla iktidarı ele geçirmek isteyen ilk parti FIS’tir. Darbeye beş kala Cezayir’deydim. Siyasal İslam denemesi Cezayir’de askeri darbeyle başarısız oldu. Cezayir, 10 yıl süren kanlı bir iç savaş yaşadı. Darbe olduğu gün Cezayir’den ayrıldım. Aradan yıllar geçti. Bu kez Türkiye, model olarak seçildi ve 20 yıldır büyük değişim yaşıyoruz. Kitabımı da Türkiye’nin tarihi dönemecinde hem Ortadoğu’nun hem Türkiye’nin yakın tarihe, bugününe, geleceğine ışık tutmak için yazdım.
NATO’NUN KARA KUTUSU
– Kitabınızda, Gladyo lideri olarak ünlenen İtalya’nın eski Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga da var. Onunla neden görüştünüz?
Türkiye’de siyasal İslamın güçlendiği, sancılı dönüşümün başladığı dönemdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik Ergenekon ve Balyoz kumpasları sürüyordu. Generaller tutuklanıyordu. Türkiye’de Özel Harp Dairesi, İtalya’da Temiz Eller Operasyonu tartışılıyordu. İtalya ve Türkiye’yi yıllardır izleyen ABD’li gazeteci arkadaşım Dennis Redmont’un yardımıyla NATO içindeki gizli örgütlenmenin kara kutusu, İtalya’nın eski Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga’ya ulaştım. Roma’da iki gün boyunca, Gladyo’yu nasıl kurduklarını, nasıl eleman seçtiklerini, nerede eğittiklerini, nasıl çalıştıklarını tüm ayrıntılarıyla anlattı.
SÖYLEDİKLERİ GERÇEKLEŞTİ
Gladyo, Soğuk Savaş’ın başında kurulan CIA’nın finanse ettiği bir yapıydı. Avrupa’da üç isim çok önemliydi: Margaret Thatcher, Valéry Giscard d’Estaing, Francesco Cossiga. Cossiga, TSK bünyesinde de Özel Harp Dairesi’nin bulunduğunu söyledi. Ayrıca, Arap dünyasını 30- 40 yıldır yöneten liderlerin iktidarda olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam dünyasında lider olmak istediği dönemde, “Bunun için öncelikle Arap dünyasındaki bazı liderlerin çekilmesi veya ortadan kalkması lazım” dedi. Kehanet gibiydi. Röportajımızdan iki yıl sonra Arap Baharı başladı. NATO konusunda “Türkiye, NATO’dan çekilirse, Batı ittifakı açısından büyük sorun olmaz. Tek tehlike, Türkiye’nin yüzünü daha fazla Araplara ve İslamcılara çevirmesi olur” dedi. Daha ilginci, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı John Kerry’le Ankara’daki görüşmemdi. Ona, “Türkiye’nin İslama kayması sizi rahatsız etmez mi” diye sormuştum. Kerry, “Suudi Arabistan bizim önemli bir müttefikimizdir” diye yanıtlamıştı. Yani, ABD’yle işbirliği yaptığı sürece, iktidarın ideolojisi önemli değil.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *