“Fransa sanki başına buyruk davranışları ile Macron’un Economist dergisine verdiği demecin bedelini ödüyor gibi.” Milliyet yazarı Güldener Sonumut, Batı bloğu içerisindeki son kavgayı yorumladı.
Milliyet yazarı Sonumut, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Economist dergisine söylediği ‘Nato’nun beyin ölümü gerçekleşti’ sözlerine atıf yaptığı bugünkü yazısında, Fransa’nın ABD ve İngiltere ile yaşadığı büyük krizin altında bu sözlerin olabileceğini savundu.
ABD’nin hasmane davranmadığını ancak Fransa’nın ‘yeniden kartları dağıtma’ çabası içinde olduğunu anlatan Sonumut, buna karşın Fransa’nın AB’den de beklediği desteği alamadığını vurguladı.
Güldener Sonumut’un değerlendirmesi şöyle:
ABD ile Fransa arasında ilişkiler aniden gerildi.
Fransa dışişleri bakanı, diplomatik teamülleri zorlayarak, Avustralya’nın Fransa’yla imzaladığı denizaltı satış anlaşmasını tek taraflı olarak feshetmesini ‘hainlikle’ suçladı. Yetmedi, Avustralya’nın ABD ile aynı tür bir anlaşma imzalamasını da çok ağır bir dille kınadı. ‘Fransa’nın sırtından bıçaklandığını’ dile getirerek çok ağır sözler sarf etti.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves LeDrian biraz da duygusal davranıyor aslında. Zira Canberra ile Paris arasındaki anlaşmayı 2016 yılında Fransa adına kendisi imzalamış, tabiri caizse ‘işi o pişirmişti’. Üstelik 56 milyar Euroluk bir anlaşma.
Fransa savunma bakanı da aynı şekilde sert ve belki de amacını aşan açıklamalarda bulunmadı değil. Zira Florence Parly, ABD ve İngiltere’nin bu hamlesiyle uluslararası ilişkilerde uzun süre iz bırakacak ve geriye dönüşü olmayan bir sürece girilebileceğini söyledi.
Fransa’nın kızgın olması doğal. Zira birkaç ay önce de İsviçre son dakikada Fransız savaş uçağı Rafale yerine F-35’leri tercih etmişti. Bern yönetimi Rafale’i son dakikada tercih etmeme kararı aldı.
Aslında ABD’nin Fransa’ya yönelik olarak görünürde hasmane bir tutumu yok. Ancak Fransa’nın son dönemde ABD’ye yönelik olarak oldukça ilginç ve Batı ile Transatlantik düzenin değerleri ve güç dengelerindeki oyun kartlarını yeniden dağıtma çabası bulunuyor. Geçmişte bu çaba Trump döneminde ‘biraz olsun’ meşru idi. Ancak Fransa’nın son dönemde Transatlantik ilişkilerdeki güç dengesi konusunda sarf etmiş olduğu ağır sözler de Washington’da dikkatlerden kaçmadı.
Sondan başlayacak olursak eğer, Fransa, geçtiğimiz yaz Kabil havalimanında yaşanan kaostan ABD’yi sorumlu tuttu. ABD’nin müttefiklerine bilgi vermeden tek taraflı davranmakla suçlayan Fransa, Uzbin ve Kapisa’daki saldırılardan sonra ABD ve müttefiklerine bilgi vermeden bütün askerleri Afganistan’dan geri çekme kararı almıştı. Hatta Fransızların yarattığı boşluğu ABD doldurmak mecburiyetinde kalmıştı. İngiltere’nin Watford kentinde düzenlenen NATO zirvesinden önce Macron ‘The Economist’ dergisine demeç vererek NATO’yu ‘beyin ölümü gerçekleşmiş’ bir kuruluş olarak tarif etmişti. Aslında NATO dediği ekseriyetle ABD.
Washington yönetimi tepki göstermişti ancak soğuk kanlılığını yitirmemişti.
ABD’nin Fransa gibi NATO üyesi olan bir ülkenin çıkarlarına aykırı davranmakla suçlanması ve partner bir ülkeyi tercih etmesine yönelik tepki de dikkat çekici. Terör örgütü PKK’nin Suriye’deki kolu olan YPG ile iş birliği yapan Fransa, NATO müttefiki Türkiye ile YPG arasında seçim yapmak mecburiyetinde hissederek terör örgütünü tercih etmişti. Oysa burada ABD, bölgesel bir partneri tercih ediyor. Paris yönetimi Türkiye ile EUROSAM-T ve füze savunma sistemi konusunda geliştirdiği konsept anlaşmasını da YPG/PYD sevdasına iptal etti veya rafa kaldırdı.
Fransa, Washington ve Canberra’daki büyükelçilerini Paris’e çağırdı. Oysa aynı Fransa, Rusya ile kriz doruktayken bile Moskova’daki büyükelçisini Paris’e geri çağırmamıştı.
Fransa, ABD’nin tutumuna karşı AB’den tepki ve destek bekliyor. Ancak bu destek de henüz gelmedi. Fransa sanki başına buyruk davranışları ile Macron’un Economist dergisine verdiği demecin bedelini ödüyor gibi. Uluslararası ilişkilere zaman harcayan kişilerin de görüşleri bu yönde. Ancak Transatlantik ilişkiler açısından Fransa çok önemli. Kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vadede ilişkiler düzelir. Paris de bu vesileyle ABD’nin bir başkandan ibaret olmadığını hatırlamış oldu.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *