Amerikalı vekillerin mektubundaki ifadelerden anlaşılacağı üzere Kongre üyelerinin maksadı, ABD’nin çıkarlarından ziyade, Türkiye F-35 savaş uçağı edinemediği için sevinen ama Türkiye’nin SİHA teknolojisi karşısında hayal kırıklığı yaşayan müttefiklerinin çıkarlarını müdafaa etmektir.
ABD SİHA’larının sivil katliamlarını görmeyen senatörler, Türkiye’nin güvenlik üreten SİHA’larından şikayetçi
Mehmet A. Kancı / AA
Yakın gelecekte ABD’de Joe Biden dönemini inceleyecek olan siyasi tarihçilerin dikkatlerini çekecek en önemli başlıklardan biri şüphesiz, ABD Kongresi ve Temsilciler Meclisi’nin, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti kaynaklı tehditlerin dahi önüne geçen “Türkiye takıntısı” olacaktır.
Biden ekibinin görevi devraldığı Ocak ayından Ağustos’a kadar, Türkiye aleyhine bir yasa tasarısının gündeme gelmediği ya da Başkan Biden ile Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a Türkiye’yi kötüleyen bir mektubun yazılmadığı ay olmadı. Eğer bunlardan biri gerçekleşmemişse mutlaka Türkiye’nin bölgede ihtilaf yaşadığı ülkelerle ABD arasında işbirliğini geliştirecek bir yasa tasarısı piyasaya sürülüyor. ABD iç siyasetini parselleyen lobilerin, dış politikayı kendi çıkarları için nasıl suistimal ettiklerinin farklı örnekleri Türk-Amerikan ilişkileri arşivine düzenli şekilde ekleniyor. ABD iç siyasetinin üzerinde uzlaştığı en önemli konu Türkiye karşıtlığı haline gelirken, Beyaz Saray’a Türkiye aleyhtarı mektuplar yazmak ya da yasa tasarıları hazırlamak Washington’da zamanın ruhuna uygun şekilde dönemin modası haline geldi. Senato ve Temsilciler Meclisi üyeleri, Türkiye aleyhtarı politikalar trenine binerek icraatta bulunmanın konforuyla siyaset sahnesindeki yolculuklarını garanti altına alıyorlar.
Türkiye ile ortak çıkarların önemini ve Atlantik İttifakı’nda işbirliğini her fırsatta vurgulayan Biden yönetiminin yüzleri iç politikaya dönük bileşenleri, Ankara’ya yönelik saldırgan tutumlarının merkezine Türk savunma sanayiini ve Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını yerleştirdi. Ortak olduğu F-35 projesinden çıkarılmasının, Türkiye’nin havadaki üstünlüğünü azaltmadığını, bilakis silahlı insansız hava aracı (SİHA) projeleri ile çok daha verimli bir süreç yakaladığını gören Ermenistan, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) şimdi de ABD siyasetindeki uzantıları aracılığıyla yeni bir saldırı başlattı. ABD Kongresi’nin 27 üyesinin Türkiye’nin yürüttüğü SİHA projelerinin ABD’nin çıkarlarını tehdit ettiği gerekçesiyle Dışişleri Bakanı Blinken’a yazdıkları mektup 10 Ağustos’ta basına yansıdı. Senato’nun iki kanadının üyelerinin de imza koydukları mektupta Türk SİHA’larının “istikrarsızlık kaynağı” olduğu öne sürüldü. Peki nerelerde istikrarsızlık yaratmış Türk SİHA’ları?
ABD Kongresi üyelerinin, ABD ordusu ve istihbaratı tarafından Afganistan, Pakistan, Suriye, Irak, Somali ve Yemen’de ABD SİHA’ları kullanılarak düzenlenen suikast ve saldırı operasyonlarının nasıl bir istikrarsızlığa yol açtığına dair benzer bir girişimine rastlanmamıştır.
ABD Kongresi üyelerine göre Ermenistan’ın 30 yıldan uzun süre uluslararası hukuku ihlal ederek işgal altında tuttuğu Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’ın meşru hakkını almak için Türkiye’nin SİHA’larını kullanması bir istikrarsızlık kaynağı. Yine ABD Kongresi üyelerine göre, Türkiye sınırında Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını ihlal ederek Suriye’nin toprak bütünlüğüne kast etmek suretiyle terör koridoru oluşturmaya çalışan PKK/YPG terör örgütüne karşı SİHA kullanmak da bir başka istikrarsızlık kaynağı. ABD’li siyasetçilere göre, BM tarafından tanınan Libya’daki Trablus yönetimini, Libya’nın yer altı kaynaklarını Rusya ve Fransa’ya peşkeş çekme peşindeki darbeci General Halife Hafter’e karşı korumak için SİHA kullanmak da bir başka istikrarsızlık kaynağı.
“1915 Olayları” sürecindeki sebep-sonuç ilişkilerini görmezden gelen ABD iç siyasetinin, uluslararası toplumun uyutularak çözümsüzlüğe razı edildiği meselelerinin özünü anlamaktan da aciz olduğu, 27 Kongre üyesinin Blinken’e yazdığı mektupla belgelenmiş oluyor.
ABD SİHA’larının katliamlarını açıklamak hapis cezasına neden oluyor
ABD’deki kimi sivil inisiyatifler harekete geçse de ABD Kongresi üyelerinin, ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA), ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı (SOCOM) ve ABD Ortak Özel Operasyonlar Komutanlığı (JSOC) tarafından Afganistan, Pakistan, Suriye, Irak, Somali ve Yemen’de ABD SİHA’ları kullanılarak düzenlenen suikast ve saldırı operasyonlarının nasıl bir istikrarsızlığa yol açtığına dair benzer bir girişimine rastlanmamıştır. The Bureau of Investigative Journalism (Araştırmacı Gazetecilik Bürosu) tarafından yayımlanan verilere göre[1], 2004 yılından bu yana Pakistan, Yemen, Somali ve Afganistan’daki ABD SİHA saldırılarının sayısının 14 bini geçtiği tahmin ediliyor. Bu saldırılarda yaşamını yitiren sivillerin sayısının 900 ile 2 bin arasında olduğu varsayılıyor. Bu sivillerin 300’den fazlası çocuk. Türkiye’nin SİHA kullanımının istikrarsızlık kaynağı olduğu savını ileri süren ABD Kongre üyelerine çok da geriye gitmeden yakın tarihten bir hatırlatma yapmak faydalı olacak. Yalnızca 10 yıl önce ABD SİHA’larının Pakistan’da sivilleri katletme noktasına varan operasyonları, İslamabad yönetiminin ülkede CIA tarafından yönetilen dron üslerinin kapatılması kararını getirmiş, ABD’nin SİHA filoları Pakistan’dan kapı dışarı edilmişti.
Aynı Kongre üyelerine belki de 2016 yılında yayımlanan ve ABD SİHA operasyonlarının yarattığı küresel istikrarsızlığı anlatan “National Bird” belgeselini izletmek yararlı olabilir. Yemen ve Afganistan’daki SİHA operasyonlarında görev yapmış olan Amerikan istihbarat topluluğunun unsuru National Geospatial-Intelligence Agency çalışanı David Hale’nin bu belgeselde açıkladığı bilgiler, ABD SİHA saldırılarında ölenlerin 10’da 9’unun masum siviller olduğu yönündeydi. 27 Temmuz 2021 tarihinde Hale bu belgesele yaptığı açıklamalar nedeniyle 45 ay hapis cezasına çarptırıldı. ABD Kongresi üyelerinin Hale’nin ifade özgürlüğüne dair bir açıklaması da duyulmadı.
Türk SİHA’ları neden CAATSA ile durdurulmak isteniyor?
Çifte standart bu denli aşikâr iken ABD Kongre üyelerinin maksadını nasıl değerlendirmek gerekir? 27 Kongre üyesi ABD Dışişleri Bakanı Blinken’a yazdıkları mektupta ağızlarındaki baklayı şu şekilde çıkarıyorlar: “Dağlık Karabağ savaşında kullanılan Bayraktar TB2 SİHA’larda ABD teknolojisi ve üretimi parçaları kullanılmakta. Dolayısıyla bu durum, halen Rusya’dan füze aldığı için Türkiye’ye uygulanan ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) yaptırımlarına aykırı bir durum teşkil etmektedir. Bu sebeple ABD, Türkiye’ye bu teknolojik donanımların ihracını acilen askıya almalıdır.”
Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Kongre üyelerinin maksadı, ABD’nin çıkarlarından ziyade, Türkiye F-35 savaş uçağı edinemediği için sevinen ama Türkiye’nin SİHA teknolojisi karşısında hayal kırıklığı yaşayan İsrail, GKRY, Yunanistan, Ermenistan ile bu ülkelerin bölgedeki müttefiklerinin çıkarlarını müdafaa etmektir. Yaptırım girişiminin, Türkiye’nin TCG Anadolu amfibi hücum gemisinin donanmaya katılması yaklaşırken gündeme gelmesi de dikkat çekici bir başka husus. Türkiye, Doğu Akdeniz ve Ege’de güç dengesini tartışmasız şekilde etkileyecek bir donanma unsurunda deniz savaş uçağı filosu konuşlandıracak ilk ülke olacak. TCG Anadolu’da konuşlandırılmaları planlanan TB3 tipi SİHA’lar gerek motor teknolojileri gerek tasarımları gerekse taşıyacakları mühimmat kapasitesiyle alanlarında çığır açmaya hazırlanırken, ABD Kongresi’ndeki lobilerin uzantısı aktörlerin hamlesini sürpriz olarak kabul etmek mümkün değil.
Beyaz Saray için müttefik, Kongre için hasım: Türkiye
ABD iç siyasetinin Türkiye’ye yönelik bu hasmane tutumunun Biden yönetiminin her fırsatta vurguladığı “Ortak Çıkarlar ve Kuzey Atlantik İttifakı”nın geleceği söylemleriyle derin çelişkiler taşıdığı da muhakkak. Senato’da Dışişleri Bakanlığı görevinin onaylandığı oturumda kendisine yöneltilen soruları yanıtlayan Antony Blinken, Türkiye’yi “ABD’nin müttefiki gibi davranmamakla” itham etmiş, Haziran ayındaki NATO Zirvesi öncesinde de bu söylemini tekrarlamıştı. Gelgelelim jeopolitik mücadele alanının katı gerçekleri, bu cümleyi tekrar eden ABD Dışişleri Bakanı’nın bağlı olduğu yönetimi, Afganistan’ın başkenti Kabil’deki havalimanının güvenliğinin sağlanması için Ankara’nın kapısını çalmaya mecbur etti. ABD’deki siyasi karar vericiler ve onların siyasetteki işbirlikçileri öncelikle kendi aralarında bir konuda uzlaşmalı: Türkiye istikrar temin eden bir ortak mı, yoksa istikrarı tehdit unsuru mu? “Müttefikliğin” tanımının sağlıklı bir şekilde yapılması için Biden ve kadrosunun Senato ve Temsilciler Meclisi üyelerini öncelikle bu konuda aydınlatmaları gerekiyor. Dünyanın istikrara muhtaç bölgesinde görev yapması talep edilen bir ülkenin ordusunun silah kapasitesinin mümkün olan en üst seviyede olmasından hangi müttefik niye rahatsızlık duyar?
ABD iç siyaseti NATO’nun hedefleri ile ilgili mi?
ABD Kongresi üyelerinin yazdıkları mektupta yer verdikleri iddiaların temelsizliği, NATO ittifakının karşı karşıya olduğu tehditler ve güncel gelişmelere dair cehaletleriyle de kendisini gösteriyor.
Bu noktada Beyaz Saray’ın bir görevi de Baltık bölgesi, Ukrayna, Karadeniz ve Orta Avrupa hattında Kuzey Atlantik İttifakı’nın hangi tehditlerle mücadele ettiğini 27 Kongre üyesine anlatmak olmalı. Ukrayna, Polonya ve Litvanya bugün Türk SİHA’ları satın alarak Rusya’nın karadaki zırhlı birlik üstünlüğüne karşı, uygun bir maliyetle denge hatta üstünlük kurma hesapları yapıyor. Türk SİHA’larının Yukarı Karabağ’da Rusya yapımı hava savunma sistemleri ile zırhlı araçlarına karşı tesis ettiği üstünlük, Soğuk Savaş dönemi boyunca NATO’yu tedirgin eden Orta Avrupa ovalarından Batı Avrupa’yı hedef alabilecek bir zırhlı birlik hücumuna karşı bugüne karşı geliştirilmiş en etkili konvansiyonel çözümlerden biri olarak değerlendiriliyor. Bahsi geçen ABD Kongre üyeleri GKRY, İsrail, Yunanistan ve Ermenistan haricinde ABD silah lobilerinin de hizmetinde değillerse, farkında olmadan yazdıkları mektupla giriştikleri eylem NATO’nun güvenliğini doğrudan tehdit ediyor.
Türkiye’nin SİHA’larından rahatsız olan ABD Kongre üyeleri için yapılabilecek bir başka hizmet de ABD ordusunun Afganistan’dan çekilirken geride bıraktığı ve Taliban’ın eline geçen silahların doğurabileceği istikrarsızlık konusunda onları bilgilendirmek olabilir. Binlerce hafif silah ve zırhlı araç bir yana, 1 konteyner dolusu ağır silah mühimmatının, ABD tarafından terk edilen bir üste Taliban’ın eline nasıl geçtiği İngiliz televizyoncular tarafından da görüntülendi. Taliban’ın giderek sofistike silahlara sahip olduğu sürecin en çarpıcı anlarından biri ise 12 Ağustos’ta uluslararası basına yansıdı. Kunduz kenti havalimanını ele geçiren Taliban’ın Amerikan Boeing şirketi imalatı ScanEagle insansız hava araçlarını elde ettiğine ilişkin görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. ABD Kongre üyeleri, seçmenlerinin vergileriyle 174 milyon dolar harcanarak Afganistan’a gönderilen bu İHA’ların bundan sonra nasıl bir “istikrarsızlık kaynağına” dönüşeceği konusunda ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarına mektuplar yazarak, enerjilerini daha doğru bir alanda kullanabilir, kendilerini Kongre’ye gönderen seçmenlerinin haklarını verimli bir şekilde savunabilirler.
İcatlar ihtiyaçlardan, savunma sanayiindeki gelişmeler ambargolardan doğar
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi ve sonrasında Türkiye’nin hedef olduğu doğrudan ve dolaylı askeri ambargolar, çıkarma gemisi, telsiz ve paraşüt üretiminden başlayarak milli savunma sanayiinin gelişmesi için hep yeni adımlara vesile oldu. Keza Türkiye’nin İHA, SİHA, MİLGEM ve füze programları da hep bu ambargoları aşma ve hak arama gayretinin ürünleri. ABD Kongresi üyelerinin son girişimi de Türkiye’nin yürürlükteki projelerini belki yavaşlatacak ancak milli silah sanayiinin bağımsızlığına yeni kapılar açacak fırsatları beraberinde getirecektir.
[Gazeteci Mehmet A. Kancı Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır]
[1] https://www.thebureauinvestigates.com/projects/drone-war
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *