Katılımının yüzde kırkları bulamayacağının tahmin edildiği, siyaset ve seçim mühendisliğinin öne çıktığı eşit olmayan şartlarda altı muhafazakar adaya karşı bir tek reformist adayın yarışacağı seçim sonuçları İran ve İran halkı için ne getirir ne götürür göreceğiz.
Süleyman Arslantaş / Her Taraf
Önümüzdeki 18 Haziran Cuma günü İran’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Anayasayı Koruyucular Konseyinin (AKK) belirlediği yedi aday yarışacak. Adayların altısı muhafazakârlardan oluşurken, sadece eski cumhurbaşkanlarından Muhammed Hatemi’nin yardımcısı olan Muhsin Mehralizade reformist kimliği ile tanınıyor.
Cumhurbaşkanlığı adaylarının belirlenmesinde neredeyse tam bir seçim mühendisliği sergilendi. Yaklaşık yedi yüz adayın başvurusuna rağmen Anayasayı Koruyucular Konseyi bunlardan sadece yedisini onay verdi. Mahmut Ahmedinejad, Ali Larijani ve İshak Cihangiri gibi güçlü isimler dahil, toplumun önde gelenlerinden birçoğu veto edildi. 1990-1995 yılları arasında Tahran Başsavcılık görevini üstlenen İbrahim Reisi, 1988’de Humeyni’nin oluşturduğu Devrim muhaliflerini yargılama görevi verilen dört kişilik heyetinde üyesidir. Zaten bu görevi nedeniyle, o yıllarda idam edilen yüzlerce devrim muhalifinin infaz sorumlusu olarak da bilinen Reisi hali hazırda’ Yüksek Yargı Erki’nin de başında yer almaktadır.
Seçim ibresi Ayetullah İbrahim Reisi’nin en kuvvetli aday olduğunu gösteriyor. Birçok önemli şahsiyette Reisi’nin seçimleri kazanacağını ifade ediyor. Bunlardan Reisi’nin hocası da olan güçlü isim Ayetullah Mahmut Haşimi Şahrudi başta olmak üzere İran’nın önde gelen sünni alimlerinden Mevlevi Abdulhamid İsmailzehidi’ninde muhazafekar aday İbrahim Reisi’yi desteklediği ifade ediliyor. Ancak tüm göstergeler, tahminler 16 Haziran’da yapılacak seçimlerde İbrahim Reisi’nin kazanacağını gösterse de beklenmeyen sürpriz sonuçlar da olabilir. Hatırlayalım 1997 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Muhammed Hatemi’nin kerhen adaylığı onaylanmıştı. Zira gerek Kum ulemasının ekseriyeti ve gerekse rehber Ali Hamaney’in açıkça destek verdiği aday Natık Nuri idi. 1997 seçimlerinde Tahran Üniversitesinin tertiplemiş olduğu “ İslâm Tefekkürü’nün İhyası “ konulu bir konferans için davetli olarak Tahran’daydım seçimleri ve seçim sonuçlarını yakından takip imkânım oldu. Natık Nuri birinci aday iken, Muhammed Hatemi dördüncü ve son adaydı. Rehber Hamaney adeta1983 Türkiye seçimlerinde dönemin cumhurbaşkanı Evren’in açıkça Turgut Sunalp’a destek vermesi gibi Natık Nuri’yi destekledi. Devrim sonrası İran’da yapılan tüm seçimlerde katılım oranı yüzde elli ile yetmiş beş arasında değişirken, 97 seçimlerinde bu oran yüzde doksan iki oldu. Hiç beklenmedik şekilde Muhammed Hatemi 32 milyon seçmenin 21 milyon 700 binini alırken Kum’un ve Hamaney’in adayı Natık Nuri 7 milyon oyda kaldı. Elbette o günkü İran halkının/seçmeninin niçin Natık Nuri’ye değil de Muhammed Hatemi’ye yönelişinin çeşitli yönlerden tahlili yapıldığında, 18 Haziran’da yapılacak seçimler için de bazı ipuçları elde edebiliriz. Tahminim odur ki yedi aday içerisinde tek reformist olarak nitelenen Muhsin Mehralizade’nin seçimleri kazanması da mümkün olabilir. Zira seçmen çeşitli nedenlerle başta Ali Hamaney olmak üzere Anayasayı Koruma Konseyi’ne de , Kum ulemasının ekserisine de tepki olarak reformist adayı tercih edebilir.
İbrahim Reisi aslında Rehber Hamaney’in de halefi olarak görülen bir şahsiyet. Onun cumhurbaşkanlığına sevk edilmesi bir başka siyasi oyunu da düşündürmüyor değil. Zira rehberiyet makamında gözü olan bazı Ayetullahlar Reisi’nin 2017 sonrası 2. Kez seçimleri kaybetmesi halinde gözden düşebileceğini de hesap etmiş olabilirler. Reisi çok genç yaşlarda yargının çeşitli ve riskli birimlerinde görev alan bir kimlik.Yani bu konuyu bir tarafa not edelim.Keza 2017 seçimlerinde de Hasan Ruhani karşısında güçlü bir adaydı. Benzer bir yenilgi 18 Haziran’da niçin tekrarlanmasın, Mehralizade veya bir başkası niçin seçilmesin..
18 Haziran seçimlerinde kim galip çıkarsa çıksın seçilecek olan cumhurbaşkanını çok ciddi sorunlar beklemektedir. Bu sorunların başında ‘İslam Vahdeti ‘ ortak paydasında gerçekleşen devrimin İmam Humeyni sonrası ve Hamaney rehberliğinde; İran, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Bahreyn denkleminde “Şia’da Vahdet” ortak paydasına dönüşmesidir. Kısmen Rafsancani, önemli ölçüde Hatemi ve az da olsa reformist kimlikli Hasan Ruhani dönemlerinde “İslam’da Vahdet” ortak paydası dillendirilmişti. Ne var ki bu dillendirmeler Kum’un ve Hamaney’in direncini kırmaya yetmedi. Aslında halk, çeşitli vesileler ile beklentilerini dile getirmektedir. Yukarıda ifade ettiğim gibi Natık Nuri’ye karşı Hatemi’nin seçilmesi, Rafsancani’ye rağmen Ahmedinejad’ın seçilmesi ve İbrahim Reisi’ye karşı (2017) Ruhani’nin seçilmesi bunun örneklerindendir.
Bir mukayese bakımından İmam Humeyni ile Hamaney’in adaylara ve seçimlere yaklaşımını ele aldığımızda Humeyni her halükârda halkın eğilimini, tercihine önem veren bir lider iken, Hameney halkın tercihlerini fazlada dikkate almayan bir lider profili ortaya koymaktadır. Devrimin gerçekleştiği 11 Şubat 1979’da hemen herkes hükümeti kurma görevi ve cumhurbaşkanlığının ruhaniler ya da muhafazakar adaylara verileceğini düşünüyordu. Devrim Lideri İmam Humeyni tam tersine her iki adayı da liberallerden seçti. Mehdi Bazergan mühendis kökenli bir liberal iken; Ebu’l Hasan Beni Sadr Şah karşıtı, Fransız kültürü etkisinde kalmış ve Fransa’da finans ve ekonomi tahsili yapmış ve “Tevhidin İktisadı” isimli kitap neşretmiş bir kimlikdi. Belki de Beni Sadr’ın cumhurbaşkanı adayı olmasında İmam Humeyni’ye yakın bir Ayetullahın oğlu olmasının da etkisi olmuş olabilir. Ancak Beni Sadr, İslâmi kimliğinden çok liberal kimliği öne çıkan bir isim. İşin ilginç yanı İslâmi kimlik bağlamında bir sıfatı olmamasına rağmen Beni Sadr, 25 Ocak 1980’ de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde yetmiş dokuz oy alabilmiştir. Bu durum dahi henüz devrimin başlarında halkın eğiliminin ne yana olduğunu gösterebilmektedir. O nedenle diyorum ki 18 Haziran Seçimlerinde İbrahim Reisi’nin seçilmesi değil, reformist aday Mehralizade’nin seçilmesi sürpriz olacaktır. Rehber Ali Hamaney’in halkın tercihlerine rağmen tercihlerde bulunması bu seçimler sonrası şayet İbrahim Reisi seçimleri kazanamazsa kendisini ve ihraz ettiği makamı sorgulanır hale getirirse şaşmamak gerekir. Nitekim eski cumhurbaşkanlarından ve halkın sorunlarına ve beklentilerine yakınlığı ile bilinen Ahmedinejad’ın veto edilmesi sonrası yaptığı açıklamalar bunun ipuçları gibi.
Ahmedinejad, devlet sırrı olarak korunması gereken birçok konuyu bugün için kamuoyu ile paylaşmakta bir beis görmüyor. Bu cümleden olarak başta Ali Hamaney olmak üzere mevcut yönetimin, üçüncü bir devlet aracılığı ile Tel Aviv’e nakledilen iki kamyon dolusu gizli belgelerin çalınmasına, İranlı bilim insanlarına suikast düzenlenmesi ve İran’da çevre kirliliğine yol açan yangınların çıkmasına ek olarak, İsrail’in İran’ın nükleer reaktörlerine verdiği zararın hacmini – ki bu zarar 10 milyar doları geçiyor – İran halkından gizlediğini dile getiriyor. (Bak. Salih Kallab 10 Haziran 2021 Şarkul Avsat )
Hasılı, katılımının yüzde kırkları bulamayacağının tahmin edildiği, siyaset ve seçim mühendisliğinin öne çıktığı eşit olmayan şartlarda altı muhafazakar adaya karşı bir tek reformist adayın yarışacağı seçim sonuçları İran ve İran halkı için ne getirir ne götürür göreceğiz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *