Ukrayna-Rusya Krizi

Ukrayna-Rusya Krizi

Her ne kadar Batı ve ABD, Rusya için yaptırım kozunu kullansa da Rusya’nın Ukrayna üzerindeki ekonomik gücünü göz önünde bulunduracak olursak Batı blokunun eli Rusya kadar güçlü değildir.

Rusya ve Ukrayna arasında çıkan çatışmalarda Ukrayna’ya başta ABD ve AB ülkeleri destek bildirilerini açıklamaktadır. Ukrayna ise kendi yerini tam olarak tesbit edememiş gözükmektedir. Bunun da kendi iç siyasetine baktığımızda birçok nedeni vardır. Ukrayna, Rusya’dan ayrıldığından bu yana Rusya’ya karşı hep belli bir mesafede kalmayı tercih etmiştir. 1999-2005 yılları arasında Leonid Kuçma yönetiminde Rusya ile yakınlaşma çabaları olsa da  Turuncu Devrim’le birlikte iki ülke arasındaki güvensizlik giderek artmaya başlamıştır. Turuncu devrime giden yol Ukrayna’nın kendi içinde sürekli olarak varolan bir çatışmadan beslenmiştir. Bu çatışmayı bir yandan ABD ve Batı desteklerken diğer yandan Rusya da Ukrayna’yı kendi hinterlandında tutabilmek için finansal destek sağlamıştır. Ukrayna, Rusya’dan ayrıldıktan sonra Komünist Parti’den ayrılanlar ülkede oligarklara dönüşmüşlerdir. Halkın büyük çoğunluğu ise bu oligarklara güvenmemektedir. Bu oligarklardan biri olan Leonid Kuçma 1994-2005 yılları arasında Ukrayna’yı yönetmiştir.

Kuçma’nın yönetimi esnasında özgürlükler ve hukuk arka plana itilmiş, adeta komünist Rusya’daki gibi baskıyla yönetilen bir Ukrayna olmuştu. Ukraynalı gazeteci Georgi Ruslanoviç Gongadze, Kuçma yönetiminin yapmış olduğu yolsuzlukları araştırıp bir rapor hazırlaması ile tüm dikkatleri üzerine çekmiş, yaptığı bu araştırmanın sonucu Gongadze 2000 yılında şüpheli bir şekilde öldürülmüştü. Bu cinayetten Kuçma sorumlu tutulmuş, hatta suikaste onay verdiğine dair ses kayıtları da ortaya çıkmıştı. Suikastle birlikte ülke içinde bir infial oluşmuş ve Ukrayna’da Turuncu Devrime giden sürecin başlatmıştı. Bu çatışma aynı zamanda Rus yanlısı Yanukoviç ve Batı yanlısı Yuşçenko gibi oligarkları da karşı karşıya getirerek ülkede Rus ve Batı yanlısı bloklar oluşmasına zemin hazırlamıştı. 2004 yılında seçimlerde usulsüzlük yapıldığına dair çıkan tartışmalar ve Yuşçenko’nun zehirlenmesi hadisesi, gerilimi iyice tırmandırmış ve ABD, AB, Kanada ve Soros vakıflarının STK’lara ciddi finansal destekleriyle, adına Turuncu dedikleri bir ‘devrim’ gerçekleştirilmiş, süreç Batı yanlısı Yuşçenko’nun yönetimi devralmasıyla sonuçlanmıştı. Yuşçenko’nun yönetiminde, Timoşenko da başbakanlık görevini ifa etmiştir.

Ukrayna, Rusya’dan Turuncu Devrim vasıtasıyla kurtulmaya çalışsa da kendi içindeki kimi problemlerden ötürü istediği reformları gerçekleştiremedi. Bu durum, Rus yanlısı Yanukoviç’in iç politikada daha güçlenmesini sağlayarak Rusya’nın içişlerine müdahalesine imkan verdi.

Ukrayna’nın reformları gerektiği gibi yapamamasının birkaç farklı sebebi vardı. Bunlardan biri, Rusya’dan ayrıldıktan sonra oligarkların varlığı ve onlarla mücadelede yetersizlik; ikincisi, kendi içinde yolsuzlukla mücadelede yetersizlik; üçüncü ve en önemlisi de Ukrayna’nın kendini tam olarak nereye ait olduğuna karar verememesiydi. Ukrayna, Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ile mi hareket edecek yoksa ABD ve Batı ile mi? Bu kararsızlığın son bulması, biraz da, içerideki statüko çatışmasının ya son bulması ya da baskın tarafın, siyasal kurumlarda karşıt düşünceye sahip kadroları etkisiz hale getirmesiyle ancak sonuçlanabilecek bir durum olarak göze çarpmaktadır.

Ukrayna; Müslüman, Hristiyan ve Yahudi nüfusu içinde barındıran bir ülkedir. Ukrayna’nın 2020 yılı verilerine göre nüfusu 41.588.400’dür. Bu nüfusun yaklaşık binde dokuzu gibi, yaklaşık 400 bin kişilik bir bölümünü Müslümanlar, yaklaşık 250 bin kişisini de Yahudiler oluşturmaktadır. Ayrıca Ruslar’ın  ilhak ettiği 2 milyonluk Kırım bölgesi nüfusunun yüzde 13’ünü de Müslümanlar oluşturmaktadır. Doğal olarak ülkenin yönetiminde Müslümanlar da Yahudiler de etkin olacak güçte görünmemektedir. Müslümanlar ve Yahudilere, inançlarını yaşama anlamında bir baskı gözükmezken Hristiyan nüfus içerisinde Ortodokslar arasında Kiev Ortodoks Patriğine bağlı olanlar, Rus Ortodoks Patriğine bağlı olanlar ve katolik/protestan olup bu kiliselerden hiçbirine bağlı olmayanlar vardır. Hristiyanlar arasında bir dini birlik gözükmemektedir. 

Ukrayna nüfusunun yaklaşık yüzde 17’sini ise Ruslar oluşturmaktadır. Ülkenin doğu ve güney kesimlerinde Rus nüfusun fazlalığı nedeniyle Rusça konuşulurken geri kalan kesimlerde Ukraynaca konuşulmaktadır. Rusça’nın hakim olduğu bölgelerde Rusya yanlıları fazla iken Ukraynaca’nın konuşulduğu bölgelerde ise Avrupa düşüncesi daha baskındır.

Oligarkların çatışmaları, halkın kendi içinde bütünleşmesini engelleyen görüş ayrılıkları, ABD/Batı’nın Ukrayna’daki STK’ları, Soros vakıfları gibi vakıflarla finansal olarak destekleyerek çatışmaların körüklenmesi, Hristiyanlar arasında mezhebi bütünlüğün olmaması gibi sorunların üstüne, ekonomik sıkıntılar da eklendiğinde birlik ve dirlik içinde bir Ukrayna için iş daha da karmaşık hale gelmektedir. 2008 yılında Ukrayna IMF’den borç isteme yoluna gitmiştir. Haliyle bu durum Rusya ile uzaklaşmasına da sebep olmaktadır. Buna karşın, enerji açığının kapanması için de Rusya ile yakınlaşması gerekmektedir. İşte tüm bu sebeplerden Ukrayna yönünü Rusya’ya mı yoksa Batı’ya mı çevirmelidir, bu soruların cevabını net olarak verebilmiş bir Ukrayna gözükmemektedir. Aslında yönetim olarak son dönemlerde yüzünü Batı’ya çevirmiş bir Ukrayna varken, Rusya da kendi statükosunu koruyabilmek için ciddi bir mücadele vermektedir. Kırım, Rusya açısından bu mücadelenin bir diyeti olarak karşımızda durmaktadır. Batı ve ABD, Ukrayna’yı yanında tutabilmek için bu diyete razı görünmektedir.

Ukrayna, dünyanın en büyük kömür üreticilerinden biridir. Dünya kömür üretiminde 47 milyar ton ile 12. sırada yer almaktadır. Donetsk bölgesi bu kömür yataklarının en fazla olduğu yerlerden biridir. Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinin ardından, yoğun bir Rus nüfusa sahip Donetsk bölgesinde de çatışmalar çıkmış, Donetsk Ukrayna’dan ayrıldığını ilan ederek kendi cumhuriyetini kurmuştur. Tabii bu durum Ukrayna ekonomisini ciddi anlamda daraltmıştır, 150 binden fazla bir nüfus, kömür üretiminde istihdam edilmektedir.

Demir, çelik ve kimyasal ürünler ihracatı gerçekleştirmekte olan Ukrayna’nın en fazla ürün ihraç ettiği ülkeler arasında Rusya, Çin, Almanya ve Polonya bulunmaktadır. Ukrayna ayrıca, Sovyetler döneminde Rusya’nın tahıl ambarı olarak da bilinmektedir. Çok verimli tarım arazileri olan bir ülkedir. Ülke topraklarının yaklaşık %55’i ekilebilir tarım arazisidir ve 80 milyon tonun üzerinde tarımsal üretim kapasitesi bulunmaktadır. Çin’den 2012’de almış olduğu 3 milyar dolarlık kredi karşılığında, 15 yıl süre ile Devlet Tarım İşletmeleri tarafından üretilen tarımsal ürünleri Çin’e ihraç edeceğine dair anlaşma yapılmıştır. Ukrayna dünyanın en büyük buğday, ceviz, yulaf, mısır, soya fasulyesi, ay çekirdeği ihracatçıları arasındadır. Ülkenin güney kesimlerinde Rus halkının yoğun olduğu bölgelerde ise ılıman iklim yapısına bağlı olarak seracılık gelişmiş olup sebze ve meyve yetiştiriciliğinde de önemli bir ivme kazanmıştır. 

Rusya’nın Avrupa’ya ihraç ettiği doğal gazın yüzde 80’i Ukrayna üzerinden yapılmaktadır. Tüm gelirinin yarıdan fazlasını enerjiden elde eden Rusya’nın Ukrayna’dan vazgeçme gibi bir lüksü de görünmemektedir.

Ukrayna’da 10 adeti hizmette, 8’i hizmet dışı, biri tahrip olmuş (Çernobil) ve 2 tanesi de inşa halinde olan toplam 21 nükleer reaktörün olması da Ukrayna için dikkat edilmesi gereken konulardan biridir.

Sonuç olarak Ukrayna doğalgaz, petrol, çelik ve kömür üretimiyle, nükleer reaktörleriyle ve enerji geçiş yollarındaki konumuyla enerji piyasasında önemli bir yer tutmaktadır. Ukrayna’nın transit hatlar sayesinde ve bu hatların Avrupa’ya taşıdığı gaz sayesinde stratejik önemi artmaktadır. Rusya’nın Avrupa’ya doğalgazını taşıyan bu hat üzerinde, Ukrayna’nın yanında Moldova, Romanya ve diğer Avrupa ülkeleri de bulunduğundan olası bir kriz tüm Avrupa’yı ve Rusya’yı etkileyebilecek durumdadır. Bu hatlar üzerinden yıllık 400 milyar metreküpe yakın doğalgaz akışı yapılırken bunun %25’lik kısmını Ukrayna kendisi için kullanmakta, geri kalanı Avrupa’ya taşınmaktadır. Doğal olarak Ukrayna, Avrupa ve Rusya arasında bir tampon vazifesi de görmektedir.

Ukrayna, 2010 yılı seçimlerinde sadece Yanukoviç ile Timoşenko’nun seçimini değil aynı zamanda Rusya’yı mı Batı’yı mı seçeceğine de karar vermek için sandığa gitmiştir. Yanukoviç, seçilirse eğer Rusça’nın ikinci resmi dil olacağını, Kırım’daki Rus üssünün süresinin uzatılacağını, Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınacağını vaad etmişti. Timoşenko’nun vaadi ise, tek resmi dilin Ukraynaca olacağı ve Kırım’daki Rus üssünün boşaltılacağı idi. Seçimi az bir farkla Yanukoviç kazanırken aslında kazanan Rusya olmuştu. Böylece 2005’teki Turuncu Devrim’in izleri de adeta kayboluyordu. 

Madeleine Albright, Condolezza Rice gibi ABD siyasetinin önemli isimlerini yetiştirmiş ünlü siyaset bilimci ve devlet adamı Zbigniew Brzezinski dünyanın en önemli stratejistleri arasında sayılmaktadır. Brzezinski, Avrasya kıtasını ve onun üzerinde ABD çıkarlarının önemini rasyonel bir şekilde anlatan “Büyük Satranç Tahtası” isimli kitabında, Ukrayna’nın Rusya için önemini şu şekilde vurgulamıştır: “Ukraynasız bir Rusya bölgede ancak ve ancak sıradan bir Asya ülkesi kadar etkin olabilir. Fakat eğer Rusya, 52 milyonluk nüfusuyla Ukrayna’yı yeniden kontrolü altına alabilirse işte o zaman bu ülkenin sahip olduğu zengin yeraltı kaynaklarından yararlanabilir. Karadeniz’e çıkış yolu elde ederek hem Avrupa’da hem de Asya’da etkin bir konuma ulaşabilir.” Brzezinski’ye göre; “Avrasya satranç tahtasında Rusya’nın demokratik dönüşümüne yardımcı olacak jeopolitik mihver” olarak tanımladığı Ukrayna’nın uluslararası tercihleri Avrasya anakarasının stratejik geleceğini de etkileyecek boyuttadır. Aynı zamanda, Rusya’nın uzun zamandır gayesi olan sıcak denizlere inme politikası açısından Ukrayna bir demirkapı görevini görmektedir. Bu yüzdendir ki Ukrayna’ya Rusya’nın Avrupa ve ABD’den çok daha fazla ihtiyacı vardır.

Avrupa, dünyanın en büyük enerji tüketicilerinden biri olması münasbetiyle enerji tüketiminde ithalata mecburdur. Tüketimin yüzde 50’sini ithal etmektedir ki bu oranın yüzde 70-80’lere kadar çıkacağı da öngörülmektedir. Bu açıdan bakıldığında Ukrayna gerek kömür üretimi açısından gerekse doğalgaz rezervi açısından Avrupa için bir enerji yatağı olarak da görülmektedir. 

ABD’nin küresel ekonomik yayılmacılık politikası gözönüne alındığında ise, jeo-ekonomik, siyasi ve stratejik rekabet açısından Ukrayna’nın onun için de önemi büyüktür. Hazar ve Orta Asya gaz ve petrollerinin Rusya dışında alternatif bir hat üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasında Ukrayna önemli bir güzergah olarak yerini korumaktadır. Avrupa ülkeleri halihazırda gazın %50’sini ve petrolün %30’unu Rusya’dan sağlamaktadır. Eğer enerji hatları için Rusya’dan bağımsız alternatif bir hat oluşturulabilirse Avrupa’nın güvenliği açısından Ukrayna ile bir entegrasyon sağlanabilir. Bu durum doğal olarak Rusya’nın hem ticari olarak hem de askeri olarak elini zayıflatacaktır. Yani Rusya’nın Avrupa ile bağlantısını keserek onu sadece bir Asya ülkesi konumuna itecektir. ABD bu nedenle Gürcistan ve Ukrayna’yı Avrupa bloğuna dahil etmek istemiş, bu iki ülkenin NATO üyeliğini gündeme taşımıştır. Rusya ise böyle bir üyeliğin olası sonuçlar doğuracağını ifade etmiş, bu oluşuma müsaade etme taraftarı olmayacağını bildirmiştir.

Rusya 2014 yılı başlarından itibaren Ukrayna’ya bağlı bir yarımada olan Kırım’da askeri varlığını çoğaltmaya başlamıştı. O dönem yönetimdeki Rus yanlısı Yanukoviç protestolara daha fazla tahammül edemeyerek Rusya’ya kaçmış, Mart 2014’te Kırım ilhak edilmişti. Yanukoviç sonrasında ise Petro Oleksiyoviç Poroşenko, aynı yılın Haziran ayında Ukrayna’nın yeni devlet başkanı seçilmişti. Poroşenko, Batı yanlısı ve Rus işgaline karşı açıklamaları olan bir devlet adamı portresi sundu. Poroşenko ile birlikte Ukrayna yüzünü tamamen Batı’ya çevirmişti. 

2019 yılı genel seçimlerinde ise komedyen, senarist ve yönetmen olan Yahudi asıllı Zelensky, Ukrayna halkının büyük teveccühü ile devlet başkanı seçildi. Batı yanlısı ve Rusya karşıtı Zelensky, Turuncu Devrimin taraftarı olan bir kimsedir. “Halkın Hizmetkârı” isimli bir televizyon dizisinde “Halkın içinden, dürüst, prensip sahibi ve akıllı biri devlet başkanı seçilirse ne olur?” diye sorarak Ukrayna devlet başkanlığı rolünü canlandıran Zelensky, ilginç bir biçimde rolden gerçeğe hızlı bir geçiş yapmış, oyların %73,21’ini alarak Ukrayna devlet başkanı seçilmişti. “Halkın Hizmetkârı” dizisinin ismi, partisinin de resmi adı oldu. Zelensky’nin seçilmesi yalnızca kişisel başarı ile açıklanabilecek bir mevzu değildir. Oligarkların o döneme kadar yaptığı yolsuzluklar, geçmişteki siyasilerin sözlerinde durmamaları, Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi sonucu ortaya çıkan kargaşa da bu seçimi Zelensky lehine çevirmiştir. Seçildikten sonra onu davet eden ile ülkenin Polonya, ikinci ülkenin ise Almanya olması Zelensky’nin yöneteceği Ukrayna’nın yüzünü nereye döndüğüne dair önemli bir göstergedir. 

Bununla birlikte Zelensky, Rusya karşıtlığından beslenen Ukrayna milliyetçiliğini ise desteklememektedir. Bu yönüyle Poroşenko siyasetinden ayrılmaktadır. Rusya karşıtlığı üzerinden yeni bir Ukrayna kimliği inşa etmeyeceği görünmektedir. Poroşenko siyasetinden ayrıldığı bir diğer konu da, Ulusal Kilise projesi ile Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ni kurarak Rusya’ya bağlı Kilise egemenliğini yıkmak isteyen Poroşenko’dan farklı olarak Zelensky’nin bu konuda oldukça isteksiz durmasıdır. Tabii böylesi bir durum Fener Rum Patrikhanesi’nin de Poroşeno ile birlikte seçimi kaybettiği anlamına gelmektedir.

Rusya, bugün hala Kırım’ı ilhak etmiş durumdadır. Her ne kadar Batı ve ABD, Rusya için yaptırım kozunu kullansa da Rusya’nın Ukrayna üzerindeki ekonomik gücünü göz önünde bulunduracak olursak Batı blokunun eli Rusya kadar güçlü değildir. Ama soğuk savaşta henüz raundlar devam etmektedir. Biden ile birlikte ABD sahaya geri döndüğünü ilan etmişti. Avrupa’nın her alanda güvenliği ABD eliyle sağlandığından esas çatışma ABD-Rusya arasında devam edeceğe benzemektedir. Avrupa için alternatif enerji kaynaklarının ve geçiş güzergahlarının oluşturulması ve Rusya’nın Avrupa’yla bağının kesilerek Asya ülkesi konumuna terk edilebilmesi için Ukrayna’yı ABD’nin mutlak anlamda kazanmaya ihtiyacı olduğu gözükmektedir. Elbette her güç sahibi kendi konumunu korumak ve güçlendirmek için bu savaşı devam ettirecektir.

Ukrayna halkı ise her kapitalist yönetimde olduğu gibi yine giderek fakirleşecek ve ülkenin zengin kaynakları küresel çeteler tarafından pay edileceğe benzemektedir. Şimdiden sadece tarım alanında Bunge, Cargill, IFC, Cofco, SA-NCH Fund, Risoil, EBRD, ED&MAN Ukraine gibi birçok yabancı firma ülkenin tarım üretimine çökmüş durumdadır. Geleceğin savaşlarının tarım toprakları üzerinden yani gıda üretiminden olacağını varsayarsak Ukrayna halkını daha kötü günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.

Ramazan-ı Şerif-i Yaşarken…

İçinde bulunduğumuz ramazan ayı Kur’an’ın indirildiği ay olması münasebetiyle Kur’an’ın birey ve toplum üzerindeki etkisinin tefekkür edildiği bir tefekkür iklimi olmasını diliyoruz. Müslümanların son dönemlerde Kur’an üzerinden yürüttüğü tartışmaların, Kur’an’ı değersizleştirmek isteyenlerin iştahını kabarttığını görmekteyiz. Oysa Kur’an insanı ve beraberinde toplumu ıslah etme özelliği ile inşa eden bir yaşam biçimidir. Kur’an’ın hayatı inşa eden yönünün yeniden ve daha güçlü tefekkür edilmesi gerektiği bir dönemi yaşamaktayız. Dünyadaki mevcut sistemlerin gerek kapitalizm gerekse başka “izm”ler olsun her birinin insanı öğüten, yok eden, köleleştiren bir yapıya doğru sürüklediğini görmekteyiz. İnsanın tanrıcılık oyununu oynamaya başlamasından bu yana vahiy insan hayatının bile isteye dışına atılmıştır. Bunu, inanmayan herhangi bir kişinin yahut da sistemin yapmasını elbette anlayabiliriz. Ne var ki son dönemlerde kimi Müslümanım diyenlerin Kur’an’ı tarihin sayfalarına gömerek değersizleştirmesi ve onca çarpıklığına ve zulmüne rağmen seküler yapıyı kutsamalarını anlamak mümkün değildir. Modernist Müslümanların, adeta ellerine geçirdikleri bir  kırılmaz sopayla dünyayı kana, göz yaşına boğan, insanları yerlerinden yurtlarından sürgün eden bir çok “izm”lere saldırmaları gerekirken Müslümanlara dil uzatmaları, onları aşağılamaları ve “dindar” bilincin düşünmekten uzak olduğunu ve düşünmeyi öğrenemeyeceğini iddia etmeleri kolay anlaşılacak şeyler değildir. İşte bu sebeptendir ki içinde bulunduğumuz ramazan ayında Kur’an’ın yeniden tefekkür edilerek hayatı kuşatması ve insanı inşa etme çabası daha bir ivme kazanmalıdır.

Bir zamanlar vakitlerini Kur’an talebesi olarak geçirenlerin bir kısmı zamanla Kur’an’ı yaşamlarında yalnızca ahlaki öğütler kitabına çevirerek siyasal bakışlarını kaybetmişlerdir. Oysa Kitap, kulluğun yalnızca Allah’a olması gerektiğini ilan ederek Allah’a isyan etmiş herkese ve her düşünceye karşı vahiyle karşı koymaya ve insanı tevhidi bir bakışla inşa etmeye davet etmektedir. Hira’da resule (sav) söylenen, kutsal vadi Tuva’da Musa’ya söylenen ve Nemrut’un ülkesinde İbrahim’e söylenen aynı şeydir. İnsan, bir onur ve şeref kazanacaksa bunun yalnızca kendisini yaratan Allah’ı rab olarak tanıması ve yalnızca ona boyun eğmesiyle mümkün olduğunun farkına varması gerekmektedir. Kur’an’ı değersizleştirmeye gayret etmek yerine küfrün değersizliğini ilan etmeye gayret etmek gerekmektedir. Geleneğin tortularını kitabın kendisine hamletmeyip kitabı gereği gibi okuyup tefekkür etmeliyiz. Ramazan ayı bu münasebetle insanın vahiyle yeniden yoğrulmasını hatırlatan ve  insanlığa yol gösteren vahyin gelmesi münasebetiyle şükredilmesi gereken bir aydır. İnsanların fakirleri anlamasından çok kendi içindeki acziyeti tefekkür etmesi gereken bir aydır. Zira insan kendi fakirliğini ve muhtaçlığını anlayamazsa başkalarının fakirliğini ve açlığını da anlayamaz. Kendisini yaratan Allah’a ne kadar muhtaç olduğu gerçeğini farketmesi gereken ve bu muhtaçlığının neticesinde O’na olan hamdini sürekli kılmasını ona hatırlatan bir aydır. Allah, insana yalnızca rızık veren değildir, ona yol gösterendir aynı zamanda. Zulme başkaldırmayı öğreten, merhametli olmayı öğreten, kazancından fakire ve yolda kalmışa pay ayırmayı emreden kısacası insanı kendine bırakmayan, Rabbin kılavuzluğuna mecbur olduğunu ona öğreten bir Rab’dir. Dolayısıyla rabbimizi en iyi tanıyacağımız yer Kur’an’ın kendisidir. Ramazan ayı bu kitabın hayata tekrar tekrar inmesi gereken bir aydır. Bu öyle bir iniş olmalıdır ki indiği kalpte ölene dek daimi kalabilsin ve indiği kalplerle nice kalpleri dirilterek küfre karşı direnci daim kılabilsin.

Tarih boyunca vahiy, insana kendilik bilincini aşılayan, kendinin kim olduğunu, gücünü, etkisini, aynı zamanda acziyetini sürekli olarak farkında kılan bir öğretidir. Vahiy, herkes için yaşanabilir bir dünyanın kapılarını aralayan öğretileri insanlığa sunagelmiştir. Bütün insanların ırk, renk, dil, cinsiyet fark etmeksizin adil bir şekilde yaşayabileceği ve yine herkesin açlıkla yüzleşmeden yerin altından ve üstünden ihtiyacı miktarınca yiyebileceği bir düzeni inşa eden bir öğretidir. İnsan, arzularının peşinde koşarak yeryüzü servetinin belli ellerde birikmesini, kendi dışındaki insanların çoğunun ise köle olmasını arzu etmiştir. Firavunlar, Nemrutlar ve bunların türevleri olan nice idareciler bu kölecilik düzeninin inşa edicileridir. Kur’an bu kölecilik yönetimlerini alt üst ederek yalnızca Allah’ın egemen olduğu bir düzeni inşa etmeyi emretmiştir. Dolayısıyla Kur’an, insana ahlak kazandırırken ona bu ahlakın zorunlu, vazgeçilmez koşulu olan siyaseti de kazandırmaktadır. Eğer kitabı bu siyasi kazanımdan noksan okuyacak olursak o basit bir ahlaki öğretiden öteye gitmeyecektir. Böylesi bir kitap da toplum içinde etkisini yitirecek ve yalnızca özel gün ve gecelere hasredilen bir mersiye kitabı olarak kalacaktır. Oysa o bir mersiye kitabı olmayıp hayat verenin elinden çıkmış, insana hayat kazandıran ve onu inşa eden bir kitaptır. Ramazan ayı böylesi bir kitabın hakkını gereği gibi vermenin ve kitapla birlikte insanın hayata yeniden dönmesinin şükrünün eda edildiği bir aydır. Ramazan ayını böyle anlamak ve insanın içindeki fakirliği, çoraklığı, susuzluğu yok ederek ona yeni bir bakış kazandırmanın adı olmalıdır. Böyle olmasını umarak ramazan ayının bereketli geçmesini diliyoruz.

İKTİBAS

(Sayı 509, Mayıs ayı yorumu)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *