Şimdiye kadar en az 8 kişinin hayatını kaybettiği, güvenlik güçlerinin göstericilere karşı orantısız güç kullandığı, hükümet tarafından bazı televizyon kanallarına yayın kesme cezası verildiği ve sosyal medyanın engellendiği sürecin nereye varacağını şimdiden kestirmek zor.
Yusuf Kenan Küçük / The Independentturkish
Senegal’de siyasi tansiyon son bir aydır yüksek seyrediyor.
2019 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışmış ve yüzde 15 gibi azımsanmayacak bir oy oranına ulaşmış olan Osman Sonko’nun tecavüz ve ölümle tehdit etmekten yargılanması taraftarlarını sokaklara dökmüş durumda.
Ülkede yargı süreçlerinin geçmişte Cumhurbaşkanı Macky Sall yönetimi tarafından siyasi rakiplerini bertaraf etmek için kullanıldığı yönündeki mevcut algı Sonko destekçilerinin tepkisini körükleyen bir faktör.
Sonko da hakkındaki iddiaların, 2024 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmasını engellemeyi hedeflediğini dillendiriyor.
Zira ceza alması halinde Sonko Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılamıyor.
Sokaklara çıkanlar sadece Sonko destekçileri değil.
Üçüncü dönem için aday olmasından endişe edilen Cumhurbaşkanı Sall’in Senegal’i otoriter devletler ligine düşürmesini istemeyen ve bu itibarla demokrasilerine sahip çıkmaya çalışan Senegalliler de protestolara katılıyor.
Göstericiler tepkilerini ekonomik ve siyasi sorunların temelinde gördükleri Fransa’ya ve dolayısıyla ülkedeki Fransız firmalarına yöneltiyorlar.
Şimdiye kadar en az 8 kişinin hayatını kaybettiği, güvenlik güçlerinin göstericilere karşı orantısız güç kullandığı, hükümet tarafından bazı televizyon kanallarına yayın kesme cezası verildiği ve sosyal medyanın engellendiği sürecin nereye varacağını şimdiden kestirmek zor.
Ancak “yarı-otoriter demokrasi” veya “rekabetçi otoriterlik” olarak nitelenen Senegal’de, ilk kez siyasi elit tabaka dışından birisinin müesses nizamı test etme kapasitesiyle ortaya çıktığı anlaşılıyor.
Bu çerçevede özellikle gençler arasında popülaritesi yüksek siyasetçi Osman Sonko’yu tanımadan önce, kişiler ve siyasi partiler değişmesine rağmen otoriter yönetim tarzının aynı kaldığı Senegal’in siyasi tarihine kısaca bir göz atmak gerekiyor.
Akabinde Osman Sonko’nun statükoyu değiştirebilme kapasitesini belirleyecek faktörleri incelemek icap ediyor.
Arka plan
1960 yılındaki bağımsızlığından bu yana Senegal’de askeri darbe gerçekleşmedi ve siyaset istikrarlı bir seyir takip etti.
Ülkenin ilk Cumhurbaşkanı ve Sosyalist Parti’nin genel başkanı olan Leopold Sedar Senghor, 1981 yılına kadar ülkeyi yönetti.
Senghor, güçlü Cumhurbaşkanlığı yetkileriyle donatılmış olmasına rağmen açıktan baskıcı bir yönetim sergilemektense manipülasyonlarla ülke siyasetini kontrol etmeyi tercih etti.
1974 yılında tek parti sistemine son verdi ancak, kurulabilecek siyasi parti sayısını ve bu partilerin hangi ideolojileri benimseyeceklerini kendisi belirledi.
Bu çerçevede, Abdoulaye Wade liderliğindeki Senegal Demokratik Partisi, Cumhurbaşkanı Senghor’un bilgi ve izni dahilinde 1974 yılında kuruldu.
Wade’nin muhalefet macerası, 1981 yılına kadar Senghor’a, akabinde de Senghor’un koltuğunu devrettiği Abdou Diouf’a karşı 2000 yılına kadar devam etti.
Bu süre zarfında katıldığı beş Cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybeden Wade halk arasında “ebedi muhalif” olarak nitelendirilir olmuştu.
Muhalefetin bayraktarı olmasına rağmen Wade, 1991-1992 ve 1995-1998 yılları arasında Diouf hükümetlerinde Bakan olarak görev almakta bir beis görmedi.
Ancak iktidar partisinin sindirme politikası çerçevesinde zaman zaman gözaltı ve tutuklamalara maruz kalması ve demokrasi taraftarı siyasi söylemi, Wade’nin ülkede nitelikli bir demokratikleşme sağlayacağına dair algıyı ve destek tabanını güçlendirdi.
Bu sayede Wade 2000 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı ama seçimlerin hemen ardından demokrasi gündemini bir kenara bıraktı.
2007 yılındaki seçimleri de kazanan Wade üçüncü dönem için aday olmayacağını ilan etmişti.
Yerine hazırladığı oğlu Kerim Wade’nin Dakar Belediye Başkanlığı seçimlerini kaybetmesi planlarını alt-üst etti ve 2012 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacağını açıkladı.
Daha önce aday olmayacağı yönündeki beyanatlarının hatırlatılması üzerine Wade’nin “sözlerimi geri alıyorum” demesi halk nazarındaki saygınlığını daha da azalttı.
Wade’nin adaylığına karşı halk, geçtiğimiz haftalarda yaşananlara benzer şekilde sokaklara döküldü.
Genç müzisyen ve gazetecilerin oluşturduğu “Bıktık!” (Y’en a Marre) hareketi, muhalefetin Macky Sall etrafında örgütlenmesinde önemli rol oynadı.
Sall’in kazanması Senegal adına önemli bir değişiklik meydana getirmedi.
Çünkü Sall, elit tabakanın üyesi olması bir yana, 2008 yılına kadar iktidar partisi saflarında siyaset yapmış, Wade hükümetlerinde Bakan ve Başbakan olarak görev almış “sistemin içinden” bir şahsiyet.
Selefi gibi Sall de Cumhurbaşkanı olduğunda destekçilerinin demokrasi, kalkınma ve gelir dağılımında adalet beklentilerini boşa çıkardı.
Dahası bugünlerde tarihin tekerrür ettiğine şahit oluyoruz.
2012 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde kitlesel protestolara öncülük eden Sall, göstericilerin güvenlik güçlerince öldürülmesi üzerine Wade’yi cinayetle suçlamıştı.
Şimdi en az 8 kişinin ölümünden sorumlu olan aynı Sall, “göstericilerin kadın ve çocukların canlı kalkan olarak kullandığını, güvenlik güçlerinin itidalle hareket ettiğini, aksi takdirde zayiatın çok daha ağır olabileceğini” dile getirebiliyor.
Yani “siz bakmayın, biz yine az öldürdük” diyor.
Levitsky&Way, rekabetçi otoriterlik üzerine 2002 yılında yayınladıkları makalede Senegal hakkında şu tespitte bulunurlar: Demokratik kurallar varolmakla birlikte göreve gelen liderler bu kuralları o kadar sık ve kapsamlı bir şekilde ihlal ederler ki; sonuçta demokrasinin asgari standartlarını bile karşılamayan bir durum ortaya çıkar.
Bu çerçevede özetle, Sengal’de cari olan demokrasinin en hafif tabirle sorunlu olduğunu, ülkenin belirli bir siyasi elit tarafından yönetildiğini anlıyoruz.
Dahası bu otoriter siyasetçilerin göreve gelinceye kadar demokrasi havarisi oldukları, ancak seçimlerin hemen ardından siyasi rakiplerinin anti demokratik uygulamalarını eksiksiz devralarak yola devam ettiklerini görüyoruz.
Diğer Afrika ülkelerinin aksine Senegal’de ordunun siyasete müdahale etmemesi de bahsekonu siyasi süreklilikle açıklamak mümkün.
Osman Sonko’nun farkı
Fakat bugünlerde beklenmedik bir figürün, böylesi bir siyasi kültüre sahip Senegal’de müesses nizama meydan okuduğuna şahit oluyoruz.
Beklenmedik, çünkü memur bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sonko’nun kendisi de vergi müfettişiydi.
2014 yılında Çalışma, Etik ve Kardeşlik için Senegal Yurtseverliği Partisi’ni kurmakla birlikte kamuoyunun tanıdığı bir sima değildi.
Cumhurbaşkanı Sall’in kardeşi hakkında vergi usulsüzlüklerini gündeme getirmesi üzerine Sall tarafından 2016 yılında kamu görevinden ihraç edildi.
Bu hadise Sonko’nun Senegal kamuoyu tarafından tanınmasını sağladı.
2019 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesine rağmen bu seçimlerin Sonko için sadece bir başlangıç olduğuna dair yaygın bir kanaat var.
Çünkü Sall’in aday olması halinde 2024 seçimlerinde muhalefetin en güçlü adayı konumunda.
Sonko, Senegal siyaseti için “king-maker” olarak adlandırılabilecek “Müridiye” tarikatına yakın duruyor ve muhafazakarlığını ön plana çıkarıyor.
Pan-Afrikanizm idealini savunuyor ve Fransa’nın Senegal üzerinde devam eden siyasi ve ekonomik etkisine yeni sömürgecilik olduğu gerekçesiyle açıktan karşı çıkıyor.
Haddizatında Senegal’de sayıları 250’yi bulan Fransız sermayeli şirketlerin ülke GSYİH’si içerisindeki payı yüzde 15 gibi azımsanamayacak bir orana tekabül ediyor.
Senegal’deki askeri üslerini 2010 yılında kapatmasına rağmen ülkede artan Fransa karşıtlığı da Sonko’nun değirmenine su taşıyor.
Bu minvalde Sonko, Batı Afrika’daki eski Fransız sömürgelerinin ortak para birimi olan CFA’dan çıkmayı taahhüt ediyor.
Senegal nüfusunun yüzde 40’ının yoksulluk sınırının altında yaşaması ve Covid-19 önlemlerinin meydana getirdiği ilave ekonomik zorluklar, Sonko’nun popülist söylemlerinin benimsenmesini sağlıyor.
Başarı şansı
Ancak, Sonko’nun iktidar olma ihtimali mevcut şartlarda çok yüksek görünmüyor.
Zira öncelikle, ülkeyi yönetmeye talip olmasına rağmen, bunun için gerekli uzman bir ekibe sahip olduğu izlenimi vermiyor.
Bu nedenle gençler haricindeki seçmenlerin büyük çoğunluğu Sonko’ya ihtiyatla yaklaşıyor.
İkincisi, müesses nizama karşı durmak Sonko’nun popülaritesini artırmakla birlikte bu siyaset, aynı zamanda adıgeçen için büyük bir handikap teşkil ediyor.
Çünkü ülkenin bağımsızlığından bu yana statükodan beslenen yönetici elitin Sonko’nun meydan okuması karşısında şapkasını alıp gitmesi beklenmemeli.
Çıkarlarını kaybedeceklerini, dahası yolsuzluğa karışmış olma gibi durumlarda özgürlüklerinden de olabileceklerini gören mevcut siyasi elit, her fırsatı ve yöntemi kullanarak Sonko’yu bertaraf etmek isteyecektir.
Üçüncüsü, Fransa’nın Senegal üzerindeki etkisine ve Fransız sermayesine karşı çıkması Sonko’nun siyasi kariyeri için önemli bir risk oluşturuyor.
Mevcut durumda seçmen kitlelerini harekete geçirmede etkili bu söylem aynı zamanda Sonko’nun iktidara gelmesini de engelleyebilecek en önemli faktörlerden birisi.
Dolayısıyla Fransa karşıtlığı, Sonko’nun üstesinden gelmekte zorlanacağı önemli bir açmaz.
Sonuncusu ama en önemlisi, Sonko’nun kendisine önerilebilecek makamları kabul ederek iktidar partisine katılması.
Veya Senegal demokrasisi adına daha kötüsü, Cumhurbaşkanı olması durumunda sadece koltuğu değil, seleflerinin otoriter politikalarını da devralması.
Yani, muhalefette iken demokrasi ve insan hakları standartlarının yükseltilmesinin yanı sıra, yoksul kesimlerin ekonomik haklarını savunurken, iktidara geldiğinde bunları unutması.
Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde Sonko şahsi servetini artırıp siyasi ikbal hesaplarına gömülecek, Senegal halkı ise hakettiği ileri demokrasi, sosyal kalkınma ve insan hakları standartlarını, arkasına düşeceği başka siyasetçiler üzerinden aramaya devam edecek.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *