Kaplan, “Burada gençleri suçlamıyorum; onları bu durumun eşiğine fırlatan ortamı, devleti, hepimizi suçluyorum. Açıkça gördüğüm şey, toplumda deizmin çığ gibi yayıldığı, insanların İslâm’ı, İslâmî duyarlıkları hızla terkettikleri yakıcı gerçeğidir.” dedi.
İstanbul’da düzenlenen Mevlevi ayinini eleştirdiği “Felâketin çan sesleri: İslâm’ın terkedilmesi tehlikesi!” başlıklı, Yeni Şafak’taki yazısında Yusuf Kaplan, esas tehlike olarak İslam’ın hayattan uzaklaştırılmasını gösterdi.
Bunun sorumlularını suçladığını belirten Kaplan, “İslâm’ın terkedilmesi ya da yitirilmesi, bu toprakların elimizden gitmesi ve tarihten çekilmemizle sonuçlanabilir. Macar ve Bulgar örnekleri capcanlı duruyor önümüzde.” ifadesini kullandı.
Kaplan şöyle dedi yazısında:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, düzenlediği bir “çakma Mevlevî âyini”nde Kur’ân’dan ayetleri ve ezanı Türkçe okuttu, semâ âyininin orjinal Farsça dilini de sildi süpürdü, çöpe attı.
Nedir bu?
Cinayettir, tecavüzdür, skandaldır!
Murat Bardakçı konuyla ilgili nefis bir yazı yazdı; yapılan şeyi bu kelimelerle ifade etti tam tamına.
Bu yaşananlara ilişkin toplumda bir infial oluştu.
Toplumun bütün kesimlerinde, evet istisnasız bütün kesimlerinde “acaba CHP, bu tür olaylar çıkararak, toplumun fay hatlarını patlatmaya mı çalışıyor?” şeklinde bir soru işaretinin oluşmasına yol açtı.
ÇAN SESLERİNE DİKKAT!
Bendeniz bu yazıda meselenin görünmeyen boyutuna, en hayatî noktasına, gelmekte olan tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Bu ülkede büyük bir cinayet işlendi: İslâm, kamusal alandan uzaklaştırıldı. Sonra da İslâm’ı her alanda, özellikle de siyasette görünür kılma girişimleri, “İslâm’ı siyasete alet etmek” olarak sunuldu ve kınandı!
Olmaz!
Tam bir akıl tutulmasıdır bu!
Türkiye’nin laik kesimleri şunu iyi bilmeliler: İslâm, hayatın her alanına müdahale eder. Bir dünya tasavvuru, bir sanat, düşünce, estetik, iktisat, ahlâk tasavvuru olarak İslâm hayatın her alanında görünür olduğu zaman, bir yer İslâm yurdu, orada yaşayanlar da Müslüman olarak adlandırılır.
İslâm’ı hayatın her alanında görünür kılma girişimlerini, ilkel bir mantıkla “İslâm’ı siyasete alet ediyor bunlar!” diye yaftalamak bilmeden yapılıyorsa ahmaklıktır, bilerek yapılıyorsa, İslâm’ın bu toplumun hayatından uzaklaştırma savaşının bir başka adıdır.
Bu ülkede İslâm’ın geleceğini tehlikeye sokacak ürpertici bir gelişmenin tohumlarını ekecek bir saldırı biçimidir bu: İslâm’ı görünür alandan uzaklaştırırsanız, İslâm’ı hayattan uzaklaştırıp bireysel bir inanç meselesine indirgersiniz. Ki bu, İslâm’ın protestanlaştırılması, ruhunun yok edilmesi, hayattan uzaklaştırılması ve tıpkı Hıristiyanlık gibi canlı cenaze olarak varlığını sürdürmesi sonucunu doğuracak tehlikeli bir girişimdir.
İslâm’ın bireysel bir inanç meselesine indirgenmesi, İslâm’ın ölüm fermanının verilmesi demektir. Çünkü İslâm’ın kilisesi yoktur; İslâm’ın kilisesi olmadığı için de İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması durumunda, İslâm’dan boşalan boşluğu laisizm, kemalizm kılıfı altında, genç kuşakları celladına âşık eden popüler kültür formları, teknopagan postmodern dindışı kutsallıklar gibi ideolojiler, oluşumlar, deizm ve nihilizm biçimleri alır.
Burada gençleri suçlamıyorum; onları bu durumun eşiğine fırlatan ortamı, devleti, hepimizi suçluyorum.
Çok ürpertici gelebilir ama açıkça gördüğüm şey, toplumda deizmin çığ gibi yayıldığı, insanların İslâm’ı, İslâmî duyarlıkları hızla terkettikleri yakıcı gerçeğidir.
Uyarıyorum: Böyle giderse, fazla değil 10 sene içinde, İslâm protestanlaştırılır, Müslüman insanların hayatlarından da hızla çekilir, camiler, vakit namazlarında bomboş kalır ya da sadece ölümünü bekleyen ihtiyarların son gidecekleri yere, ölüm mekânına dönüşür ve sadece “cuma âyinleri” yapılan kiliselerin derekesine düşebilir!
Toplumun İslâm’la ilişkisini kitlesel ölçekte sürdürebilmesinde ve İslâm’ın hayatımızı yönlendiren bir kaynak olma fonksiyonunu idame ettirmesinde bir kez daha İmam Hatip Liselerinin tarihî bir sosyo-kültürel rol oynayacağı görülmeli. Ve İHL’lerin niteliklerinin hızla artırılması konusunda uzun soluklu projeler geliştirilmeli.
Eğer karşı karşıya kaldığımız felâketin İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması, görünürlüğünün yok edilmesi olduğu kavranamazsa, yarın, İstanbul BB’nin Hz. Mevlânâ ile ilgili düzenlediği etkinlikte işlenen cinayete, Kur’ân’ın ve Ezan’ın orjinal dilinin ve Mevlevî âyininin ruhunun yok edilmesine tepki gösterecek insan da bulamayabiliriz.
Bütün bunlar bu toplumun İslâm’ı terketmesiyle sonuçlanır.
(Şimdi insanlar bana olur olmaz tepkiler verecekler burada. Bütün kaskatı laik CHP milletvekillerinin ekranlarda söyledikleri gibi “biz de Müslümanız” diye içi boş, karşılığı olmayan tepkiler.)
Bu, dün tepeden jakoben yöntemlerle devletten, kamusal hayattan uzaklaştırılan İslâm’ın yarın sosyal hayattan da uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı anlamına gelir.
DALGAKIRANLAR GİBİ SAVAŞMAK ZORUNDAYIZ!
Açıkça söylüyorum: Toplum, İslâmî duyarlıklarını yitiriyor, İslâm’ı terk ediyor hızla…
Gelen dalga hepimizi silip süpürebilir… Hız, haz ve ayartıya dayalı dromokratik kültür, postmodern popüler teknopagan kültür, toplumun genç kuşaklarının mankurtlaşması, metamorfoz yemesi, İslâmî köklerini, dolayıyla İslâm’ı terketmesine yol açabilir.
İslâm’ın terkedilmesi ya da yitirilmesi, bu toprakların elimizden gitmesi ve tarihten çekilmemizle sonuçlanabilir. Macar ve Bulgar örnekleri capcanlı duruyor önümüzde.
İlgili herkesi yüksek sesle uyarıyorum: İslâm’ı terk edenler, bu ülkeyi leş kargalarına dekor yapmaktan çekinmezler, bunun neye malolabileceğini bile düşünemezler: Toplumun İslâmî omurgasını, duyarlıklarını ve ilkelerini yitirmesi, bu toplumun toplum olma özelliklerini de yitirmesi, erimesi ve tarihten çekilmesi ile sonuçlanır -Allah korusun.
Benden uyarması…
Son olarak ben sadece laf eden biri değilim. Şikayet ederek köşesine çekilen konformist biri olmadım hiçbir zaman. Elimi taşın altına koydum ve Türkiye’nin ruhunu, kollektif bilinçaltını yok etme tehlikesi barındıran İslâm’ın terkedilmesi girişimini tersine çevirmek için dalgakıranlar gibi savaşıyorum ve bu ülkenin önünü açacak öncü kuşakların tohumunu ekmek için çırpınıp duruyorum.
Vesselâm.
1 Comment
Harun
28 Aralık 2020, 21:20Sayenizde
REPLY