Alexander Dugin: “Küreselciler dünyaya yön veremiyorlar artık. Liberal totaliterliğin radikal bir formunu öne çıkarıyorlar şu an. LGBT+ üzerinden, ileri teknolojik sanallaştırma üzerinden, yapay zekâ üzerinden ve küresel aşılama üzerinden kendilerini dayatmaya çalışıyorlar.”
Joe Biden’la birlikte gelen yeni dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) izleyeceği politikalar merak konusu. Bir yandan iç karışıklıklarla uğraşan ABD, bir yandan küresel lider olma iddiasını sürdürebilecek mi? Tek kutuplu dünya hayalini sürdüren ABD yeni dönemde, çok kutuplu bir dünyayı savunan Çin ve Rusya’ya karşı nasıl bir politika yürütecek? Bölge ülkeleri Amerika’nın saldırgan politikalarına karşı bir birlik oluşturur mu?
Rusya’nın önde gelen siyaset bilimcilerinden Alexander Gelyevich Dugin tüm bu soruları Yön Radyo için yanıtladı:
Önce ABD başkanlık seçimleri ile başlamak istiyorum. Eğer son dakika önemli bir sürpriz gelişme olmaz ise Biden kazandı. Biden’ın kazanması çok kutuplu bir dünya için ne anlama gelir? Özellikle de Çin ve Rusya açısından değerlendirmenizi isteriz.
“ABD SEÇİMLERİNDE KÜRESELCİLER TÜM KİRLİ YÖNTEMLERİ KULLANDILAR”
Biden’ın zaferi son dakikada ve oldukça ilginç bir noktada geldi. Seçimin sonuçlanmasının ardından gelen posta yoluyla kullanılan oylar ya da oy sayımında yaşananlar açısından ilginç. Bu bir seçim hilesi ve bu hile tüm dünyanın ve ABD halkının gözleri önünde gerçekleşti. Bu tüm demokratik prosedürün ihlali anlamına geliyor. Burada olanlar sadece seçimlerle ilgili değildi, aslında daha çok bir tür devrimle ilgiliydi. ABD’de anti Trump bir devrimle ilgiliydi. Küreselciler, Beyaz Saray’a gitmek için tüm kirli yöntemleri kullandılar. Onlar bunu “normale dönüş” olarak adlandırıyor ama gerçekte olan şu: Küreselciler ve ABD halkının bir bölümünün gücü tekrar elinde toplaması için gereken sahtekârlığı tüm şiddetiyle gerçekleştirdi. Şu an ABD tam anlamıyla bir sivil savaş var. Toplumun bir bölümü bu küreselci hedefleri paylaşıyor. Ancak diğer bölüm, -ki neredeyse ABD halkının yarısı- Trump tarafından temsil edilen ulusalcı programı benimsiyor. ABD toplumu radikal bir biçimde ikiye bölünmüş durumda ve bu taraflar bir savaş içinde. Bu ideolojik bir savaş. Bu iki tarafın, toplumun iki yarısının hiçbir ortak paydası yok artık. Burada Biden küreselcileri temsil ediyor. Diğer yarısı ise ulusalcı yönelimde ve bu değerler de Trumpizm’de temsil ediliyor. Bu içe doğru bir yarılma. Bu iki taraf her açıdan karşıt görüşte; iç politika, dış politika, sosyal politikalar ve değerler açısından tamamen farklılar. İki farklı yol var ve bunlar birbiriyle yarışıyor. Hatta bunlar birbiriyle kavga içindeler.
“BIDEN’IN POLİTİKALARI ÇİN VE RUSYA’YA KARŞI SAVAŞ İLANI ANLAMINA GELİYOR”
Biden’ın kazanması tek kutuplu dünya için bir can çekişme hali. Biden çok kutupluluğa karşı tek kutupluluğu kurtarmaya çalışacak. Bu savaş anlamına geliyor. Bu tüm bağımsız kutuplara karşı tekrar bir saldırı anlamı taşıyacak. Rusya’ya karşı… Biden Rusya’dan tam anlamıyla nefret ediyor, Rusya’yı ana düşman olarak tarif etmişti. Bu küreselci programla Rusya arasında ciddi bir tartışma demek. Trump döneminde de ABD ile Rusya ilişkileri pek parlak değildi. Birçok konuda karşı karşıya gelinen ve tartışma yaratan nokta vardı. Ancak şimdi bu durum gerçek bir çatışma anlamına geliyor. Küresel olarak tüm politikalarda ciddi bir karşıtlık olacak. Çin için de aynı şey geçerli. Bazı uzmanların hatalı bir beklentisi var, Biden’ın ABD-Çin ilişkilerini iyileştireceği ve Trump tarafından başlatılan ticaret savaşının düzeleceği yönünde bir beklenti. Biden tek kutupluluğun son kalesi ve aynı anda hem Rusya’ya hem de Çin’e karşı. Çin’e ABD’nin isteklerini empoze etmeye çalışacak. Bu bağımsız, çok kutuplu, çok dengeli ve çok akıllı Çin politikaları için kabul edilemez. Bu bir savaş ilanı anlamına geliyor yani. Sadece Rusya için değil, Çin için de bu böyle. Trump’la karşılaştırıldığında Biden öncelikli olarak Rusya karşıtı, sonra Çin karşıtı bir politikacı olacak. Ama her ikisi de olacak her halükaârda. Trump ise önce Çin karşıtı, sonra Rusya karşıtıydı. Aynı zamanda Biden Türkiye’den nefret ediyor. Biden, Trump’tan az olmamak kaydıyla İran’dan da nefret ediyor. Belki sadece başka gerekçelerle… Ama Türkiye, İran, Pakistan ve diğer İslam ülkeleri hatta Hindistan çok kutupluluğa inanan toplumlar. Biden ise dediğim gibi çökmekte olan tek kutuplu dünyanın son çırpınışını temsil ediyor. O nedenle bu çok tehlikeli bir zafer. Meşrulaştırılamaz bir zafer. ABD toplumunun içinde de. Çünkü orada da ciddi bir yarılma, ciddi bir savaş var. İki bambaşka yönelim var çünkü. İki ABD birbiriyle karşı karşıya gelmiş durumda. Bunlardan bir diğerine karşı, onun var olan çok kutupluluğunu yok edecek şekilde kazanmış oldu. Bu ABD’lilere rağmen gerçekleşti. En tehlikeli olacak zaman dilimine, bir türbülansın içine girmiş olduk. Orta Doğu’da, Sovyet sonrası bölgede ve renkli devrimler bölgesinde en tehlikeli ve tehditkar döneme girmiş olduk. Biden ABD içinde de renkli devrimleri Trump’a karşı kullanmaktan da çekinmedi. Bu duruma bakınca renkli devrimlerin Biden tarafından her yerde hiç çekinmeden kullanılacağını öngörebiliriz. Yani çok tehlikeli bir döneme ‘hoş geldiniz’ diyebilirim.
“LİBERAL DEĞERLER BİTTİ AMA BUNU KABUL EDEMİYORLAR”
Siz daha önce tek kutuplu dünyanın politik ve ideolojik krizinden de sık sık söz ettiniz. Bu yeni dünyada, bu kriz ne anlama gelecek?
Küreselciler dünyaya yön veremiyorlar artık. Liberal totaliterliğin radikal bir formunu öne çıkarıyorlar şu an. LGBT+ üzerinden, ileri teknolojik sanallaştırma üzerinden, yapay zekâ üzerinden ve küresel aşılama üzerinden kendilerini dayatmaya çalışıyorlar. Dünya nüfusunu kontrol etmeye ve sadece tek bir düşünce yapısını empoze etmeye çalışıyorlar. Liberal olmakta özgürsünüz ancak liberal olmama özgürlüğünüz yok. İşte bu tam anlamıyla totaliterlik. Bunun yanında dünyada bambaşka değerlere ve bakış açılarına sahip ülkeler var. Rusya gibi, Türkiye gibi, Çin gibi, İran gibi, Afrika ülkeleri, İslam ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri gibi… Bunların hepsi açık toplum için ya da bu liberalizm için birer düşman olarak ilan ediliyor. Bu da savaş anlamına geliyor. Küreselci ABD, kendi değerlerini empoze etmekte zorlanıyor; bunu başaramıyor. Artık kimse bu evrensel liberalizme inanmıyor. Yeni bir düşünce sistemi ortaya çıkıyor. Dünyaya yön veremiyorlar ama bunu kabul de edemiyorlar. Yeni bir çok kutupluluğun ortaya çıkışını kabul edemiyorlar. Bu ciddi bir karşıtlık oluşturuyor; oldukça trajik bir tablo bu. ABD toplumu bile bu liberal yaklaşımı tamamıyla, bir sistem olarak kabul etmiyor. Toplumun yarısı buna karşı. Yani oldukça savunmasız bir durumdalar ama halen bu fanatik, terörist liberalizmi dayatma yaklaşımında ısrar ediyorlar. Dünyada herkes buna karşı duruyor. Tüm dünyaya hakim olacak liberalizm hayali bitti, liberal değerler bitti, tek kutupluluk bitti. Dünya ölçeğinde hakim olan liberal elit ise buna ikna olmuyor. İşte bu ciddi bir karşıtlık doğuruyor; bu ciddi bir gerginlik ve karmaşa ortamı getiriyor beraberinde.
“ORTA DOĞU’YA YENİ BİR MÜDAHALE BEKLİYORUM”
Biden ile birlikte Atlantikçilerin zafer kazandığını düşünecek olursak, bu ABD‘yi artık Asya‘da daha fazla göreceğimiz anlamına geliyor. Peki, buna karşı Asya‘da; Rusya, Çin, İran belki de içinde Türkiye‘nin yer alabileceği yeni birlikler ve ittifaklar oluşabilir mi?
Bidenlı ABD tek kutuplu dünyayı dayatmaya devam edecek; belki Avustralya, belki Japonya ve yine Hindistan’ı da yanına alarak. Hindistan henüz bu konuda net değil, tereddüt ediyor; çünkü kendi içinde buna karşı olan ve çok kutupluluğu destekleyen ciddi bir güç var. Ancak Biden bu tek kutupluluk birliğini güçlendirmeye ve Atlantikçi hattı büyütmeye çalışacak. Bu Atlantikçi hatta karşı bir savunma oluşturmak; çok kutuplu dünyayı savunan ülkeleri yan yana getirmek mantıklı olur elbette. Tüm farklara rağmen, çünkü örneğin İslam ülkeleri, İran, Çin ve Rusya arasında büyük farklar var. Ancak birlikte hareket etmeye zorunluyuz. Bu Atlantikçi tek kutupluluğa karşı kendimizi ve farklılıklarımızı savunabilmek için özellikle buna zorunluyuz. Örneğin Biden’la birlikte Orta Doğu’ya yeni bir müdahale bekliyorum. Çünkü Biden Libya konusunda çevresini müdahaleye örgütlemek için çok çaba harcamıştı. Kaddafi’nin ölümü konusunda, petrol konusunda, Suriye’deki iç savaş konusunda çok istekliydi. Bu yaralı canavara karşı, bu tek kutupluluk saldırganına karşı kendimizi savunmak zorundayız. Aramızdaki tüm farklara rağmen… Liderlerimiz, Xi Jinping, Vladimir Putin, Recep Tayyip Erdoğan, İran’ın islami liderliği, Pakistan hükümeti, İslam ülkelerinin, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin liderleri bunu anlıyorlar bence. Kendi farklı kültürlerimizi ve toplumlarımızı tek kutupluluğa karşı çok kutupluluğu savunmak için birlik olmak durumundayız. Bunun adına biz Avrasyacı ittifak diyoruz. Avrasyacılık çok kutupluluk, Atlantikçilik ise tek kutupluluk demek. Biden bu çökmekte olan, can çekişen tek kutupluluğun saf bir örneği. Trump ise ABD kendi merkezi konumunu sağlama aldığı sürece bu çok kutupluluğu kabul edebilirdi. Bunu görüş olarak desteklemese bile. Bu ideolojik bir savaş. Trump belki bu çerçeveye, büyük zorluklarla da olsa, yerleşebilirdi. Biden’ın totaliter kürselciliğiyle asla bu çok kutuplu medeniyet fikrini kabul etmeyecek, bu imkânsız.
“SAVAŞ KAÇINILMAZ”
Bu savaşa mahkumuz. Tek kutuplu Atlantikçilik ve çok kutuplu rejim önerisi arasında sürmekte olan savaş kaçınılmaz. Trump iktidara geldiğinde bir yazımda belirtmiştim, çok önemli bir teorik yazıydı o, “geleneksel jeopolitik çağı ölmüştür” demiştim orada. Trump’la birlikte artık Atlantikçiler ve Avrasyacılar ya da Kıtacılar arasındaki farklar artık yatay düzlemde olmaktan çıktı. Artık “Batı, Doğu’ya karşı” durumu yok. Yeni durum artık toplumları dikey olarak bölüyor. Yani artık ABD’nin de içinde Kıtacılar ve dünyanın başka bölgelerinde, Asya’da, Avrsaya’da, Çin’de, Rusya’da, Türkiye’de Atlantikçiler var. Her yerde liberal lobi var, tüm toplumlarda Küreselcilerin liberal ağı bulunuyor, özellikle bu seçkinler arasında. Diğer tarafta ise doğalında Kıtacıların lehine olanlar var. Biden’la birlikte klasik jeopolitik geri dönüyor. Umarım geri dönüş olacak bu. Trump Atlantikçileri kurtarmaya çalıştı. Aslında daha ziyade neoconlara yakın Trump, kendi partisinin sol kanadına da değil. Bu ise gerçek emperyalizm. Ultra liberal, saldırgan, Batı kapitalizmi. Şimdi ABD’de kazanan bu. Yani dünya klasik jeopolitiği dönüş yaşıyor. Deniz hattı, karaya karşı; deniz kuvvetleri kara kuvvetlerine karşı; Atlantikçilik Avrasyacılığa karşı. Fakat çok önemli bir farkla. Artık ABD halkının bizim tarafımızda olduğunu biliyoruz. Bu ABD’ye karşı bir savaş değil, çünkü ABD halkının bir bölümü bizim düşmanımıza karşı mücadele ediyor. Bu aynı zamanda iç düşmanlara sahip olduğumuz anlamına da geliyor. Atlantikçi liberal ağa karşı, Türkiye’de, Çin’de, İran’da, Rusya’da, her yerde çok uyanık olmamız gerekiyor artık. Çünkü bu asimetrik bir jeopolitikve çok daha karmaşık bir jeopolitik anlamına geliyor, Trump’ın dönemine göre.
“YAN YANA GELMEMİZ LAZIM”
ABD’nin Çin’e karşı bölgesel ittifaklarını geliştirme stratejisi ile -gerçi bunun bir oranda değişeceğini söylediniz ama- ABD; Avustralya, Hindistan ve Japonya’nın katılımıyla QUAD İttifakı adıyla bir birlik oluşturdu. Bu dörtlü ‘Malabar’ Deniz Tatbikatı ismiyle son 10 yılın en önemli askeri faaliyetini tamamladı, bir süre önce. Siz bu tatbikatı nasıl değerlendiriyorsunuz. Bölgede yakın zamanda sıcak bir çatışma ortamı da olabilir mi?
Bunun Çin’in Kuşak ve Yol projesine karşı yapıldığını düşünüyorum. Çünkü Çin, Avrasya’nın kıyı bölgesindeki politik etkisini artırmaya çalışıyor, öncelikle güney Avrasya’da. Ancak özellikle Xi Jinping, Vladimir Putin’i Kuşak ve Yol projesine dâhil olmaya çağırdığında, sınırları kuzey Avrasya’ya doğru genişletme adımı atmış oldu. Bu şekilde bir anlamda birleşik bir Avrasya inisiyatifine doğru çerçeveyi genişletmiş oldu. Şimdi artık savaşa hazır olmalıyız. Malabar 2020’nin bu anlama geldiğini düşünüyorum, hazırlanıyorlar. Aynısı Hong Kong ve Taiwan bölgesi için de geçerli. Oralarda dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü Demokratların Çin ana karaya karşı Hong Kong’da bir renkli devrim başlatacaklarından eminim. Taiwan’ın Biden’ın ABD’sinden muazzam bir destek göreceğini düşünüyorum. Demek ki karşı karşıya gelişlere hazır olmalıyız. Çin bu karşı karşıya gelişe tek başına girmenin bedelini ödeyemez. Tek kutuplu dünya hâlâ çok güçlü. Yani o ana geldiğimizde Çin’i birlikte savunmak için yan yana gelmemiz gerekiyor; Rusya, Türkiye, İran… Günü geldiğinde Rusya da aynı Atlantikçiler tarafından tehdit edilecek, Rusya için de bir araya gelmemiz gerekiyor. Türkiye ve Erdoğan da aynı tehlikeyle, aynı tehditle karşı karşıya. Türkiye’yle, Erdoğan’la yan yanında durmamız gerekiyor, Doğu Akdeniz’de. İran’a gelirsek, İran’a saldırı olduğunda birlikte İran’ı ve yayılmalarına karşı savaşa karşı İran’ı savunmamız gerekiyor. Barışı, adaleti, özgürlüğü ve bağımsızlığı savunmak için, tüm insanlık adına…
Sayın Profesör, son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sadece genel bir değerlendirme olur, o da şu: Bizim şu an, yani Çin’den, Rusya’dan ve Türkiye’den entelektüellerimiz, stratejistlerimiz ve politikacılarımız daha çok ilişki içinde olmalı. Birbiriyle daha çok konuşmalı ve tartışmalı. Tüm dünyayı ilgilendiren konularda ya da bölgedeki pozisyonumuzu daha çok anlatmak zorundayız. Genel bir jeopolitik harita çıkarmamız gerekiyor. Bilgimizi, değerlendirmelerimizi paylaşmamız ya da birbirimizi düzeltmemiz gerekiyor. Sadece bir şeyleri deklare etmek için değil, birbirimizi duymak için de, dinlemek için de buna ihtiyacımız var. Bunlar çok önemli ve kritik başlıklardı bunlar, size ve radyonuza teşekkür ederim.
(CRI Türk)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *