İnsan ruhu da netliği sever/ister. Çünkü belirsizlik onu hasta eder. Oysa modern zaman anlayışı sizi belirsizliğe iter. Çünkü inançsal anlayış yok sayılmıştır ve yeni anlayış ise dünyanın sonundan bahsetmez. Eskatolojik anlatı inkar edilmiştir kezâ.
Ahmet Ferhat Öksüz
Anlam, dünyaya mana verir ve bir bakıma onu daha yaşanabilir kılar. Özellikle mananın sürekli kaybolduğu, giderek her şeyin anlamsızlaştığı bir dünyada/zamanda, bunun yol açtığı yoksunluk insanların ruhunda büyük bir karadelik olarak sürekli büyümekte ve büyümeye de devam etmektedir. İnsanlar bugün hiç durmadan büyüyen bir boşluğun içerisinde devinip durmaktadırlar. Bu devinim, anlamsızlığı daha da büyütmekten başka hiçbir şeye yaramıyor. Öyle ki buradan kurtulmaya çalıştıkça tam aksi yönde bu karadelik daha da büyüyor. İnsan, elini attığı her yeri de bir manasızlığa bürüyor. Mana, maddeye dönüşüp duruyor. Araçlar amaç; amaçlar birer araca dönüşüyor.
Bugün inanç dünyası büyük bir yara almış durumda. Bunun elbette ki çok acı ve ağır sonuçları oluyor ve olmaya da devam edecektir. Çünkü inanç dünyaya ve insana bir anlatı sunar. Anlatı ise dahilinde mana olan ve size manevi bir şey sunacak olan şeydir. Anlatının yoksunluğu dünyayı büyük ve sonu gelmez bir boşluğa çeviriyor. Sürekli büyüyen bir karadeliğe benziyor dünya. Önümüze baktığımızda gidişat yani gelecek zaman bize sadece bir belirsizlik sunuyor. Belirsizlik dediğimiz şey zaman dediğimiz o büyük kavramı felç eder. Zaman bugün felçlidir.
Geçmiş, gelecek ve şimdiden oluşan zaman kavramında bir bağlantı olmalıdır. Şayet bu şekilde yaşanan zaman bir manaya kavuşur. Oysa bugün geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman arasında sürekli daha da açılan aralar şeklinde bir kopukluk mevcuttur. Bu kopukluktur ki zamanı anlatıdan yoksun bir paçavraya dönüştürür. Kopuklaşmış zamanda insan geçmişini, geleceğini ve içinde bulunduğu anı(şimdiyi) fark edemez bile. Anlamını, anlatısını kaybeder. Zamandan sıyrılır bir bakıma. Zamandan müstakil hale gelir. Zamanın topyekûn dışına itilmiş/atılmış bir insan boşluktadır. Bugünün insanı zamanın dışına fırlatılmış, boşlukta süzülmeye mahkum edilmiştir.
Modern çağlarda insanlar inanç dünyasını (dinler tarihi, mitoloji, vs.) alaysı bir bakış açısıyla ele almaktadırlar. Bu alaysı bakış ve aşağılama gerçek manada, insanların ruh dünyasının çöküşünü göstermektedir. Çünkü dinler ve mitoloji dünyası büyük anlatılar dünyasıdır. Dinler, binlerce yıldır insanlara bir yol haritası bahşetmiştir. Aynı şekilde mitoloji de bunu sunar. Bunların dahilinde bulunan dünyada her şey yerli yerinde ve nizami hududundadır. Hiçbir şey yörüngesini terkedemez. Sürekli aynı şekilde devam eden ritüeller ya da ibadetler size büyük bir düzenin varlığını haber verir. Bu dünyada bulunan Allah, Tanrı, Yaratan kavramı eşsiz ve sonsuz bir anlamdan başka bir şey değildir. Üstelik bu kavram, anlam kavramını var edendir. Allah’ın varlığı demek bir düzenin bir anlatının varlığı demektir. Ki bu varlık ya da anlatı bir yokluktan koca bir varlık meydana getirecek kudrettedir. Bu düzen içerisinde zaman düzeltici bir kavram ortaya koyar. Zamanın kendisi bir düzendir. Bu düzende insan uzayan bir şimdiki zamanda yaşar. Anın içindedir ve anın içinde var olmaya devam eder. Ancak bu şimdiki zaman, ne geçmişten ne de gelecekten soyut bir andır. Bilâkis geçmiş ve gelecek zamanı içinde eritmiş, kendinde var etmiş bir şimdiki zamandır.
İnsan mitoloji ya da inançlar zamanında/düzeninde bir tabiyet içerisindedir. Onu var eden bir gücün varlığını bünyesinde, ruhunda taşır. Kendi başına bir manası yoktur. O, kendisini var eden Büyük Güç ile vardır. Asıl onunla bir mana ve anlatı taşır. Onu var eden kezâ bu tabiyetidir. Kendisi mutlak bir özne değildir. Düzeni yaratan ya da var eden kendisi değildir. Onun özgürlüğü ancak Tanrı/Allah’a tâbi olmakla gerçek ve kamil bir özgürlüğe dönüşür. Geleceğini tasarlama gibi bir iddiası yoktur. Oysa bugün modern insan tüm bunların tersini yapabilecek gücü kendinde bulmaya cüret eder, bunu iddia eder. Hatta “Tanrı öldü.” sözünü de bu minvalde kendince tevil eder. Kendini zamanın efendisi zanneder. Gelecek zamanı kendince parsellemeye çalışır. Tanrı’yı haşa oyunun dışına ittiğini, ona ihtiyacının olmadığını ve kendi gücünün her şeye kadir olabileceğini zanneder. Bu yüksek özgüven, insanın kendine tanrısallık biçtiğini ortaya koyar. Oysa gerçekte olan bu değildir. Gerçekte kendisi zamanın dışına itilmiştir. Zaman artık onun için bir anlam içermemektedir. O zaman tarafından ıskartaya çıkarılmıştır.
İnanç dünyası insana zamanın başının ve sonunun olduğunu, her şeyin başladığı gibi elbet eninde sonunda da bitmeye mahkum olduğunu anlatır. Tarihin bir sonunun olduğunu yani eskatolojik bir zamanın varlığını haber eder. Bu da esasında bir düzen içerir. Bu düzen insanın ruhsal olarak kendini güvende hissetmesine yol açar. Çünkü olacak olan nettir. Beklenen şey ya da olacak olan şey insanı rahatlatır. İnsan ruhu da netliği sever/ister. Çünkü belirsizlik onu hasta eder. Oysa modern zaman anlayışı sizi belirsizliğe iter. Çünkü inançsal anlayış yok sayılmıştır ve yeni anlayış ise dünyanın sonundan bahsetmez. Eskatolojik anlatı inkar edilmiştir kezâ. Modern anlayış, insanın geleceği kendi elleriyle dizayn edebileceğini savunur. Oysa bu imkansızdır. Zaman size tâbi değildir, olamaz. Ancak siz zamana tâbi olabilirsiniz. Bu inkar aynı zamanda sizden net olanı alır ve yerine uçsuz bucaksız bir belirsizlik koyar. İşbu belirsizliğin adı da zaman olur. Bugün zamanın adı, belirsizliktir. Bu belirsizlik sizi kaygıya ve korkuya iter. Asıl korku ve kaygı modern insanın yaşadığıdır. Nitekim Kierkegaard “Kaygı, ertesi gündür.” der. Çünkü ne getireceği artık belli değildir. İnsan bir belirsizliğin ortasına bırakılmıştır. Ve artık tam manasıyla başı boştur, kaybolmuştur.
Bugünki tarih ve zaman bir enformasyon tarihi ve zamanıdır. Bu ne demektir? Bu, anlatıdan yoksunluk demektir. Enformasyon kezâ size anlatı sunmaz. Sizi bir çöplüğe mahkum eder. Çöplükte devinen bir leş kargası halini alır insan. Zaman size koku da sunmaz. Sunduğu tek koku bu enformasyon çöplüğünün mide bulandırıcı, dumura uğratıcı kokusudur. Bugün çok fazla şey ortaya atılır ancak içi boştur. Ruhsal olarak katletmekten ve katledilmekten başka bir şeye yaramaz. Ruh, mana, anlatı sonu gelmez bir kirliliğe kurban edilmiştir. İnsan artık sürekli hastadır. Üstelik bu hastalığı ruhsaldır. Bir çöküntü halidir onun yaşadığı. Bugün zaman, insanı sadece hasta etmektedir. Zaman, kendi başına büyük bir hastalıktır çünkü.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *