Müslümanlar kendi karşıtlarına dönüştükleri, sahne insanları haline geldikleri için, evrensel anlamda bağımsız entelektüel/düşünsel/kültürel içerik üretebilecek bir ortama/iklime sahip değiller.
Kolonyalist tarih, modernliği ve modern uygarlığı mitleştirerek mutlaklaştırdığı için, İslami düşünce/kültür/ilahiyat hayatı bu mitleştirmeyi reddedemedi/aşamadı ve sorgulamaya cesaret edemedi. Modern gerçeklerin, sorgulanamaz/tartışılamaz gerçekler olarak dokunulmaz kılınması, modern uygarlığa yönelik eleştirileri, tahayyül edilemez eleştiriler olarak, toplumların bilincine dayattı. Sözünü ettiğimiz mitleştirmenin, ideolojik hegemonyanın sorunsuz bir biçimde sürdürülebilmesi için gerçekleştirildiğini, İslam toplumları gereği gibi teşhis edemediler. Kolonyalizm, kolonize edilen halkların sekülerleştirilmeleri, liberalleştirilmelerini sağlamak üzere, evrensel bir proje olarak hayata geçirildi. Kolonize edilen halklar ve kültürler, her durumda ancak, yüzeysel/sahte varoluşlar ve yüzeysel algılara mahkûm edildikleri için, sekülerleştirme ve liberalleştirme ile ilgili, bağımsız entelektüel bir tercihte bulunma iradesi gösteremiyor.
İdeolojik hegemonya, mutlakıyetçilik, her zaman, bugün de, bilimcilik, bilimin araçsallaştırılması, ideolojik anlamda yapılandırılması, evrenselleştirilmesi yoluyla meşrulaştırılabiliyor. Kolonyalizm, halkları/insanlığı hiyerarşik olarak kategorize ediyor, her alanda yetersiz saydığı Batı dışı halkları yeterli hale getirebilmek için, sömürgecilik yoluyla kendilerine yardım edilmesi gerektiğini iddia edebiliyor.
Bağımsızlıklarını bir türlü tamamlayamayan, bu doğrultuda nihai bir irade ortaya koyamayan İslam dünyası ülkeleri, radikal edilgenliği, yapısal bir sorun olarak yaşadıkları için, her alanda, her zaman, her konuda, yüzeysel varoluşlar, yüzeysel algılar, yüzeysel ilişkiler ve yüzeysel inşa’lar vb. sergiliyor. İslam toplumlarında popülist-milliyetçi dil/retorik, her şeyi bütünüyle vülgarize ediyor, edebiliyor. Toplumlar söz merkezli varoluşlardan, görüntü/imaj merkezli varoluşlara sürükleniyor. Toplumlarımız, gündelik popülist/politik propoganda dilinin, propoganda yapılarının, propogandaya dayalı karşıtlıkların, çıkarların sınırları içerisine hapsedildikleri için, her alanda beğeni ölçütleri derin bir biçimde yozlaşıyor ve bayağılaşıyor. Bu bayağılaşma ve yozlaşma sebebiyle toplumlarımız, entelektüel niteliklerden, entelektüel sorumluluk ve yoğunluklardan, entelektüel gündem ve kadrolardan hızla uzaklaşıyor. Vülgarize edilen toplumlarda entelektüel tercihler tahfif/tahkir konusu olabiliyor.
Müslümanlar kendi karşıtlarına dönüştükleri, sahne insanları haline geldikleri için, evrensel anlamda bağımsız entelektüel/düşünsel/kültürel içerik üretebilecek bir ortama/iklime sahip değiller. Yoldan çıkmış olan modernlik ve modern uygarlık, insanlığı ırksal temelde bölerek hiyerarşik karşıtlıklar oluşturdu. Bugün, bu hiyerarşik karşıtlıklara dayalı olarak siyaset yapılıyor. Her ırkçılık, özellikle, Ortadoğu’da görüldüğü ve yaşandığı üzere, karşıtlarını şeyleştirerek, tahakküm nesnesi haline getiriyor.
Kolonyalizmin, İslam dünyası toplumlarını ideolojik “öteki” olarak tanımladığı/konumlandırdığı günden bu yana, Batı ile İslam toplumları arasında epistemolojik bir karşıtlık-ayrımcılık yaşanıyor. Gerçek böyle olduğu halde, İslam toplumları bu karşıtlık ve ayrımcılıkla yüzleşmek yerine, Türkiye’de görüldüğü üzere, sözünü ettiğimiz seküler epistemolojiyi, modernlik-uygarlık tezahürü sayarak, kendi iradesiyle ithal ediyor ve bu epistemolojiyi iftiharla içselleştiriyor. Bu durum, ideolojik “öteki”lerin ne yaparlarsa yapsınlar, her alanda, edilgenliğe mahkûm edilebildiklerini gösteriyor. Edilgenliğe mahkûm edilen toplumlar, seküler epistemoloji örneğinde görüleceği üzere, kendi özgün dinamiklerinden, sosyo-kültürel bütünlüklerinden/bağımsızlıklarından feragat ediyor. Günümüzde, pek çok konuda yaşandığı üzere, özellikle de, kadın ve cinsellik bağlamında, İslami dünya görüşü temelinde hiç bir bağımsız tartışma yapılamıyor.
İslam dünyası toplumlarının-kültürlerinin kuşatıcı bir tarih ve mekân bilincine ihtiyaçları olduğu çok açıktır. Bunun için siyasal mitolojilere ve hurafelere dayalı tarih yaklaşımları/yorumları yerine, gerçek tarihe uyanmaları, gerçek tarihle yüzleşmeleri gerekiyor. Modernlik ve modern uygarlık, fetih/işgal/ilhak/istila/soykırım/evrensel tahakküm yoluyla evrensel bir düzen ve dünya görüşü ufku/çerçevesi oluşturdu. Kolonyalist dünya görüşü, sekülerizm ve liberalizmi de emperyalist projenin vazgeçilemez bir parçası olarak bütün toplumlara ihraç etti. Bu süreç içerisinde, Hıristiyanlık da tayin edici bir unsur olarak, büyük bir asabiyetle sahiplenildi. Liberal ve seküler fikirlerin/yapıların/inşa’ların, ideolojik anlamda evrenselleştirilmelerinin, emperyalist yayılmaya ciddi katkıları oldu. Osmanlı İmparatorluk yönetimi, liberal/seküler fikirlerin/yapıların/gelişmelerin, emperyalist projenin etkili bir parçası olduğunu farkedemedikleri için, karşı karşıya bulundukları sorunları aşabilmek için, kendi dinamiklerini harekete geçirmek yerine, liberal/seküler fikirleri/yapıları ithal etti. Aklı edilgen kılan, tahfif eden bir gelenek ve dünya, aklı mutlaklaştıran ve araçsallaştıran bir dünya karşısında, ağır-derin yenilgiler aldı, almaya devam ediyor.
Hayatın her alanında, her toplumda, her türlü yıkım ve ayrımcılık, ırkçılıklarla başlıyor. Her ırkçı, bize, aynı insanlığa ait olmadığımızı söylüyor. Irkçılıklarla Haçlı ruhu arasında bir özdeşleşme olduğunu somut olarak her yerde görebiliyoruz. Ortadoğu’da bütün toplumlar, Arap toplumları sözünü ettiğimiz bu Haçlı ruhu ve ideolojik iktidar tarafından sistematik olarak kontrol ediliyor. Başta Filistin halkı olmak üzere, bölge halklarının siyasal statüleri ve iradeleri bütünüyle yok edilmiştir. Bu nedenledir ki, Arap dünyasında siyasal yönetimler, Filistin mücadelesine ihanet etmeye devam ediyor. Bu konuda, Harameyn’in güvenliğinin İsrail güvenlik şirketleri tarafından sağlandığını hatırlamak, nerede durduğumuzu, ne yapmamız gerektiğini, nereden başlamamız gerektiğini hatırlatması açısından büyük önem arz ediyor.
Büyük ya da küçük, yerel ya da küresel her sömürgeci girişim, her durumda faşizmle birlikte yol alıyor. Bugünün dünyasında, İslam ülkelerinde de, bütün politik tercihler, araçsal hesaplara dayalı olarak gerçekleştirildiği için, bütün halklar/toplumlar/kültürler, hakikate/adalete bütünüyle yabancılaşıyor. Her milliyetçilik, bir şekilde, militarizme giden yolları açıyor. Modern uygarlık, araçsal hesaplar, kalbin ve vicdanın sesini kestiği için bugün, insanlığın dünyası, Batılı mitolojilerin ideolojik ve ırkçı içeriği ile gereği kadar hesaplaşamıyor. Yapısal edilgenlik içerisinde bulunan İslam dünyası toplumları, bu edilgenlik sebebiyle, sömürgeci yapıların iradesine ve bilincine maruz kalmaya devam ediyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *