Yitiğimiz nedir ki böyle perişan haldeyiz? Ailelerimiz huzurlu değil, çocuklarımız istediğimiz kıymet, nitelik ve becerilerle donanarak yetişmiyor, işlerimiz, emeklerimiz istenen meyveye dönüşmüyor…
Gerçek Yitiğimiz Ne?
Latif Değer
Gerek cari siyaset ve sosyal hayat gerek sivil toplum gerek yerel toplaşmalar gerek dost ve arkadaş gruplarında çokça sorulup sorgulanan şey, sahip olduğumuz değerlerin ışığının kalplerimizi ve yeryüzünü aydınlatması için asıl ihtiyacımız olanın veya eksiğimiz olanın ne olduğu sorusu olmalı? Bu bir tahmin olduğu kadar bir gereklilik de. Zira az da olsa kendi değerlerimizle, Kitab’ımızla, Resul aleyhisselamın örnek kişiliği ve serüveniyle tanışıklığı olan hiçbirimizin gönlü ümmet, millet, memleket ölçeğinde bu kötü hal ve gidişatımızın bu değerlerden kaynaklandığını aklından geçirmeye bile razı olmaz.
O halde yitiğimiz nedir ki böyle perişan haldeyiz? Ailelerimiz huzurlu değil, çocuklarımız istediğimiz kıymet, nitelik ve becerilerle donanarak yetişmiyor, işlerimiz emek ve gayrete dayanmıyor veya emeklerimiz istenen meyveye dönüşmüyor, kişiliklerimiz yaralı, kalplerimiz huzursuz, ekmeğimiz yetersiz, emeğimiz karşılıksız, çalışanlarımız tembel, çalıştıranlarımız hikmetsiz ve adaletsiz, yönetenlerimiz liyakatsiz ve kifayetsiz, aydınlarımız omurgasız veya dilsiz, aydınlanmışlarımız sessiz, mağluplarımız korkak, galiplerimiz zorba…
Ümmetimiz darmadağın, coğrafyamız paramparça, memleketimiz her on veya yirmi yılda bir belki daha kısa aralıklarla talana uğramakta, milletimiz gamsız kedersiz veya bitkin ve tükenmiş, çokça umarsız ve duyarsız…
Yaşadığımız her yerde niye bir ölü toprağı serpilmişliği var? Niye çalınıyor ikide bir emeklerimiz? Niye yoksullaşıyoruz rutin aralıklarla ve ha bire eriyor ekmeğimiz?
Bir eksiğimiz var ve o eksik bütün eksikliklerimizin sebebi.
Onu tamamlayabilirsek veya onu nitelikli, kıymetli, adaletli, donanımlı, ahlaklı hale getirebilirsek her şeyin daha iyi olmasının yolu açılmış olacak, onu kuvvetli kılarsak daha az yenileceğiz, onu kıymetli kılarsak başka herhangi bir şeye karşı kolayca kaybetmeyeceğiz, onu kendine sadık hale getirebilirsek kıymetsiz şeylere kurban etmeyeceğiz, o sağlam olursa tökezlemeyeceğiz her hendekte, her yokuşta…
Onun sesi diriltecek ölü yürekleri, o ümidini yitirmişlere ümit olacak, o yıkılan adaleti imar edecek, o bükülen iradeleri kavileştirecek, o çürüyen ahlakı diriltecek, o tükenen ümitleri yeşertecek…
Eğri işlerin yerine doğru işleri yapacak o, gemiyi yapacak o, kalplerde ve meskenlerdeki putları temizleyecek o, yanlışa yanlış doğruya doğru deme yürekliliğini sergileyecek ve ahlakını yükseltecek o, ekmeği adaletle bölüştürecek o, yoksulun hanesine bereket taşıyacak o, zenginliği halka adaletle pay edecek o, geçmişin ve geleceğin, bugünün ve yarının doğru muhasebesini yapacak o, Hakk’ın hatırını halkın hatırından evla görecek o, halkın hakkını Hakk’ın hakkı görecek o, Hakk’ın şahitliği için kınayanın kınamasına göğüs gerecek o, doğruya bağlılığı her türlü bağdan evla görecek o, yapamayacağı şeyi söylemeyecek o, söylediklerini ömrünün ahdi görecek o, sözüne sadık olacak o, eşine dostuna arkadaşına değil evvela hakikate sadakate sadık olacak o, korkmayacak olan o, yılmayacak olan o…
Dünyaya meyletmeyecek o, zorlu çöllerden geçip ulaştığı nehirleri geçerken matarasına bir yudumdan fazla su almayacak o, gömleği arkadan yırtılacak o, eline konana tenezzül etmeyecek o, bıçağa boynunu rıza ile uzatacak o, ateş kuyularından korkmayacak o, elleri ve ayakları kesilme pahasına bile olsa hakikatten ayrılmayacağını zalimin yüzüne söyleyecek o, testerelerle doğranma pahasına iddiasından vazgeçmeyecek o, bütün kalabalıkları tapar gördüğü kıymetlere yüz çevirecek o, her türlü acı ve kedere katlanmaya sabır gösterecek o, bir eline ay bir eline güneş sunulsa bile bağlandığı hakikatten milim ayrılmayacak o.
Mümin, müslüman, yalnız O’na kul o…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *