İlyas Yorulmaz: “Burada bizim söylemek istediğimiz, tamamlanmış, hiçbir eksiği olmayan İslam dinine hiçbir kimse ne ilave yapabilir, ne de bir hükmünü çıkarabilir.”
Ramazan mı, Muharrem mi?
İlyas Yorulmaz
İslam dünyasını bilmem ama benim yaşadığım coğrafyada, kameri (ay) takviminde senenin ilk ayı olan Muharrem ayına girildiğinde müslümanlarda bir hareketlilik, bir hazırlık, sanki ramazan ayına girmiş gibi, diğer aylara ve günlere göre farklı hareketlilik insanın dikkatini çekiyor. Camilerde bu ayın kutsallığından ve öneminden ve yapılması gereken ibadetlerden bahseden konuşmalar din görevlileri tarafından camilerde ve televizyonlarda insanlara anlatılıyor. Düşünüyorum, Allah’ın dininde dinin kurallarını, kutsallarını ve değerlerini belirleyen Allah olduğuna göre, Allah’ın vahyinde “Muharrem ayı ile ilgili veya Muharrem ayı içinde yapılan herhangi bir ibadetin diğer günlere göre daha faziletli olduğunu bildiren Rabbimizin mesajı var mı?” diye bakıyoruz. Cevabı Kur’an’da bulamıyor ve “hayır, yok” demek zorunda kalıyoruz.
Kur’an’da olmayana var demek cesaret ister, sorumluluk ister. Ancak İslam dinine inanan veya inanmayan vatandaşlar arasında aşure ayı diye nitelendirilen Muharrem ayında 10 gün oruç tutmanın faziletinden ve sevabından bahsedilirken, aşure aşı yapıp konuya komşuya dağıtmak da bu ayın yerleşik ritüeli haline gelmiştir. Halk arasında yaygınlaşmış aşure dağıtımında aşureyi alan insanlar, aşureyi dağıtana “Allah kabul etsin” demesi, bu uygulanan aşure dağıtımını, dinî inanılması gerekli bir zorunluluk ve bu zorunluluğu yerine getirenin, Allah’ın emrini yerine getirmesiyle sevap kazandığı kabul ediliyor ve kutsanıyor. Bu ayın hürmetine 10 gün oruç tutmanın sevabı ise sayılmayacak kadar çok! Pekâlâ, İslam uleması ve fıkıh âlimleri kendilerince fıkhi olarak, yeniliklere hüküm olarak “Bidat” diyorlar. Peygamber (as) ile tamamlanmış ve hiçbir eksiği olmayan bu dinde yeni bir ibadet belirlemek ve Kur’an’da olmayan bir konuyu İslamileştirmek, dinde yeni bir hüküm koymak anlamına gelen “Bid’at” olarak adlandırılmış ve sapıklık olarak İslamî litüratüre geçmiştir. Mezheplerin bid’at anlayışındaki bu kabule rağmen, Muharrem ayını bu denli gündeme getiren asıl sebebin, Muharrem ayının 10’uncu gününde Kerbela’da yaşanan Hüseyin ibni Ali’nin o günün iktidarı tarafından katledilmesidir. İslam ümmetinin ayrışmasına sebep olan bu siyasi olay, sonraki iktidarlar tarafından olayın sıcak tutulması ve müslüman halkları yönlendirmek için dramatik olayın seneyi-devriyelerinde hatırlarda canlı tutmak adına anmalar tertiplenmiş ve bu günümüze kadar getirilmiştir.
Müteahhiriin dediğimiz sonraki dönemlerin Alevi (Ali taraftarı) âlimlerinin ehli beyt kavramı oluşturmalarından sonra, peygamberimizin ehli beyti olarak kabul edilen peygamber (as)’ın torunu Hüseyin’in anısını sürekli gündemde tutmaktır. Hüseyin’in öldürüldüğü ay olan Muharrem ayının diğer aylardan farklı olduğunu insanlara kabul ettirmek adına Allah’ın elçisi Muhammed (as)’ın Muharrem ayında on gün oruç tuttuğunu ve sevap olduğunu, faziletli ay olduğuna dair öğütler verdiğini söyleyerek, peygamber adına hadisler uydurulmuştur.
Türkiye Alevilerinin çoğunluğu Ramazan ayında oruç tutmadıkları halde, Muharrem ayında on gün oruç tutuyorlar ve alevi vakıfları, dernekleri toplu iftar programları düzenliyorlar. Bence Alevilere göre Muharrem ayı, Kur’an’a göre oruç ayı olan Ramazan ayının alternatifi olarak kabul edilmiş ve Ramazan’ın yerini almıştır. Kendilerini İslam dininden ayrı olarak nitelendiriyorlarsa hiçbir sorun yok. Kendi dinlerinde istedikleri gibi, tasarruf hakkına sahipler. Ancak yaptıklarını İslam’ın emrettiğini söylüyor ya da dayatıyorlarsa, önce dayandıkları Kur’anî delilleri sorulur, eğer delilleri yoksa yaptıkları veya inandıkları her ne ise reddedilir. Efendim peygamberden “O ayda on gün oruç tuttuğuna dair hadisler var” demeleri bir şey ifade etmez. Kur’an bize, peygamber efendimizin Allah’ın emirlerine alternatif ibadet üretemez ve sözlü olarak insanlara emredemez. Ancak emredilmiş ibadetlerin mutlak yapılmasını gerektiren kısmını (farzları) yaptıktan sonra, nafile olarak yalnızca kendisine mahsus “nafileten lek” olmak üzere dilediği kadar yapabileceğini Kur’an’ın 17/79’uncu ayeti bildiriyor. Peygamber efendimiz bu nafile ibadetleri başkalarına yapmalarını emretmemiş ve emretmez. Emrederse farz olur ki, kendini Allah’a eş koşmuş olur. Mesela, beş vakit farz namazları müslümanlarla beraber kılmış, nafile namazları evlerinde kılmıştır. Evlerinde kıldığı nafile (fazladan kıldığı) namazları Allah’ın elçisinin eşleri müslümanlara rivayet etmiştir. Ramazan ayı haricinde oruç tutmuştur, ancak ümmete illâ şu ayda, şu günde, şu zamanda oruç tutacaksın diye emretmemiş, tavsiye etmemiştir. Nafile oruç tutan kimse, kendi durumuna göre, kendi imkânına göre istediği ve gücü yettiği kadar, dilediği zamanda oruç tutabilir.
Burada bizim söylemek istediğimiz, tamamlanmış, hiçbir eksiği olmayan İslam dinine hiçbir kimse ne ilave yapabilir, ne de bir hükmünü çıkarabilir. İktidarların siyasi olarak oy kaygısıyla din adına, vatandaşlarının din dışı yaptıklarına, Allah’ın dininde olmadığı halde “İslam’da böyle emrediyor veya İslam’da (olmayan bir şeyi) böyle yapıyor” demesi, din adına yapılan şeyleri meşrulaştırmak demektir ki, bu İslam dışı tavsiyeler Allah katında büyük vebaldir.
Muharrem ayının faziletini anlatmak için “Muharrem ayında meydana gelmiş olaylar ve hadiseler” başlıklı yazılmış bir makaleden, sayılarla belirtilmiş olayların alıntısını okuyucuya, ne kadar Kur’an’dan uzak, geçmişin en doğru haberlerini veren Allah’ın kitabından uzak uydurmalar olduğunu gösterelim istedik.
Allah gökleri ve yeri altı günde yarattığını bize bildiriyor ve Allah katında her bir günün insan yılı ile “bin yıl gibi” olduğunu 22 Hac 47 ayetinde ve 70 Meariç 4‘üncü ayetinde de Allah katında bir günün “elli bin yıl” olduğu haber veriliyor. Şunu unutmamak gerekir ki insanın kullandığı gün, ay ve yıl dünya sisteminin takvimleri olarak, güneşin ve ayın hareketlerine göre belirlenir. Allah’ın bize belirttiği bu zaman ölçüleri, insanın zamana bağlığını ve insan ömrüne göre kıyaslandığında çok uzun zamanların olduğunu, ancak bu zaman dilimlerinin Allah için geçerli olmadığını anlamalıyız. Bu nedenle insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde meydana gelmiş iyi veya kötü olaylar, dilden dile rivayetler veya yazılı belgeler ile bu olayları anlatanların kendilerine göre önemli olduğunu belirtmek için, Allah’ı veya Allah’ın kitabı Kur’an’da insana hitap ettiği sözlerini, eklemelerle çarpıtarak kullanmaları yalnızca kendilerine ve bu çarpıtmalara inananlara zarar verir. Yalnızca 1400 yıl önce yaşanmış trajik Kerbela olayını bir olaya dayanılarak oluşturulan anma faaliyetleri müslümanları parçalara bölmüş ve Kur’an’dan nasıl uzaklaştırmış görüyoruz.
“Muharrem ayında meydana gelen olay ve hadiseler.
1) Allah’u Teâlâ (c.c) gökleri bu ayda yaratmıştır
2) Dağları, denizleri, kalemi, Levh-i Mahfuz-u bu ayda yaratmıştır.
3) Hz. Âdem’i bu ayda yaratmıştır.
4) Hz. Âdem Alehisselamın tövbesini bu ayda kabul etmiştir.
5) İdris Aleyhisselam bugünde yüce bir mekânı ref olduğu bilinmektedir.
6) Nuh Aleyhisselam tufandan sonra bugünde karaya ayak bastığı bilinir.
7) Cenabı Allah, Hz. İbrahim’i bugünde ateşten kurtarmıştır.
8) Cenabı Allah, Tevrat’ı bugünde Musa Aleyhisselam’a indirdiği bilinir.
9) Cenabı Allah, Yusuf Aleyhisselam’ı bugünde zindandan kurtarmıştır.
10) Cenabı Allah, Yakup Aleyhisselam’ın kör olan gözlerini de bugün açmıştır.
11) Eyüp Aleyhisselam bugünde şifa bulmuştur.
12) Yunus Aleyhisselam balığın karnından bugünde kurtulmuştur.
13) Musa Aleyhisselam bugünde Kızıl Denizden Firavun’un zulmünden kurtulmuştur
14) Davut Aleyhiselam’ın bugün mağfiret olduğu bilinmektedir.
15) Süleyman Aleyhisselam’a bugünde mülk ve saltanat verildiği bilinir.
16) Hz. Hüseyin ve 73 arkadaşının şehit olduğu “Kerbela” şehitleri bugünde şehit olmuştur.
17) Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam bugünde geçmiş ve gelecek günahların mağfiret olduğu bilinir.
Daha bu ve buna benzer birçok faziletli önemli gün ve haftaların bugüne rastladığı bilinmektedir.”
Yukarıda maddeler halinde belirtilen olaylar ve haberler eğer olmuşsa, Rabbimizin bilgisinde olan gaybi haberler. Allah, elçileri vasıtasıyla gaybi haberleri yazılı metinler olan Kitaplarında belirtmedikten sonra, insanın bu olayları bilmesi veya öğrenmesi mümkün değil. Allah insanlara bildirdiği geçmişte yaşanmış veya meydana gelmiş olayların ne kadarını bildirdi ise onunla yetinmek zorundadır. Gayb bilgisi yalnızca ilah olan ve yarattığı her şeyi gözeten, kontrolüne alan, gizli açık şeyden haberi olan Allah’a aittir. Kulları olan biz insanlara idrakimizin dışında olan ve bizim imtihanımızda bizden sorulmayacak ve hesabımıza eksi artı katkısı olmayacak bizi aşan, bizi ilgilendirmeyen ve bizim sorumluluğumuz alanına girmeyen hiçbir şeyin ardına düşmememiz gerekir. “Bilginin olmadığı şeylerin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bütün bunlardan (yapacağın yanlışlardan) sorumludur.”(17/36)
Şu yukarıda on yedi madde halinde olmuş olduğu bildirilen ve bizim için gaybi olan bu olayların hangisinin bizim imanî ve amelî konularımıza faydası veya zararı var? Cevap olarak ben söyleyeyim. Allah’a karşı kulluğumuz için hiçbir faydası yok. Faydası olabilmesi için Rabbimizin elçilerine indirdiği yazılı belgeler olan kitaplarında bu olayları haber vermesi gerekir ve bu olaylar üzerinden bize düşen imanî ve amelî olarak yapmamız gerekenleri yaptığımızda Allah’a itaat etmemizden dolayı varsa karşılığını alabiliriz. Ama şunu kesinlikle söylüyor ve iddia ediyorum ki Allah’ın bildirmediği ve kitabı Kur’an’da yazılı olmadığı halde, yukarıda Muharrem ayında olmuş olduğu Allah adına söylenen her türlü söz ve iddia Allah adına söylenmiş yalanlardır. Allah’ın kitabı Kur’an’da Allah adına yalan söylemenin en büyük zulümlerden birisi olduğunu, hatta Taha 61‘de “Allah adına söylenen yalanların, inandım diyen insanların yaptıkları amelleri nasıl boşa çıkardığını, daha önce konu olarak “İktibas dergimizde” yayınlamıştık. Bundan dolayı ayetlerin sure ve numaralarını vermekle yetinelim. Bakara 79; Aliimran 78, 94; En’am 20, 21, 93, 144, 157; Araf 28, 169, 170; Yunus 68; Hud 18; Nahl 74, 116; Kehf 15; Taha 61; Ankebut 68; Zümer 32, 60; Ahkaf 8; Saf 7; 77 Mürselât.
NOT:
1. Kur’an’da peygamberimize ve müslümanlara “Haram aylarda ateşkes için yapılan antlaşmalara uyun ve ihlal etmeyin, ihlal etmek büyük suçtur.” (2 Bakara 217) diye emrediliyor. Bu ayların hangi aylar olduğu, Kur’an’da isimleri geçmiyor. Tarihi kaynaklar isim olarak Muharrem, Recep, Zilkade ve Zilhicce aylarını veriyorlar. Bana göre Kur’an’da haram ayların isimlerinin belirtilmemesinin sebebi, bu ayların standart aynı aylar olmadığından kaynaklanıyor. Çünkü çok uzun yıllar süren kabileler arası savaşlarda, ateşkes antlaşması için masaya oturan taraflar bu dört ayda değil de, beraber mutabık kaldıkları aylarda ateşkes ilan ediyorlardı. Bundan dolayı farklı kaynaklarda haram ayların isimleri birbirini tutmuyor.
2. Aşure kelime olarak Arapçada aşaratun, 10 (on) sayısının ismidir. Aşure “Aşiru muharremu yevmen = muharremin onuncu günü” demektir. Aşiru (onuncu) değişikliğe uğrayarak Aşure olmuş ve kelimenin sonuna müennes “te” sini eklemişler yemeğin ismi olmuş.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *