Bizler çoğaldıkça çoğalan ve esas duruşlarını bozan eskinin dürüst insanlarının değişen düşüncelerine aldanmamalıyız. Yunus (a. s.) misali bulunduğumuz ortamımızı, bölgelerimizi de terk edip kaçmamalıyız. Kaybettiğimiz şeyi kaybettiğimiz yerde aramak/bulmak zorundayız.
er şey o kadar alt üst olmuş ki…Bir gün suçsuz olan ertesi zamanda suçlu oluyor. Bir gün suçlu olanlarda ertesi zaman suçsuz oluyor. Suçlu olanlar suçsuzları yargılıyor sonra suçsuz olanlar suçlu oluyor yine yeni suçlu olanları yargılıyorlar. Fakat nedense bir kesim tüm bu olup bitenler süresince hep bu ağı yönetiyor bu sürecin yöneticisi oluyor. Ve tüm imkânlardan, nimetlerden hep onlar faydalanıyor.
Geçmişte de böyle bir ülke varmış…
Hem de herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış, ama istisnasız herkesin. Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanına alır ve komsusunun evini soymaya gidermiş. Gün doğarken geri döndüklerinde yüklerini alırlarmış. Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmış. Ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolaşım son kişi ilk kişiden çalana kadar sürermiş.
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Gece olduğunda, çanta ve fenerle dışarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş. Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için içeri girmezlermiş. Ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:
“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok.” demişler.
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmış.
Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler.
Fakat yoksulların mallarını çalmak hala serbest(miş). Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalmış. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kâğıt varmış. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş demektir…”
Gerçekten de eğer bir halk uyuyorsa onları uyandırmak çok kolaydır. Fakat bu halk uyumuyor da uyuyormuş gibi yapıyorsa ne yapsanız da bu halkı uyandıramazsınız. Çünkü bu numaracılar, zalim zengin sınıfla iş birliği yapmış hain bir sınıftır.
Bu işler hep böyle olageldi. Fakir halkın vergileri ile kurdukları batıl sistemlerini yönetemeyen bu azgın zengin güruh maalesef içimizden çıkmış birilerine bu teklifi götürdüler. Çok acınası bir durumdur ki bu teklifler bir iki istisna dışında hep kabul gördü. Keşke bizim dürüst adamlarımız da o kâğıtta yazılan sözü söyleyebilselerdi.
“Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş demektir…”
Yani bu dürüst adamı kendi kurdukları devlet için yönetici yapmak istiyorlar. Çünkü hırsızlıkla inşa ettikleri bu devlet artık çökmek üzere. Sömüre geldikleri dürüst iyi insanlar artık bunlara kanmıyorlar. İşte bu dürüst adam o yoldan çıkmamış her şeye rağmen ilkeleri üzerine direnç gösteren iyi insanları ikna edecek. Bizler sadece dürüst olduğumuz için ancak bu şekilde aranılıyoruz. Yoksa istenilen şey bağlısı olduğumuz Allah’ın tek otorite olacağı bir sistemin yöneticiliği değil. Yani değişen hiçbir şey olmayacak. Onların hayat tarzını, onların düşünce sistemini yaşanır kılacağız ve onların bu dünyada zenginlik içinde hayat sürmelerini sağlamış olacağız. Aslında bizin dürüstlüğümüzle ilgilendikleri falan yok. O zaman bizleri çağıracaklar ise mevcut batıl sistemlerinin artık çöktüğünü kabul etmeliler ve Allah’ın iradesinin hakim olduğu yeni bir dünya sistemi için bizden yardım dilemeliler. Eğer bu olmayacaksa Müslümanların böylesi batıl bir sistemde yönetici olmaları söz konusu olmalıdır. Bizler bunun dışında hiçbir tercihi kabul etmemeliyiz. Çünkü bu dürüst adam arayıcıları hırsızlardan ibaret, beceriksiz hazırcı kimselerdir. Bu dürüst adama ülkelerini yönetme hakkı vererek tekrar eski sömürü düzenlerini kuracaklar. Bizler böylesi tekliflere kandığımız sürece hep bu dişlinin çarklarında onların sistemlerinin onarıcıları olarak kalmaya devam edeceğiz.
Aslında bu mazlum olan bizler daha başından kaybediyoruz. Dürüst kimseler olarak görüp bizlere gelen bu hırsızlar; “Çalmadan yaşamak sizin tercihiniz, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkınız yok” dediklerinde evimizin soyulmasına izin vermemeliydik. Yani laiklerin aldatıcı propagandalarına aldanmamalı idik. Ve yerlerimizi terk etmemeli idik.
Bizler çoğaldıkça çoğalan ve esas duruşlarını bozan eskinin dürüst insanlarının değişen düşüncelerine aldanmamalıyız. Yunus (a. s.) misali bulunduğumuz ortamımızı, bölgelerimizi de terk edip kaçmamalıyız. Kaybettiğimiz şeyi kaybettiğimiz yerde aramak/bulmak zorundayız.
Asıl olan, güçlü olan bizleriz. Bizler yerlerimizi terk ettiğimiz, olmamız gereken yerde olmadığımız için bu zulüm sürüyor. İnanın Musalarımız Tur dağından indiğinde bu halkımızı biraz Musa’nın dilinden/Kur’an’dan biraz da hevalarından uydurdukları dünyalıklardan katarak kandıran Samiriler yok olacaktır.
Her şeyden önce bizler her zaman güçlüyüz. Haksızlıklara karşı birlikte karşı koymaya ikna olursak buna kimse karşı koyamaz. Müslümanlar olarak siyasi yönetim kabiliyetimiz oldukça düşük ve o yüzden savuna geldiğimiz düşüncelerimizi iktidar yapamıyoruz. Halkların tercihi de Müslümanlardan yana olmuyor.
Duamız odur ki, Yüce Allah toplumumuza aziz İslam’ı bağışlasın. Bu yolda bizlere güç ve feraseti bahşetsin. Fakir ümmetimize adil bir paylaşımı kolaylaştırsın. Kendi gücümüzün farkına varmayı nasip etsin inşaallah.
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *