Sevil Nuriyeva: “Küresel dayatıcı sistemin parçası olup, nasıl engel olunur” diye sorarsanız, bir cevabım yok! Çünkü mümkün değil. Lakin kendi değerlerimizin yükselişi için yeni sistem geliştirme çabası mümkündür.
İslam değerleri ve Devlet
Sevil Nuriyeva İsmayılov / Star
Bu iki sözü yan yana getirmek, bazılarını irrite edebilir. Hatta hiç içeriğine bakmaksızın, taşıdığı anlamı analiz etmeksizin, yok sayma, konuşmama yolu tutuldu hep!
Dünyadaki küresel güçlerin dayatmalarına boyun eğmemek, tek başına bir işe yarar mı acaba? Eğer bu dayatmaların esas sebebi, bizden olmayan değerler sisteminin içinde yer almaktaysak! Evet, dünya değişti. Devrimlerle birlikte yeni küresel sistem devreye girdi. Maalesef bu böyledir ve biz de bu değerlerin bir parçası olmak istedik. Başka çare de yok idi baktığınızda! Peki, önüne geçmek nasıl olur ya da mümkün mü?
“Küresel dayatıcı sistemin parçası olup, nasıl engel olunur” diye sorarsanız, bir cevabım yok! Çünkü mümkün değil. Lakin kendi değerlerimizin yükselişi için yeni sistem geliştirme çabası mümkündür. Bizim içinde bulunduğumuz değerler sisteminin, küresel sistem haline getirmeden dayatılan sistemin önüne geçmesi, ne yazık ki zor gözüküyor! Oysa en başından beri bize ait olan İslam Medeniyeti içeriğinin, bizden gözükenlerin eliyle boşaltıldığı açıktır. İslam ve değerleriyle, sistematik olarak ilanından bu yana hep uğraşıldığı açıktır.
Bizim kendi gözümüzde “İslam değerleri nasıl gözükmekte” önce ona bakalım. Okullarımızda bu değerler çocuklarımıza anlatılır mı? Neden korkuyoruz? Neden bu değerlerimizi markalaştıramıyoruz? Ya Allah’ın hükümlerini anlamak, anlatmak, öğrenmek neden olmaz, neden bunu sadece bazı okullar yapmalı, neden efendim, neden? Bu soruları uzun zamandır kendi kendime soruyorum ve cevabını tüm İslam tarihindeki gelişmelerde bulmaya gayret ediyorum.
Bizim tüm şahlanış dönemlerimiz, devletlerimizin şahlanış dönemleri, hep İslam’la olmuştur. İslam adaleti, İslam medeniyeti, İslam’ın insana, ilme, irfana bakış açısı, bugün Batı medeniyetinde bulamayacağınız kadar derindir oysa!
Tarihi iyi okuyanlar bilir. Sizce neden; Japonlar, Türkler, Araplar, İtalyanlar küresel aktörler iken, yerlerinin değişimi ile karşı karşıya kaldı? Cihana hükmü geçecek medeniyet alt yapısı olanların, neden tarih sahnesinden köşeye itilmesi ile seyrettik süreci? Bunu daha da yayabilirim? Ruslar, Almanlar hatta Yunanlılar… Hiç düşündünüz mü?
Evet, doğrudur ve devletler de insanlar gibidir! Genç, orta ve yaşlı dönemi ile bitişe geçer. Evet, medeniyetlerin yerini yeni medeniyet alır. Lakin içeriğinde adalet ve insan varsa, o kalıcı olur. Şimdi dünyanın içinde bulunduğu sistemin, insan ve adaletle bir alakası var mı? Olsaydı bu kadar fazla aç, bu kadar az zengin olur muydu?
İşte anlatmak istediğim budur! İslam’dan korkmak yerine, İslam’ın kodlarını insan ve adalet içeriğinin üzerine her şeyi inşa etmekten geçmeli yolumuz. Vardığımız durak, artık Fransız devrimi sonrası dünyanın geldiği noktanın bir işe yaramadığını anlatmakta!
Kendi medeniyetleri ile büyüyenlerin, ona sadık olanların kalıcı gücü, inkâr edilse bile hep olmuştur ve olacaktır.
Okullarımızda nasıl bir nesil yetiştirildiğine bakmamız şarttır. “İlimde neredeyiz” sorusuna cevap vermek zorundayız! Bunca üniversitelerimizden, nasıl buluşlar çıkıp çıkmadığına bakmamız, odaklanmamız şarttır. Evet, biz kendi değerlerimizi, İslam içerikli değerlerimizi her alana yaymazsak, dünyanın geleceğinde insan ve adalet içeren İslam anlayışını gösteremezsek, bunu devletin görevi haline getirmezsek, hem de bunu yaparken İslam ve devlet anlayışını yan yana getirmekten korkmazsak, yumuşak cümle ile ifade ederek şunu yazayım, “İşimiz zordur, hem de çok zor!”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *