Aliya İzzetbegoviç, İslam Deklarasyonu kitabının, İslami Düzen-Din ve Kanun başlıklı bölümünde böyle demişti: “Tarihte var olan hiçbir hakiki İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasi hareket olmasın.”
Aliya İzzetbegoviç’in o kitabından işte o bölüm:
MÜSLÜMAN HALKLARIN VE MÜSLÜMANLARIN İSLAMLAŞMASINA DAİR BİR PROGRAM
İslami Düzen / Din ve Kanun
İslami düzen. Neslimizin düşündüğü, konuştuğu ve hissettiği ile bu kelimenin manası nedir?
İslami düzen, en kısa biçimde şu şekilde tanımlanabilir:
Din ve kanun, terbiye ve güç, ülkü ve çıkarlar, manevi toplum ve devlet, gönüllülük ve zorlamanın birliğidir. Bu unsurların sentezi olarak İslami düzenin iki temel öngörüsü vardır:
İslami toplum ve İslami iktidar
İlki İslami düzenin içeriği, ikincisi de formudur. İslami iktidar olmadan İslami toplum tamamlanmamış ve güçsüzdür; İslami iktidar ise İslami toplum olmaksızın ya ütopya veya zulümdür.
Genel olarak Müslüman, birey olarak var değildir. Müslüman olarak yaşamak ve ayakta kalmak istiyorsa eğer o, ortam, topluluk ve düzen yaratmak mecburiyetindedir.
O dünyayı değiştirmek zorundadır, aksi taktirde o değişecektir. Tarihte var olan hiçbir hakiki İslami hareket yoktur ki aynı zamanda siyasi hareket olmasın. Bunun sebebi İslam’ın bir din olmakla beraber aynı zamanda da onun bir felsefe, ahlak, düzen, tarz, atmosfer, tek kelimeyle hayatın tamamını kuşatan bir şey olmasındandır.
İslami inanç ile, gayr-ı İslami yaşamak, üretmek, eğlenmek ve hüküm sürmek mümkün değildir. Bu durum ya münafıklar ya da mutsuz ve birbiriyle çatışan insanlar için geçerlidir. (Ne Kur’an-ı Kerim’i terk edebiliyorlar ne de bulundukları şartları değiştirmek için kendilerinde güç bulabiliyorlar). Ya bir çeşit keşiş ve yalnızlığı seçen kimseler (onlar dünyadan elini çekiyorlar çünkü o dünya İslami değildir) veya nihayetinde İslam ile ilgili ikilemde olan insanlar ki bunlar İslam’ ı terk edip var olan hayatı ve dünyayı olduğu gibi daha doğrusu başkalarının o dünyayı biçimlendirdikleri gibi benimserler. İslami düzen toplumun bu gibi çatışmalarının olmadığı bir durumdur ve Müslümanın bulunduğu ortamla tam uyum içinde olduğu bir sistemdir.
Müslüman toplumu nedir sorusuna biz: Müslümanlardan oluşan birliktir diye cevap veririz ve bununla her şeyin ifade edildiğini düşünürüz ve iş bitmiştir. Bu tanımlamanın özünde insanların oluşturduğu ve ayrılmaz parçası oldukları kurumlar sistemi, ilişkiler ve kanunlar yoktur ki onlar için şu tespitte bulunulmasın: İşte bu İslami düzendir. Hiçbir sistem kendiliğinden İslami veya gayr-ı İslami değildir.
O, onu oluşturan insanlara göre öyledir. Avrupalılar toplumun kanunlar yardımıyla düzene girdiğine inanmaktadırlar. Ta Eflatun’un “Devlet”inden toplumun mükemmel düzeni ütopyalarına, bu ütopyaların en yenisi olan Marksizm’ e kadar, Avrupa ruhu, toplum ilişkilerinin basit bir şekilde değişmesiyle mükemmel bir topluma ulaşılacak bir taslak, bir şema peşindedir. Bu sebeple Kur’ an-ı Kerim’ de izafi olarak çok az “kanun” vardır. O daha çok bu dine uygun bir biçimde hayatı gerçekleştirecek “din” talep etmektedir.
Kanunların çokluğu ve hukuki sistemin karmaşıklığı genel olarak toplumda “bir şeyin çürük” olduğunun ve yeni kanun yapmak yerine insanları terbiye etme gereğinin işaretidir.
Toplumun bozulmuşluğu belli bir sınırı geçtiği vakit kanunlar yetersiz (güçsüz) kalırlar. Onlar ya çürük yargı erkinin eline geçer veya bozuk toplumun gizli veya açık aldatmacasının aleti olurlar.
Orta ve Yakın Doğuda çok yaygın ve kök salmış olan üç kötülük, şarap, kumar ve sihir, uzun bir müddet için ve muazzam büyüklükteki bölgeden Kur’an-ı Kerim’in tek bir ayetiyle ve tek bir açıklama ile -Allah onu haram etmiştir- ortadan kaldırılmıştır. Bu din zayıfladığı zaman sarhoşluk ve batıl inançlar aynı güçle yeniden ortaya çıkmış ve ortamın kıyaslanamayacak derecede üstün kültürel seviyede bulunması herhangi bir engel teşkil etmemiştir.
Amerika’nın Prohibition Law (Alkolü Yasaklayan Kanun) asrın bilimi adına ilan edilmiş ve dünyanın en teşkilatlı toplumlarından birinin gücü vasıtasıyla hayata geçirilmiş olmasına rağmen XX. asrın kırklı yıllarında, 13 yıllık umutsuz ve zulüm ile cinayetle dolu çabalarla beraber, nihai olarak geri çekilmek zorunda kalınmıştır. İskandinav ülkelerinde aynı kanunun uygulanma teşebbüsü aynı başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bu ve buna benzer birçok misal açıkça göstermektedir ki toplum ancak Allah adına ve insanın terbiye edilmesiyle düzeltilebilir ve biz tek olan ve kesin olarak hedefe götüren bu yoldan gitmeliyiz. Ortaya koyduğu her türlü uygulamasında manevi ve iç kuralları teyit ederek İslam burada durmamıştır. İslam, şeytanın elinde bulunan vasıtaları koparmaya yönelik teşebbüste bulunmuştur.
Eğer İslam insan-dünya ilişkisinde insanı merkeze almasaydı din olmazdı; orada kalsaydı da o, sadece İsa’nın, insanın ülküsü ve ebedi ameli hakkındaki getirdiğini basit bir şekilde tekrar eden bir din olurdu. Muhammed (a.s.) ve Kur’an-ı Kerim’in vasıtasıyla İslam mükemmel insana, dış dünyaya, doğaya yöneldi ve böylece hayatın ve insanın tümünü kapsayan öğretisi oldu. Dinle kanun, terbiyeyle güç birleşti. İslam, düzen oldu.
Aliya İzzetbegoviç (İslam Deklarasyonu Kitabından; Fide Yayınları)
Derleyen: Fuat Taşcı – Hertaraf Haber / Kültür Sanat Servisi
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *