Alçakgönüllü olmak, insanlarla ilişkilerinde doğal bir biçimde olmak, sahip olduğu mevki veya elinde bulundurduğu imkânlar nedeniyle kendini diğer insanlardan üstün görmemek demektir. Alçakgönüllü olmaya tevazu; alçakgönüllü insanlara mütevazı denir. Kibir ise kişinin kendini başka insanlardan büyük sanmasıdır. Bunun açığa vurulması ise tekebbürdür. Kibir bir büyüklük zannıdır, insanın kendisini, olmasını isteyip de olamadığı şey zannetmesidir. Kibrin
Alçakgönüllü olmak, insanlarla ilişkilerinde doğal bir biçimde olmak, sahip olduğu mevki veya elinde bulundurduğu imkânlar nedeniyle kendini diğer insanlardan üstün görmemek demektir. Alçakgönüllü olmaya tevazu; alçakgönüllü insanlara mütevazı denir.
Kibir ise kişinin kendini başka insanlardan büyük sanmasıdır. Bunun açığa vurulması ise tekebbürdür. Kibir bir büyüklük zannıdır, insanın kendisini, olmasını isteyip de olamadığı şey zannetmesidir.
Kibrin Kur’an’daki karşılığı şöyledir;
“Bir zaman meleklere (ve İblis’e): Adem’in önünde saygıyla eğilin, demiştik. Bütün melekler eğildi fakat İblis eğilmedi. Arkasını döndü, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 34)
Bu tarz insanlardan çevremizde olabildiğince fazla örnek bulabiliriz. Bir bakıma bu onlar adına doğal bir sonuçtur. Fakat bir Müslüman’da böylesi şeylerin mevcut olması pek kabul edilecek bir şey değildir. Bizdeki bu tarz içsel hastalıklar pek fark edemediğimiz türdendir. Bu konularda biraz da kardeşlerimizin uyarılarına muhtacız. Tabi bunun için alıcılarımızın açık olması gerekir. Çoğu kez gerçektende olmasını isteyip de olamadığımız şeyleri kendimizde var zannetmekteyiz. Kendimizde olmayan bu güzel hasletleri var zannettiğimiz ve bu duruma göre hareket ettiğimizde ise karşımızdaki kardeşlerimize karşı mahcup oluyoruz. Fakat bunun farkında değiliz. Çoğu zamanda kardeşimizin alçakgönüllü tavırlarını algılamakta güçlük çekiyoruz. Bu durum bizlerde o kişiye karşı üstünlük hissi uyandırıyor.
Bir keresinde imam bir kardeşimizle yaptığımız konuşma tam da bu konuda güzel örnekler içeriyor. Bu kardeşimizde kendisinin de pek fark edemediği büyüklük, ben bilirim halleri mevcuttu. Kendisini kırmak istemememden dolayı onda ki bu tarz kötü hasletleri kendimde varmış gibi anlatıp bu özelliklerimden nasıl kurtulabileceğimi sormuştum. Söylediği şey çok ilginçti; “Bu kadar basit şeylerini üzerinden niye atamıyorsun ki, yapmayı ver bu kadar basit işte”. Bu konuda ne yaptımsa başarısız oldum. Bu konuyu bir başka kardeşimizle konuştuğumda oda bana başından geçen güzel bir anısını anlattı.
Bir gün komşu köylerden birinde bir taziyeye gidiyorlar. Bu kardeşimiz çay içmeyi pek sevmeyen, genelde de bu tarz ortamlarda ayıp olmasın diye bir bardak çay içen bir kardeşimiz. Neyse taziye yerine vardıklarında oda bir köşe oturuyor ve kendisine çay ikram ediliyor. Bir bardak çayı içtikten sonra ziyade olsun deyip başka çay içmeyeceğini söylüyor. Fakat taziye sahibi ısrar ediyor “benim hatırım için bir bardak çay daha içer misin?” diyor. Bir bardak daha içiyor sonra bu ısrarlar devam ediyor. Babanın, annenin, kardeşlerinin hatırı gibi uzayıp gidiyor. Bu kardeş çay içmeyi hiç istememesine rağmen sırf taziye sahibinin gönlü kırılmasın diye epey çay içmek zorunda kalıyor. Sonrasında müsaade isteyip oradan ayrılınca taziye sahibi orada oturanlara hitaben diyor ki; “Ya utanmasa çaydanlığı da yiyecekti, ne biçim insan, bu kadar da çay içilir mi?
Aslında bu kardeşin karşılaştığı olaylarla birçok kardeşimiz değişik şekillerde karşılaşıyordur. Kardeşlerine karşı gösterdiği tevazulu tavırları karşı taraftaki kardeşleri tarafından böylesi yanlış anlaşılmalara sebebiyet veriyordur. Kardeşlerinin kırılmaması adına bazı şeylere katlanan bu kardeşlerini hep yanlış anlıyorlar ve bu durum karşı tarafta farklı bir durum oluşmasına sebep oluyor.
Sözün özü Müslümanların alçakgönüllü ve tevazu sahibi olmaları çok güzel bir şeydir. Fakat bu durumun karşı taraftaki kardeşlerimiz tarafından da bir takva ölçüsü olarak algılanması lazım. Eğer bu algılar oluşmaz ise hal ve hareketler İslami çizgilerin dışına taşabilir. Bu da bu tarz kardeşlerimizi kırabilir ve ilişkilerde sorunlar oluşmasına sebep olur. Kim ne yapıyorsa yaptığı şeylerde Allah rızasını gözetiyordur. Zaten amellerimizin Salih olabilmesi buna bağlıdır. O yüzden birbirlerimizi ve kendimizi iyi tanımaya çalışmalıyız. Olabilir ki birilerinin alçak gönüllülüğünün sebebi vardır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *