Gözlerini gözlerime diktiğinde buğulu ve çaresiz bir acı görüyorum bu ihtiyar delikanlıda. Soramıyorum hikayede kimin kimliğini açığa vermediğini. Elbette bilmemi isteseydi bunları anlatan onu da söylerdi diye düşünüyorum…
Kayıp Şiirlerin Sahibi
Elif İsmailoğlu
ihtimaller adamına
uzağın çiçeğisin sen
hangi kelimeye el atsam
başıma yıkılıyor şiir
“Bir varız bir yokuz, evvelin içinde kalburun dışındayız” deyip duruyordu, sayıklıyordu sanki kenarda oturmuş koca sakalları neredeyse kucağında bir adamcağız.
Yüzündeki çizgiler yaşının ilerlediğinin işaretiydi. Deli miydi akıllı mıydı bilmiyorum ama bir cesaret eğilip sordum: “Buyrun bana mı dediniz” diye. Aslında bana demediğini biliyordum ama çok merak etmiştim. O söyleyip durduğu cümle beni çok etkilemişti. Sanki çok derinimde bir yere bir mesajdı. Onu dinleyeceğimi hissetmişti ki bana eliyle otur işareti yaptı. Oturdum.
Bir ağacın dalları bize refakat ediyordu, tatlı bir serinlik veriyordu.
“Sana bir hikaye anlatsam sıkılır mısın?” dedi.
Vaktim vardı, kabul ettim.
Başladı anlatmaya..
“Biz bir vardık, bir yoktuk kızım” dedi ve devam etti: “Varken etraf, herkes her şey yok oluyordu; yokken her şey normale dönüyormuş gibi yapıyor hayat normal akışındaymış gibi gidiyordu. Hangisi bizim için bir fırsattı hangisi imtihan çözemiyorduk. Ne o bana sorabiliyordu bu soruyu ne de ben ona. Birbirimize itiraf edemediğimiz ama çok hallerimizi de paylaştığımız, ayrılmaz ve fakat bir o kadar da bir araya gelemeyecek kadar uzaktık biz. Bunu biliyor ama kopamıyorduk.
Bu artık bir alışkanlıktı belki ve alışkanlıklar tuzaktı.
Nasıl olmalıydı da bu tuzaktan ikimize de zarar gelmeden kurtulabilirdik, sorup duruyorduk kendimize. Aslında bu soruyu kendimize bile sormaktan korkuyorduk. Biz birbirimizi de kendimizi de tanıyorduk, tuzaktan kurtulmanın yolu da aşikar ortaydı zaten; yani arayıp bulmaya hiç gerek yoktu. Gel gör ki bunu yapmaya cesaretimiz yoktu. Daha önce bir çok kez denedik, bazen bir kaç ay bazen de bir kaç sene sürdü bu tuzaktan kurtuluş. Fakat her ayrılık daha bir yakınlık getirdi bize, daha bir yaklaştık birbirimize. Hatta mesafeleri bile sıfırlamıştık artık, sonu siyahtı, görebiliyorduk ama görmemezlikten gelmeyi yeğliyorduk.
Yaradana değildi bu başkaldırış! Üstelik de ne haddimizeydi ki? Hayata, hayatın içindeki haksızlıklaraydı asiliğimiz, mutsuzluğaydı isyankarlığımız!
Beceremedik be kızım, ne bir olmayı ne de ayrılmayı. İsyankarlığımız da çözmedi bu hayattaki mutsuzluğumuzu. Sonunda karar verdik bu çıkmazı terketmeye, fakat beceremedik dedim ya.. Sonu siyahtı ve biz o siyahı seviyorduk. Ama kopmalıydık. Uzaklaştığımızı düşündüğüm bir vakit bak ne geldi başıma: Hayatım için yapamadığım fakat kendimle kaldığımda huzur bulduğum yerlerden birinde temizlik yapıyorum bir gün. Elimde bir paspas kazırcasına temizlemeye çalışıyorum bastığı yerleri. O koca kafamda, geçmişim bir film şeridi sanki. Düşündükçe daha da bastırıyorum paspası yerlere, silip atmak istiyorum bir taraftan, bir taraftan da tam tersi şimdi bir geliverse diyorum. Kurtulmaya çalıştıkça daha da batıyorum sanki geçmişe. Paspasımın ucuna takılan bir saç teli yine en derinlere çekiyor beni. Tek bir tel saç beni içine çekecek kadar kuvvetli miydi? Kopar diye baktığın o incecik saç teli alıp götürüyor beni hiç kopmadan hayallerime. Kurtulamıyorum, elimi kolumu bağlıyor, söküp atamıyorum. Oturup ağlıyorum halime, halimize.
Ve işte yine kayıp gidiyor, kayboluyorum…
Alıyorum elime onun da bildiği o defteri, karalayıp duruyorum sonra. Evvelin içinden çıkmaya kalburun dışından bakmaya. Yazdıkça onu anlatıyorum, anlattıklarıma ben bile inanamıyorum dönüp bakınca.
Biz varken her şeyin yok oluşunu seviyorum ben, biz yokken dünya yeşilin, siyahın anlamını yitiriyor. Ya o hiç bilmediğimiz turkuaz?
Zaten bilmiyoruz ki deyip kapatıyorum elimdeki defteri. Bir daha ki sefer tekrar açmak üzere…”
Gözlerini gözlerime diktiğinde buğulu ve çaresiz bir acı görüyorum bu ihtiyar delikanlıda. Soramıyorum hikayede kimin kimliğini açığa vermediğini. Elbette bilmemi isteseydi bunları anlatan onu da söylerdi diye düşünüyorum. Çok etkileniyorum anlattıklarından ve derin derin iç çekişlerinden. Ama üzülmüyorum, çünkü o bu hali yaşamaktan zaten çok mutlu.
Yanından kalkıp giderken veda ediyorum, beni duymuyor. Anlıyorum ki o yine kaymış, kaybolmuş bir yerlerde…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *