Önceki yazılarımızda (Kur’an Okumak1-2) ‘niçin’ sorusunun cevaplarını aramaya çalışmıştık. ‘Niçin’ sorusuna doğru cevabı verdikte ‘nasıl’ sorusunun cevabı ile ilgili olarak doğru bir adım atılmış, doğru istikamet/yöneliş tutturulmuş demektir. Eğer ‘niçin’ sorusunun cevapları farklı farklı olursa, bu ‘nasıl’ sorusunun da o kadar farklı cevabı olacak demektir! ‘Niçin’ sorusuna farklı cevap veren her kişi ‘nasıl’ sorusunu da
Önceki yazılarımızda (Kur’an Okumak1-2) ‘niçin’ sorusunun cevaplarını aramaya çalışmıştık. ‘Niçin’ sorusuna doğru cevabı verdikte ‘nasıl’ sorusunun cevabı ile ilgili olarak doğru bir adım atılmış, doğru istikamet/yöneliş tutturulmuş demektir. Eğer ‘niçin’ sorusunun cevapları farklı farklı olursa, bu ‘nasıl’ sorusunun da o kadar farklı cevabı olacak demektir! ‘Niçin’ sorusuna farklı cevap veren her kişi ‘nasıl’ sorusunu da ona göre cevap vermek durumundadır doğal olarak!
Bilimsel bir veri elde etmek isteyen ayetleri o gözle okuyacak; elemeci, seçmeci, atomcu okuyacak, diğer ayetleri görmezden gelecektir! Sevap kazanmak için okuyan rivayetlerde hangi süreye ne kadar değer atfedildiyse(!) ona göre daha çok sevap kazanmak için ağırlıklı olanları okuyacak, diğerlerini hatırına dahi getirmeyecektir! Daha da önemlisi bu amaçla okumada mana/anlam hiç mi hiç dikkate alınmayacaktır! ‘Ayın ve Kaf’ çatlatarak, ses ve tecvid öne çıkarılacaktır! Cifrciler ve ebcedciler de hakeza mühendislik, arkeoloji yaparak, bizatihi Kur’an tarafından nehyedildiğimiz gayb taşlamaya devam edeceklerdir!
Kur’an’ın abdestsiz okunamamasından anlaşılamayacağına, onu ancak belirli kişilerin anlayabileceğine, meal okumanın asla Kur’an okumak sayılamayacağına, Kur’an’ın çarpmasına değin bir sürü hurafe çok şükür ki hayli aşıldı! Yeterli derece kavrandı diyemeyeceğimiz veya başka açmazlara kapı aralandığını söyleyebileceğimiz süreç, eskisiyle kıyas edilemeyecek boyutlarda olmakla beraber daha aşılması gereken duvarlarımız çok maalesef! Mesela; çok şükür ki artık meal, hemen her yerde, her grup ve cemaatçikte okunuyor, ama sadra şifa sunmuyor! Niçin? Başta dediğimiz gibi okumaların amacı (niçini) farklı olunca tabii ki biçimi (nasılı) da farklı oluyor! Her grubun kendine ait bir meali var ve bu meal de bu grubu onaylayacak, verilmek istenenin aksine bir çevirisi olacak, bulunulan hali meşrulaştıracak bir çeviri olacak! Yani; şefaat, vesile, evliya, mucize vb. kelime ve kavramlar ile tağut, belam, samiri, ‘kelimelerin yerini değiştirmek’, ‘dini az bahaya satmak’ gibi saf belirleyen ifadeler ya dikkate alınmıyor veya istendiği şekilde aktarılıyor! Ne acıdır ki vahdeti kendi cemaatine dâhil olmak, kendi şeyhine ittiba etmek olarak alanlar, bunu Kur’ana dayandırıyorlar! Örnekleri çoğaltmak mümkündür, dahası herkesin buna benzer bilgi ve şehadetleri mevcuttur!
Şimdi; ‘okumak’ eyleminin bizatihi kendisi anahtar bir kavramdır. Onu iyi anlamak gerekir. ‘Okumak’ çok yönlü bir faaliyettir. Kısaca ‘anlamak ve anlatmak’ içeriklidir! Hayatı okumayı, kâinat kitabını okumayı Kur’an okumaktan ayrı düşünemeyiz! Okurken ‘sebebi nüzul’ mutlaka dikkate alınmalıdır, ancak mesajın evrenselliğinden hareketle oradan sebebi hikmeti alıp oraya takılıp kalmadan, konuyu sırf orası ile daraltmadan genel geçer, bugüne ve bu ana taşımalıyız! Kur’an metni bir defa ve peyderpey nazil oldu, bu tedriciliği de dikkate alarak mananın/anlamın her an, her yere ve her kişiye tekraren inzal edildiğini düşünmeliyiz! Bu anlamada sonsuzluğa, sınırsızlığa, serbestliğe cevaz doğurmaz! Anlamın “kim, kime, ne söylüyor, nasıl ve niçin söylüyor” vb. suallerin cevabının bulunarak tahakkuk edeceği gerçeğine aykırı olmamalıdır bu okumalar!
Analitik, icmali, karşılaştırmalı, konulu, gerek nüzul sırasına göre ve gerekse tertip sırasına göre, kelime çözümlemeli vb. şekillerde okumalıyız. Bu okumalar mutlaka, ‘bugüne ve bana/bize ne diyor’, ‘hangi sorunumuzu, nasıl çözüyor’, ‘hangi hastalıklarımıza ne gibi şifalar sunuyor /tabi bunlar genelde zihnî/düşünsel/algı problem ve hastalıklarıdır’ odaklı olarak maksadı ve muradı kavrama amaçlı olmak durumundadır!
Atomculuktan, parçacılıktan uzak olarak ayet, pasaj, siyak ve sibak, konu, sure ve Kur’an bütünlüğü mutlaka dikkate alınmalıdır!
Bu okumalar bizi anlamanın gerçekleşmesi için tefsir, siyer, tarih ve hadis kaynaklarına yönlendirdiğinde yine Kur’an bütünlüğünde ve onun bakış açısı altında, kritiğini yaparak olabildiğince bu kaynaklardan da istifade edeceğiz!
Kur’an kelime ve kavramlarına olabildiğince hassas davranıp özen göstererek günümüze etkisini aynıyla yansıtacak, güncel karşılıklarına dikkat edeceğiz! Tağutu ‘tavuk’ diye anlamamanın önüne geçecek titizlik ve realite yakalanmalıdır! Kelimeleri eğip bükmeden, menfi ve sakınılması gereken prototiplerin günümüz algı ve idrakine aynen, izdüşümü ile aktarılması zorunludur! “Tağut, firavun, haman, karun, belam, samiri, mele ve mütref, sihirbazlar, azgın ve şımarık ileri gelenler vb.’ kavramların günümüzdeki şeksiz şüphesiz karşılıkları zihinlere oturtulmalı, yerleştirilmelidir! “Kâfir, müşrik, facir, zalim, münafık, cehalet ve cahil, müfsid vb.” olumsuz niteleme ve sıfatların karşılıkları doğru tesbit edilmelidir! “İman, ihlâs, salih amel, nüsuk, ibadet, islah vb.” kavramları da öne çıkarmak gerekmektedir! Keza “tarihi şahsiyetleri, usvei hasene örneklikleri” günümüze taşıyarak vurgulamak gerekmekte, isimlere hapsolmaktan kurtarılıp birer sıfat ve nitelik olarak insanımızın dikkatlerine sunulmalıdır! “Şefaat, vesile, evliya, cehennemden çıkış, kuru bir imanın yeterliği vb.” algı ve anlayış yanlışlarının tashih edilmesi gerekmektedir! “Büyük günah kavramı, özellikle faiz/riba, fal okları/kumar, içki/aklı örten her şey, zina, yalan, yalan şahitlik, şahitlikten kaçınma, nifak, haksız yere adam öldürme vb.” şiddetle kaçınılması gereken yanlış/haram fiillerden şiddetle kaçınılması ve bunların hadlerine/cezalarına yönelik ‘güya günümüze uygun olmama sığınısı!’ şaşılıklarından mutlaka ama mutlaka kurtulunmalıdır! Yine “tevhid, adalet, hak hukuk, meşveret, emanet ehliyet, emniyetler, şehadet/cihad, iyiliği emredip kötülüklerden sakındırmak vb.” ana tema özellikleri de öne alınarak bir bakış açısı, anlam dünyası oluşturmak gerekmektedir! Takdir edersiniz ki tüm bunlar ayrı ayrı ele alınıp birer yazı konusu olabilecek ağırlıkta meselelerdir! Biz sadece bir çerçeve sunmakla yetiniyoruz bu yazının sınırları etrafında! Hakeza söylediklerimizde belli bir metod ile sıralama, takdim te’hir de yapılabilir! Belki daha önce zihinlerdeki Kur’an algısından işe başlamak gerekebilir! Dokunulmayan, ulaşılamayan, anlaşılamayan, çarpan, öpülüp başa konulan, belirli gün ve gecelere, özellikle de ölülere hasredilen Kur’an anlayışından şimdi ve burada anlaşılıp çözüm üreten, önyargısız herkesin anlayabileceği ölülere değil dirilere, fiziksel hastalıklara değil zihinsel hastalıklara/algı idrak kirliliğine çözüm üreten, Rabbimizin bizi kılavuzlaması olan son hitabı olarak Kur’an vurgusu öne çıkarılmalıdır, acil olarak!
Arap dilinin edebiyat özellikleri, deyimleri, söz sanatları, çevrilecek dile vukufiyet gözden ırak tutulamayacak durumlardır! Kur’an’ın kendi kendisini tefsir eden/müfessir, açıklayan özelliği dikkate alınarak okumalar yapılmalıdır! Mesela, ‘İbrahim tek başına ümmetti’, ‘elbiseni temizle’ vb. vurgular, deyimler, o zaman ne ifade ediyorsa muhatap için bunu bugün de yakalamak, öylece aksettirmek gerekmektedir! Deyim yerinde ise ‘cuk oturdu’ denecek bir çeviri esas alınmalıdır! “Tek başına ümmet olmak” literal anlamıyla alındığında yanlış olmasa bile esasen ‘örnek şahsiyet, numunei imtisal, usvei hasene’ anlamlarında prototip olarak sunulmaktadır! Yine “elbiseni temizle’ ifadesi de zahiri anlamıyla, gerçek anlamıyla alındığında bir mesaj içerir, ancak bağlam çerçevesinde düşünüldüğünde ‘atalar yolu olarak savunula gelen geleneğin, aklı ve algıyı örten, yanlışa sevk eden iç ve dış tüm faktörlerin, çeldiricilerin terk edilmesi, onlardan kurtulunması’ anlamı ile verildiğinde murad gerçekleşmiş olacak, mesaj daha isabetle muhatabına yönlendirilmiş olunacaktır! Müfessir bir kitap oluşu ile ilgili olarak da mesela; bir ayet ‘nimet verilenlerin yolundan’ bahsetmektedir, diğer ayetlerde bunun ‘nebiler, sıdıklar ..vb.’ şekilde hemen açılımı bulunabilmektedir diyebiliriz!
Tertil üzere okumak da; ağır ağır, sindire sindire, düşünerek, tefekkür ederek, anlamın izini sürerek okumak olup, ‘kolayına gelenin okunması’ ise ‘Kur’an’ın tümünün kolaylaştırılmış bir kitap olması’ niteliğinden dolayı, gelişi güzel bir seçmeciliği, ayırımcılığı ifade etmediği aşikârdır!
‘Anlam’, muradı ve maksadı kavramak olarak düşünüldüğünde, bunun ağır bir sorumluluk işi olduğu ortadadır! ‘Kur’an anlaşılmaz’ diyenlerin, bu sorumluluktan kaçmaları, görmezden/duymazdan gelerek sualden muaf tutulacaklarını sanmaları, ancak ‘deve kuşu’ örneği ile açıklanabilir! Anlayanların ise daha ziyade bir sorumluluk üstlenmiş olmaları da bir gerçektir! Anlaşılanların örneklenmesi, yaşayan şahitliğinin yapılması, davet/tebliğ ile, emribil maruf ve nehyi anil münker ile, cihad ile duyurulması, anlatılması gerekmektedir! Tabi bu nimet külfet dengesi içinde karşılığı/ücreti yalnızca Rabbimizden beklenebilecek bir durumdur!
Kur’an yol haritasıdır, pusuladır, imtihanımızın cevap anahtarıdır, yoldaki işaretlerdir, kılavuzdur; kendisine tabi olanları Allah’ın izniyle karanlıklardan nura/aydınlığa çıkarır. Bunun dışında uyulacak her ne ise; ister nefisten kaynaklanan heva ve heves olsun, ister şeytandan gelen ayartmalar ve dürtüler olsun, ister beşerin seküler anlayışından çıkan izmler/ideolojiler olsun insanı aydınlıktan karanlığa/zulme sevkeder, kula kul kılar!
İşte okumalarımız bu hâsılayı meydana getiriyorsa amacına ulaşacaktır! Yoksa boşa kürek çekmektir, Allah muhafaza!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *