Bu hali ile Müslümanları yapmaları gereken yegâne şey kitapları olan Kur’an’ın mesajları üzerindeki din adamları tekelini kırarak halkı bu kitaptaki bilgilerden haberdar etmeleri gerekiyor.
Kur’an’da Oruç tutmanın farziyetini bildiren, “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı…” (Bakara, 183) ayetinde İslam öncesi dinlerdeki orucun varlığı da bildirilmektedir.
Hıristiyanlık’ta da oruç farzdır ve Hıristiyanlık’ta oruç Kilise’nin üçüncü emridir. Hıristiyanlık’ta oruç ve perhiz aynı anlamda kullanılır. Orucun amacı, işlenmiş günahların cezasını bu dünyadan çekmeye başlamaktadır. Ancak orucun zamanı, uyulacak kurallar Hıristiyan mezhepleri arasında farklılık gösterir.
Hıristiyanlık’ta oruç tutma yaşı 21’de başlar. Hıristiyanlar, 60 yaşına kadar oruç tutar. Oruç konusunda 1966 yılında alınan Roma kararlarında bu konu yazılı olarak belirtilmiştir. Bir Hıristiyanın perhiz için ise, en az 14 yaşında olması gerekir.
Hıristiyanlıkta iki çeşit oruç bulunur. Okaristi orucu yani şükran orucu ve ekleziyastik oruç yani kilise orucu. Bu iki çeşit orucu Katolik’ler tutar, Protestanlar tutmaz. Hıristiyanlık, çarşamba, cuma ve cumartesi günleri ile bazı yortuların arefe günlerinde oruç tutmayı teşvik eder. Hıristiyan inancına göre, Hz. İsa, çarşamba günü ele verilmiş, cuma günü çarmıha gerilmiş ve cumartesi günü de gömülmüştür.
Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın öldükten sonra dirildiği ve göğe çıkarıldığına inanılan Paskalya’da oruç tutulması önemlidir. Paskalya öncesinde iki gün oruç tutmak dindar Hırıstiyanlar arasında yaygın bir uygulamadır.
Musevilik’te ise oruç: Yom Kippur olarak adlandırılır.
Tevrat’ta bazı günlerde oruç tutulması emredilmektedir. Yahudilikte oruç nefsi terbiye etme ve bazen de acı çekme aracı sayılırken, bazen de Allah’a yaklaşma aracı olarak kabul edilmektedir. Tevrat’a göre, Hz. Musa Tur Dağı’nda 40 gün 40 gece kalmış ve bu süreyi oruç tutarak geçirmiştir.
Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde yaşayan Yahudiler oruç tuttuklarında yatsıdan sonra da bir şey yemezlerdi. Hatta bazı Müslümanlar da oruçla ilgili ayetler tamamlanmadan önce aynı Yahudiler gibi hareket ederdi.
Babil döneminde matem ve üzüntü sembolü olarak oruç tutulurdu. Yahudiler, Allah’ın kendilerine felaketler verdiğine inandıkları dönemlerde sürekli oruç tutardı.
Yahudilikte oruca çocuklar, 12’nci yaşlarından bir ay alınca başlar. Yahudilik’te tutulması gerekli görülen tek oruç Yom Kippur adı verilen keffaret orucudur. Kippur pişmanlık anlamındadır. Yahudiler bu günde günahlarından pişman olurlar. Allah da onları affeder. Yom Kimpur İbranice’de ‘tövbe günü’ anlamındadır.
Yahudilerin en büyük ibadet günlerinden olan Kippur, büyük oruç günü olarak kabul edilir. Yom Kippur denen ve 19 Nisan’da başlayıp ve bir hafta süren Pesah Bayramı orucu ise genellikle Hamursuz Bayramı’ndan sonra gelen pazartesi ve perşembe günleri tutulur.
Yahudilikte Yom Kippur’da oruç tutmak şarttır. İmsak önceki akşam güneş batarken başlar. O gece ve ertesi gün ilk iki yıldız görününceye kadar da yemek içmek yasaktır. Bu süre yaklaşık 25 saattir. Yom Kippur orucunun Hz. Musa’nın Allah’tan buyruklarını almak üzere Tur Dağı’na gittiğinde Yahudilerin altın bir buzağıya tapınmalarından ötürü tutulduğu anlaşılmaktadır.
Yahudiler Babil dönüşünden sonra Kudüs’ün tahrip edilmesi ve diğer felaketler nedeniyle dört ayrı oruç daha ortaya çıkarmışlardır. Bazı Talmud yorumcuları bu 4 orucun, başka devletlerin himayesi altındaki Yahudiler tarafından tutulması gerektiğini aksi takdirde gerekli olmadığını belirtir.
Yahudilerde oruç genellikle şafağın sökmesinden ilk yıldızın görülmesine kadar sürer. Ancak Yom Kippur gibi bazı oruçlar ile bir akşamdan ertesi akşama kadar devam eder.
Nerdeyse insanlık tarihinin ilk döneminin tümünde oruç tutmak yer almaktadır. Budizm, Hinduizm, Teoizm, Brahmanizm, Jainizm, Manihaizm gibi semavi olmayan dinlerde de oruç önemli yer tutar. Bunlardan Jainizm ve Brahmanizm’ deki oruç diğerlerinden biraz farklıdır. Hint dinlerinden Jainizm’de orucun kuralları daha serttir. Jainistler kesintisiz olarak 40 gün oruç tutarlar. Bu dinin kurucusu Mahavira’nın (M.Ö 599-27)) kendisine işkence yaparak dinde yüksek dereceye ulaşmaya çalıştığı, et ve yumurta yemediği ve hatta ölünceye kadar da oruç tuttuğu söylenmektedir. Güney Asya Hint dinlerinden Brahmanizm’de ise her ayın 12 ve 13’üncü günlerinde oruç tutmak gelenektir. Brahmanizm’de yaşlılar hastalar ve çocuklar dahi oruçtan muaf değildir. Bazıları insani isteklerini yenmek için 15 gün boyunca oruç tutar. Bu süre içinde bir yudum sudan başka bir şey yiyip içmeleri orucu bozar.
Avrupa yerel dinleri: Keltler’in oruç tuttuğu, eski Roma ve Yunanlıların da orucu felaketlerden kurtulmak için bir yol olarak kabul ettiği bilinir.
Orucun tarihçesi ile ilgili diğer dinlerdeki uygulamalarına kısaca böyle.
Zaten yukarıda mealini verdiğimiz “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı…” (Bakara, 183) ayetinin de bir nevi açıklamasını yapmış olduk. Fakat burada bu dinlerin zaman içerisinde bağlıları tarafından değiştirildiğini ilk günkü halinde olmadığını da unutmamak gerekir. Hali ile bu güne taşınan orucun şekli ve şartları da değişikliğe uğramıştır.
İslam dininde ise bu dine inananlara günahtan arınmaları için sayılı günlerde oruç tutmak farz kılınmıştır. Söz konusu ayet yukarıda açıkladığımız Bakara–183. ayettir.
Evet, ayette belirtildiği üzere Ramazan ayı içerisinde oruç tutmak İslam dinine inananlara farz kılınmıştır. İslam dininde Allah’ın bir sıfatı da Rabb olmasıdır. Yani İslam dininde Allah terbiye edici, tek yönetici, emr edici konumdadır. O yüzden Ramazan ayı içersinde Müslümanlar oruç tutmak sureti ile Rablerinin terbiyesinden geçecekler. Bu ayda belirli saatler arasında aç kalarak fakirlerin ne hissettiklerini anlamaya çalışacaklar. Yani sadece konuşmak ile uygulama arasındaki farkların ne anlama geldiğinin de farkına varacaklar.
Ramazan ayında tutulan oruç ile ilgili Kur’an’da şu ifadeler geçmektedir.
“Ramazan ayı ki, o ayda Kur’an, insanlara yol gösterici, doğru yola iletici, eğri ile doğruyu birbirinden ayırt edici olarak indirildi. İçinizden kim bu aya yetişirse onu oruçla geçirsin. Kim hasta ya da yolcu olursa tutmadığı günler sayısınca sonraki günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bu sayılı günleri tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdi diye kendisini tekbir etmenizi (ululuğunu dile getirmenizi) ister, ola ki, O’na şükredersiniz.’’ (Bakara, 185)
O yüzden Müslümanlar için Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Bu ayı bu denli değerli kılan şeyde Kur’an’ın bu ayda inmesidir. Müslümanları da Allah katında değerli ya da değersiz kılacak şey Kur’an’da geçen emir ve yasaklara gösterdikleri olumlu ya da olumsuz tavırlarıdır. O yüzden bu dine inananların öncelikle yapması gereken şey bulunmuş oldukları bu ayda tıpkı o denem (Mekke’de) ilk kez inen ayetler gibi Kur’an’ı kendi dillerinde okuyarak hayatlarında yaşanır kılmaktır.
Ramazan ayında inen ve o geceye/aya değer katan Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğu yine aynı kitap Kur’an’da şu şekilde geçmektedir.
“O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” (Bakara, 2)
“BUNLAR, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilahî kelâmın mesajlarıdır.” (Şuara, 2)
“Elif-Lâm-Râ. BUNLAR, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan kitabın mesajlarıdır.” (Yusuf, 1)
Bugün insanların Kur’an ile buluşmasında, vahiy ile nefislerini arındırmasında ve hayatlarını Allah’ın ayetleri ile yönlendirmesindeki en önemli engellerin başında aynı dine inandığını söyleyen kimi Müslümanların, kendi kitaplarını anladıkları dilde okumaktan sakınmalarıdır. Bunun sebebi ise “Kur’an’ın herkes tarafından anlaşılamayacak bir kitap olduğu” önyargısıdır. Bu kimseler tarafından tabi bu listenin devamı da vardır. Kişilerin Allah’ın vahyi ile doğrudan muhatap olmasının önüne bir sürü şart koyulmuş: Çok iyi bir Arapça bilgisi; tefsir usulü, hadis ve hadis usulü, fıkıh usulü, nüzul sebepleri, muhkem/müteşabih, nasih/mensuh ayetler bilgisi, İslam tarihi, İslam düşünürlerin klasik eserleri, cahiliyye şiiri, Arap edebiyatı, Arap ve Ortadoğu tarihi, siyaset, ekonomi, fenbilimleri… Tüm bu alanlarda detaylı bilgiye vakıf olmadan Kur’an’ın sıhhatli bir şekilde anlaşılamayacağı kesin ifadelerle ileri sürülerek, adeta insanlar Kur’an’dan uzaklaştırılmıştır.
Aslında farklı düşünen bu Müslümanlar bu konuda haksızdırlar. Kur’an’ın anlaşılmayacağı, anlayabilmek için ciltler dolusu kitap okumak gerektiği şeklinde ileri sürülen görüşleri; “Biz onları anlayasınız diye indirdik” (12/ Yusuf, 2); şeklindeki Kur’an ayeti reddetmektedir.
“Akledesiniz diye indirdik” (43/Zuhruf, 3);
“Güçlük çekesin diye indirmedik” (20/Tâhâ, 2);
“Öğüt alasınız diye kolaylaştırdık” (54/Kamer, 17, 22, 32, 40)
Müslümanlar “İşte bu Kur’an ile değerli olan bu Ramazan ayında; Kuran ile arınmak ve arıtmak; nefislerini, hayatlarını, yakın çevrelerini, dost ve düşmanlarını Kur’an’ın mesajlarıyla tanıştırmak zorundadırlar. Bu onlara şart koşulmuştur. Onlar Kur’an’ın anlaşılmasının ve yaşanmasının önündeki iç ve dış engelleri ortadan kaldırmak, insanları yeniden ve daha doğru usullerle Kur’an ile buluşturmak gerektiğini söylemektedirler.
Ve genel söylemleri şu şekildedir:
İnsanların Kur’an’ı anlayamayacağını, onu anlamak için “onlarca ilim öğrenmek, binlerce sayfalık bir külliyatı su gibi içmek ve a’dan z’ye herşeyi harfi harfine bilmek gerekir” diyenlere inat Kur’an’la tanıştırmalı, buluşturmalıyız. Yine ve yeniden… Bıkmadan, usanmadan. Samimi bir niyetle ve anlamak maksadıyla tekrar tekrar okudukça daha iyi, daha çok anlayacağız. Çünkü bunu bize Rabbimiz söylüyor. O Kur’an “apaçık” ve “anlaşılır” derken, onu “kolaylaştırdığını” söylerken, “anlamak için” gönderdiğini bildirirken, üzerinde “düşünmemizi” isterken ve hayatımızda vahyin şahitliği yapma sorumluluğunu yüklerken, Kur’an’ı “anlaşılmaz ya da anlaşılması çok zor” görenler, Allah’ın ayetleriyle düştüğü çelişkiyi kabul etmek yerine “ama” diyerek başladıkları cümleleri sıraladıklarında neyi/neden koruduklarını düşünmektedirler?’’ (TOKAD)
Bu hali ile Müslümanları yapmaları gereken yegâne şey kitapları olan Kur’an’ın mesajları üzerindeki din adamları tekelini kırarak halkı bu kitaptaki bilgilerden haberdar etmeleri gerekiyor. Çünkü Kur’an tüm bir insanlığa inmiş bir kitaptır.
Bu düşünce Müslümanların kitabı Kur’an’ın da onayladığı bir düşüncedir.
O yüzden İslam’a ait olma iddiası olan bu dinin bağlılarının Bu ramazan ayında inen kitaplarını anladıkları dilden okumaları ve yanlışlarını bu kitaba göre düzeltmeleri gerekmektedir.
Her dinin bağlılarının kendi dinleri adına İslam’ın son kitabı Kur’an’ında belirttiği gibi akletmeye ve anlamaya ihtiyaçları var. Öyle görülüyor ki tüm dinlere göz atılınca Kur’an’ın mesajları tutarlı ve insanın fıtratına uygun bir dindir. Bu hali ile son din olma vasfını da taşımaktadır. Tüm insanlığı kendi dinlerini öğrenirken diğer dinlerinde nelerden bahsettiğini bilmeleri hayatlarında köklü değişikliklere sebep verebilir. Bu durumdan çekinmeden okumalarının önündeki engelleri kaldırarak çok titiz okumalar yapılmalıdır.
Tüm Müslümanların Ramazan aylarını kutluyor, hayırlı ramazanlar diliyor ve fakirleri unutmamalarını hatırlatıyorum.
Hayırlı Ramazanlar…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *