Kardeşlerimiz hakkında hüküm vermeden önce kendi geçirdiğimiz safhalara bir göz atmamız gerekir. Bizlerin “çirkin bir kurtçuk “ya da “dut dalları arasında yumuşak bir yumurta “safhamız olmamış mıdır?
Gıybet; “Bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şekilde konuşmak” demektir. Türkçe’de bu kavramın karşılığı olarak “dedikodu” ve “çekiştirme” kelimeleri kullanılmaktadır.
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?”, “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler. Bunun üzerine: “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: “Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?) dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir ” Kaynak: Ebu Davud, Edeb 40, (4874); Tirmizi, Birr 23, (1935); Müslim, Birr 70 (2589)
Hepimizin bildiği gibi ilerleyen günlerde içerisinde bulunacağımız ay Rabbani bir terbiye okulu olan Ramazan ayı. Müslümanlar Yüce Rablerinin emri gereği belirli saatler içerisinde aç kalarak aç ve kimsesiz biçare kimselerin ne hissettiklerini anlamaya çalışacaklar. Anlayanlarımız onlara yardım elini uzatarak oruçlarının kabul olmasını Rablerinden dileyecekler. İnşallah Yüce Allah hayatımızda etkisini gösterdiğimiz bu ibadetimizi kabul eder. Bu ay içerisinde eğitmemiz gereken şeylerden bir tanesi de dilimizdir. Bir türlü dizginleyemediğimiz bu hali ile de kardeşlerimiz arasında ayrılıklara ve fitnelere sebebiyet veren dilimizin de Rabbani bir terbiyeden geçirilmesi gerekiyor. Yani dilimizin de oruç tutması gerekiyor.
Yüce Allah şöyle buyuruyor; “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Zira şeytan aralarına yamukluk sokmak ister, o insan için her daim apaçık bir düşmandır.” (İsra-53)
Şeytanın her daim bizim düşmanımız olduğunu unutmayalım. O yüzden bizi birbirlerimizden uzaklaştıran bu kötü huyumuzu tanımaya çalışalım ve birbirlerimize sözün en güzeli ile karşılık verelim. Umulur ki bu Ramazan’da dilimizde oruç tutsun. İnşallah bu daha sonraki aylarda alışkanlığa dönüşecektir. Birbirlerimizi hoşlanmayacağımız şeylerle anmayalım. Çünkü birbirlerimizi hoşlanmayacağımız şeylerle anmamız gıybettir. Görülen o ki kardeşlerimizin birçoğu bu konularda nasıl davranacağına pek karar vermiş görünmüyorlar. Bu konularda çoğu zaman konuşmalar verilen ruhsatın dışına taşabiliyor.
Bu huyumuzun oluşmasında belki de bizlerde olan diğer kötü huyların etkisi de söz konusudur.
Mesela gıybet eden kimseler övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini isteyen bir kişiliktedir. Kardeşleri hakkında bazı sözler sarf ederken bunların iyi olan özelliklerinin kendisinde olduğunu ima ederler. Bu bazen topluluğu oluşturan cemaatler içinde söz konusu olur. Çoğu zaman bu sözler hep zan olarak kalır. Çünkü falanca cimridir sözünü sarf eden kimse onun ne durumda ya da hangi aşamada böylesi bir durumu yaşadığını bilmemektedir. Zaten başka kardeşlerinin kusurunu söz konusu yapan kimseler kendi kusurlarını da göremez hale gelirler.
Gıybetin bolca yapıldığı kimselerin diğer özelliklerinden birisi de kıskançlıktır. Bu hali ile malı çok olan ya da mevkice kendinde üstün olan kardeşlerini çekiştirecektir.
Kardeşlerimizle aramızda oluşan kırgınlıkta ise gıybet konusu oldukça fazla bir şekilde gündemimizde olmaktadır. Daha önceleri kardeş olarak gördüğümüz kişinin hal ve hareketlerindeki kimi olumsuzlukları çok görmüyor iken aramızda oluşan ufak bir kırgınlıkta onun tüm olumsuz yönlerini en ince ayrıntılarına kadar görmeye başlarız. Ve bu o kardeşimizin arkasından konuşmamıza kapı aralar. Bazen bu onda olmayan iftiraya varan sözler şekline de dönüşebilir.
Bazen de bazı kardeşlerimiz bir arada oldukları bazı kardeşlerini güldürmek, onları memnun etmek adına şaka ile birlikte diğer kardeşinde olmayan ya da onun hoşuna gitmeyecek şekilde konuşmalar yaparlar. Bu tarz konuşmalarda gıybettir.
Kimi kardeşlerimizin kardeşleri hakkında konuşulan kimi kötü sözlere hiç ses çıkarmıyor olması da çok üzücü bir şeydir. Müslümanlar sadece kendilerine bir şeyler söylendiğinde seslerini yükseltiyorlar. Halbuki kardeşlerinin haklarını savunmak inandıkları dinlerinin gereğidir. O yüzden kardeşlerimizde gördüğümüz en ufak bir hatada onları hemencecik kınamamalı arkalarından gündem oluşturmamalıyız.
Bakın bu konu ile alakalı bir düşünür “Her mağlubu kınamayınız. Siz daha her savaşı görmediniz’’ demiş. Başkaları hakkında konuşmaya başlamadan önce kendimiz hakkında konuşmaya başlamalıyız. Göreceğiz ki, bir başkası için söylemeyi düşündüğümüz sözlerden geriye hiçbir şey kalmayacak.
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan bir ipekböceği hikâyesi anlatıyor.
Birisi ipek böceğini tohum halinde iken görür.”ipek böceği nedir? Sorusuna onun verdiği cevap şudur:
“-Göze ancak görünebilen darı tanesi gibi bir şey…”
İpek böceğini yerde sürünen bir kurt halindeyken gören ikinci adam aynı soruya:
“-İpek böceği ağır ağır hareket eden pek çirkin bir kurtçuktur.”cevabını verir.
Üçüncü Adamın ipek böceği tarifi ipek böceğinin yumurta halidir:
“-İpek böceği dut dalları arasında ufak bir yumurtadır.”
Dördüncü adam ipek böceğini gördüğünde ipek böceği artık kozasından çıkmıştır: Oda:
“-İpek böceği bir nevi kelebektir. Tarifini yapar.
Hakkında hüküm vereceğimiz kardeşlerimizi birer ipek böceği gibi düşünebiliriz. İnsanın şartları sürekli değişen bir yolculukta olduğunu unutursak, bir ipek böceğine “O bir kurtçuktur, çirkindir” deme hatasına düşebiliriz. Acaba o insan kurtçuk devresinde midir? Kozasını mı örmektedir? Yoksa kozasından çıkmış mıdır?
Kardeşlerimiz hakkında hüküm vermeden önce kendi geçirdiğimiz safhalara bir göz atmamız gerekir. Bizlerin “çirkin bir kurtçuk “ya da “dut dalları arasında yumuşak bir yumurta “safhamız olmamış mıdır? Biz, hakkında ağır hükümler verdiğimiz birçok insanın karşımıza bizim hakkımızda ağır hükümlerde bulunmayacak bir olgunlukla bizim karşımıza çıktığına şahit olmuşuzdur.” O çirkin kurtçuğun ipek gibi çok değer verdiğimiz, çok güzel bulduğumuz bir “mal” üreten bir fabrika olacağını nereden bilebilirdik ki?
Bu hali ile Müslümanlar tam bir tenkitçilik hastalığına tutulmuşlar. Kibirli ve mağrur olanlarımız hiçbir şeyi beğenmiyorlar. Arkadaş olacak, dostluk kurulacak, Allah adına birlikte bir şeyler yaşanacak kardeşlerimiz yokmuş gibi davranıyorlar. Yapılan en ufak hatalı bir davranış hemencecik bir büyüteç altında inceleniveriyor.
Şunu aklımızdan hiç çıkarmayalım ki; “İyilikle kötülük bir değildir, kötülüğü en güzel olanla sav; işte o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse sıcak bir dost oluverir. Bu güzel haslete ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak büyük nasip sahipleri kavuşturulur. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtükleyecek olursa hemen Allah’a sığın, O Semi’dir, Alim’dir. (Fussilet 41/ 34–36)
Gıybet, İslam’da büyük günahlardan biridir. Hucurat suresi 12. ayette, gıybet yapmak, ölmüş kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat 49/12)
Ancak, başka birinin arkasından yapılan her konuşma gıybet sayılmayabilir. Haksızlığa uğradığımızda bu sorunlarımızı çözmek için bize yapılan haksızlığı anlatmak ve çözüm yolu aramak ya da bir kimseyi ona zarar verebilecek birisine karşı uyarmak gıybet sayılmaz. Örneğin kendilerini alim kisvesi altında gizleyip kendisine tabi olanları din adına kandıran böylesi kimselerin yanlışları hakkında ona uyan kimselere uyarılarda bulunmak gıybet değildir.
Peygamberimiz (s) şöyle buyurur: “Üç grup vardır ki, gıybetlerini yapman sana haram değildir: Günahı açıkça işlemekten sıkılmayan kişi. Zalim idareci ve dinde olmayanı dine sokan bid’atçı. Hayâ örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir. Ne fâsık, ne de günahı açıktan işleyen kimse için söylenen söz gıybet sayılmaz…” (Câmiu’s-sağîr, Hadis No: 8525. , Müslim, Zühd 52.)
Allah-u Teala Nur suresinin 19. Ayetinde şöyle buyuruyor: “İman edenler içinde çirkin utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlananlara dünyada da ahirette de azap vardır.”
Gıybette çirkin bir davranıştır. Kardeşlerimiz böylesi çirkin bir şeyi yaygınlaştırmaktan kaçınmalılar. Çünkü böylesi hareketlerimiz hem dünyamız hem de ahiretimiz adına sıkıntılar oluşturacaktır. Gıybetten korunmak için dikkat etmemiz gereken önemli şeylerden birisi de söz taşıyıcılardır. Tabi bu kimselerden sakınırken bizlerde bu gibi durumlarda söz taşıyıcı durumuna düşmemeliyiz.
Bu konuda Hasan-ı Basrî şöyle diyor: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren, muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir. Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zulüm ve hıyanet, hem aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hem de hiledir.”
Bu olay insanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Kur’ân bu konuda bizleri uyarıyor: “Ey inananlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat 49/6)
İnşallah bu söylenenlerden kendimizi soyutlamıyoruzdur. Çünkü bu hal farklı biçimde çoğumuzda oldukça fazla var ve bir an önce bu sorunumuzu çözmeye çalışmalıyız. Hatta bazen bir kardeşimiz hakkında aslı olmayan şeyleri taşıdığımız gibi çoğu zaman o kardeşimizi tanımamamıza rağmen tanışıp ona sorma zahmetinde dahi bulunmuyoruz. Hem de sınır ve zamanın bir tuşa basmak kadar kısaldığı bir dönemde. Allah hepimizi kendi ellerimizle kendimize cehennem yakıtı taşımaktan korurusun. Şunu unutmayalım ki biz bu ateşe dayanamayız. O yüzden kardeşlerimiz hakkımızda bizlerin hoşlanmayacağı şeyler söylemişlerse onları affedelim ve ateşten korumaya çalışalım. Çünkü bazen bunun gerçek manada farkında olmadan konuşabiliyorlar. Öteki dünyada pişmanlıkları onlara fayda vermeyecektir.
Gıybeti yapan, sadece onu söyleyen veya ima eden değil, aynı zamanda rıza ile dinleyendir veya yapmasa da yapılmasından hoşlanandır. Cinayeti izlerken gücü yettiğince karşı koymayanın da katil sayıldığı gibi, yanında gıybet yapıldığı halde müdahale etmeyen de tam olarak o gıybetin ortağı olacaktır.
Peygamber’in (s) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar.” (Camiussağir, Hadis No:8489) şeklindeki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret etmektedir. Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde derhal müdahale edip kardeşinin haklarını korumayanı tehdit ediyor. Zaten bizler dinlemesek anlatan da olmayacaktır. O halde bu tarz şeylere müsaade etmeyelim. Hep birlikte tavır alalım. Bizler kendi haklılık yarışımıza girmeden kardeşlerimizi kazanma endişesi taşıyalım. Böylelikle Peygamberimizin (s) sözüne uyalım ve ahirette de zelil olmayalım.
Gerçektenden Unutmayalım ki gıybet en iğrenç ve tiksindirici bir suçtur. Bu konuda Kur’ân şöyle der: “…Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip tiksindiniz…” (Hucurat 49/12)
“İnsanları dilleri ile arkalarından Çekiştiren ve karşılarında kaş, göz hareketleri ile onları aşağılayan herkese yazıklar olsun.” (Hümeze 104/1)
Zina, cinayet dahil başka hiçbir suç, böylesi iğrendirici bir fiile gıybet kadar benzetilmemiştir.
Cinayeti işlemek nispeten zordur, failini bulmak ve cezalandırmak mümkün ve nispeten kolaydır. Oysa gıybeti işlemek kaş-göz işareti kadar kolaydır; bir kere ağızdan çıktı mı çok hızlı çoğalır ve inanılmaz fitnelere sebebiyet verir. Böyle bir dil kullanmaya devam etmeyi sürdürürsek herhalde Rabbimizin karşısına çıktığımızda hiçbir mazeretimiz kalmayacak. Onca emek, halis niyetle yaptığımız onca amelimiz heba olup gidecek. Peki, bu kötü sondan kurtulmak için gıybeti dinleyen bizler ne yapmalıyız. Unutmayalım ki engel olmazsak, bizimle konuşurken gıybet yapanla suç ortağıyız. Çünkü gıybetin devam edebilmesi, bizim en azından dinliyor görüntüsü verebilmemize bağlıdır. Başkalarının gıybetine bilinçli kulak misafiri olan da gıybetin suç ortağıdır. Bu söz sadece bizimle konuşanın yaptığı gıybeti değil; çevremizde, radyoda veya televizyonda yapılırken dinlediğimiz gıybetleri de kapsamaktadır.
Bu konuda Peygamberimizin (s) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken ona yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar” sözünü hatırlamalıyız.
O anda kendimizi gıybeti yapılan kişinin yerine koymalı, bizden gıyabımızda bu şekilde söz edildiğinde rahatsız olup olmayacağımızı sormalıyız. Önce kalbimizde derin bir rahatsızlık oluşmalı, gıybeti dinlemeye tahammül edemez hâle gelmeliyiz. Yanımızda başka bir kardeşimiz hakkında konuşuluyor ve suçlanıyorsa bu duruma mutlaka sözlü olarak müdahale etmeli arkasından konuşulan kardeşimizin haklarını savunmalıyız. Yalnız burada şunu unutmayalım ki istişare etmek, birbirlerimize danışmak farklı bir durumdur bu durum gıybet değildir. Eğer söz konusu kardeşimiz uyarılarımızı dinlemiyorsa rahatsızlığımızı hissettirerek hemen o ortamdan uzaklaşmalıyız.
Eğer gıybet radyo ve ya televizyonda yapılıyorsa, hemen kapatmalıyız. Dahası, gıybeti dinlediğimiz için Allah’tan af dilemeli, gıybeti alışkanlık haline getiren bundan rahatsız olmayan kardeşlerimize de dua etmeliyiz. Duyduklarımızın etkisinde kalarak hareket etmemeye özen göstermeliyiz.
Uyarılara kulak asmayan kardeşlerinin arkasından asılsız konuşmalara devam eden kimselerden artık, elimizden geldiğince uzaklaşmalıyız.
Yukarıda anlatılan şeyler hepimin bir şekilde karşılaştığı şeylerdir. Aslında gıybetin kötü bir şey olduğunu bilsek de dilimizi dizginleyemediğimiz anlarımız oluyor. Bu durumda eğer konuştuğumuz şeyler gıybet kapsamına giriyor ise arkasından konuştuğumuz kardeşimize bu durumu mutlaka bildirmeli ondan özür dilemeliyiz. Ve bu durumumuz için Allah’tan af dilemeliyiz. Gıybeti yapılan kardeşimiz ise duydukları karşısında hemen kardeşlerine karşı sevgisini azaltmamalı onlara karşı soğumamalıdır. Bu durumu kendisi hakkında konuşan kardeşi ile konuşmalı ve ona tekrardan fırsat tanımalıdır. Çünkü bizlerin tek beklentisi Allah’ın bizden razı olmasıdır. Benimize yapılan bu tarz şeylerde çok ısrarcı tutumlar sergilememeliyiz. Bu tutumlarımızı daha çok İslam’a düşman olan kimselere karşı yapmalıyız.
Fakat şu dengeyi gözetebiliriz. İnsan, kendine yapılan gıybete ne oranda affedici olması gerekiyorsa, başkasına yapılan gıybete o oranda acımasız ve kınayıcı olmalıdır.
Gıybette bulunuyor olmamızın birçok nedeni söz konudur.
Örneğin övünerek başka kardeşlerimizi küçümsemek, kıskanmak ya da kıskandırmak, ikiyüzlü olmak bunlardan bir kaçıdır. Bazen kendimizi temize çıkarmak için hep kendi hatalarımızı başkalarına yüklemek, eğlenmek için bir başka kardeşini aşağılamak, üzüntü ve öfkeli olduğumuz ve bu halimizi kontrol edemediğimiz anlar, alışkanlıklarımıza direnememek, doğruları her şarta söyleyecek bir cesaret ya da imana sahip olamamak ve daha birçok sebep gıybet edilmesine kapı aralayabilmektedir. Ve tüm bunlar bizler kaynaklı şeylerdir ve düzeltilmesi gerekmektedir.
Aslında Rabbimize iman eden, hesap gününe inanan ve yaptığımız bu kötü amelin karşılığını göreceğimizi bilen bizlerin böylesi kınanmış bir amele yönelmesi mümkün değildir. Şu halde böylesi bir amele yöneldiğimizi görüyorsak bilelim ki gıybet edebilen bizler için iman henüz kalbimizde tam anlamı ile yer etmiş değildir. Eğer iman kalbe yerleşirse ameller ıslah olur. Etkisi bütün davranışlarımıza, hem içsel beden ülkemize hem de dışa yansıyan dilimize yansır.
Unutmamalıdır ki Müslümanlar birbirlerine dostluk, iyilik, yakınlık göstermek, kardeşler olmak ve birbirlerini desteklemekle yükümlüdürler. Çok açıktır ki gıybetin yaygınlaşması kardeşlerimiz arasında kin, kıskançlık, öfke, düşmanlık ve fesada yol açmaktadır. Birlik ve dayanışma esaslarını yıkmakta, nifak ve ikiyüzlülük tohumları ekmektedir. O halde gayretli her müslüman kendi şahsını ve kardeşlerini bu fesattan korumaya çalışmalı, kardeşlik bağlarını güçlendirmeli, buna aykırı durumları engellemeye çalışmalıdır. İçerisinde bulunacağımız Ramazan ayı tüm bunlar için güzel bir fırsattır. Belki bu ayda bilmediğimiz şeylerin ardına düşmemeyi de alışkanlık haline getirebiliriz.
“Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalpten her biri bundan sorumludur. (İsra 17/36)
Sonuç: Yukarıda görüldüğü üzere gıybet konusunda izin verilen hususlar biz kardeşlerimiz hakkındaki hususlar değil. Görüyoruz ki gıybet konusunda hepimiz kendimizi eğitmeliyiz. Gıybetten korunmayı bize ancak biz öğretebiliriz. Bu bir yetenektir, bir kişilik meselesidir, bir alışkanlıktır. Okumakla öğrenmiş olmayız; uygulayarak, alışkanlık ve tutum hâline getirebildiğimiz ölçüde başarılı oluruz. Sadece duygudaşlık yapalım; kendimizi gıyabında konuştuğumuz insanların yerlerine koyalım. Ya onların geçmişini aynen yaşamış olsaydık, acaba onlardan farklı mı davranacaktık? İnsanların hata yapabileceklerini ve her hatanın eleştiriyi hak etmeyebileceğini göreceğiz. Kardeşlerimizi ayaklarımız altına aldığımız sürece, başımızı ötekilerin ayakları altından kurtaramayacağımızı unutmayacağız.
O yüzden de kardeşlerimiz hakkında duyduğumuz her olumsuz sözü etrafımızda ki diğer kardeşlerimiz arasında yaymamalıyız. Çünkü bu bizlere yakışmaz.
“Onu duyduğunuzda: “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır” demeli değil miydiniz?” (Nur 24/16)
İnşallah bu Ramazan ayımız hepimizin kardeşliklerini Rabbimize onaylattığı ay olur. Kardeşlerimiz arasında oluşan birbirlerini çekiştirdikleri sözlerden olabildiğince uzaklaşırız. Birbirlerimize iftira atma gibi bir gıybet türünden ise olabildiğince uzak dururuz.
Son olarak; Bizler ilk olarak kendi ayıplarımızı görmeye çalışmalıyız. Kendi ayıplarımızı görür, onları eğitir, ıslah etmeye çalışırsak amellerimiz de salih olur. Kendisini ayıptan ve kusurdan arınmış sayan kişi cahildir ve ziyandadır. Hiçbir ayıp kişinin kendi ayıplarını görmemesinden ve kendisi pek çok ayıba sahipken başkalarının ayıplarından söz edip durmasından kötü değildir. Eğer ki bir süreliğine de olsa gıybet etmemeyi sürdürebilirsek umulur ki bu süre zarfında bu durum alışkanlığa dönüşür ve nefsimiz ıslah olur. Bu kötü özelliğin köklerini kazımış oluruz.
Ayrıca Ercüment ÖZKAN’ın dediği gibi;
Küfre hasımlığımız İslam’a olan hısımlığımızdandır. Allah ve Resul’üne düşman olmayan herkese hakkımızı helal edelim.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *