İlk adımımızın kendimizi gerçek manada tanımak olduğu bilgisini aklımızdan çıkarmayalım. Bu kendimizi vahyi doğrular ile değiştirir iken hata yapmamamızı da sağlayacaktır.
Bir gün kargayla eşek uçağa binmiş. Uçak havalandıktan sonra karga önündeki servis düğmesine basmış. Hostes gelmiş ve:
– Buyrun efendim ne arzu etmiştiniz? diye sormuş.
Karga:
– Yok bir şey! demiş.
Hostes sormuş:
– Peki neden düğmeye bastınız o zaman?
Karga:
– Hiiiç iş olsun diye işte!!!
Hostes kızıp gitmiş. Kargayla eşek duruma çok gülmüşler. Birazdan karga yine düğmeye basmış. Hostes gelmiş ve:
– Buyrun efendim ne arzu etmiştiniz? demiş.
Karga “Yok bir şey!” demiş. Hostes sormuş:
– Peki neden düğmeye bastınız o zaman?
Karga cevaplamış:
– Hiiiç. Öylesine bastım işte!
Hostes yine kızmış ve gitmiş. Kargayla eşek yine çok gülmüşler. Az sonra bu sefer eşek kendi önündeki düğmeye basmış. Hostes gelmiş ve:
– Buyrun efendim ne arzu etmiştiniz? diye sormuş.
Eşek “Yok bir şey!” demiş. Hostes sormuş:
– Peki neden düğmeye bastınız o zaman?
Eşek cevaplamış:
– Hiiiç. İş olsun diye işte!
Hostes bu sefer çok kızmış. Pilotun yanına gitmiş ve durumu anlatmış. Pilot:
– İkisini de uçaktan atın gitsin! demiş.
Tüm personel birlik olmuş kargayla eşeği aşağı atmışlar. Tabii karga hemen kanat çırpıp uçmaya başlamış. Eşek ise taş gibi düşüyormuş. Karga seslenmiş:
– Eşek kardeş uçsana!
Eşek:
– Eee! Benim kanadım yok ki! demiş.
Bunun üzerine karga da demiş ki:
– Kardeşim! Madem kanadın yok ne diye pislik yapıyorsun?…
Tabi bizler kargaya özenip gücümüz ya da yeteneklerimiz var diye pisliğe dönüşmeyelim. Fakat saf eşek gibi uçaktan düşmenin de bir âlemi yok.
Hemen hemen birçoğumuz çoğu zaman güç algısında problemler yaşamaktayız. Bu yanılgı daha çok Kur’an’dan öğrendiğimiz bilgilerin tümünü hayatlarımızda yaşıyor zannetmemizden dolayı düşmanın gücünü küçümsememizle alakalıdır. Hâlbuki çoğumuzda aslında böylesi bir inanmışlık gözükmemektedir. Varmış gibi yaşayıp tartışıp durduğumuz düşüncelerin dilini gündemleştirip duruyoruz. Bu duruma bir çok kez hep birlikte dahil olabiliyoruz.
Yalnızca konuşarak bir takım bilgileri karşımızdaki kardeşlerimize yüklemeye çalışmak çok doğru bir davranış değildir. Bu tür şeyler zamanla tesirsiz olurlar ve söylemiş olduğumuz sözlerin etkisi de kalmaz. Mesela bizler belki yüzlerce defa bu tarz uyarıları karşımızdaki kardeşlerimize anlatmak yerine bir defa dahi olsa yapılmasını paylaştığımız İslam’ın emirlerini birlikte uygulasak bu bir defalık uygulama diğerinkinden daha tesirli olacaktır. Bir de eğer bizler sürekli birbirlerimize yapamayacağımız sözleri yükler isek bir müddet sonra normal olarak yapabileceğimiz şeyleri de yapmamaya başlarız. O yüzden bir kardeşimizin yapamayacağını bildiğimiz şeyleri ona yüklememeli ondan böylesi bir şeyi yapmasını istememeliyiz.
Unutmayalım ki sözlerimiz ancak eylemlerimiz ile yücelir değerli olur. O yüzden hiçbir zaman eyleme dökemeyeceğimiz şeyleri konuşup durmamalıyız. Sözlerimiz ile eylemlerimiz arasından çok fazla farklar oluşmamalı. Bu sözümüzün gücünü etkisiz kılacaktır. Çünkü yapamayacağımız şeyleri söylememiz çok çirkin bir durumdur. Fakat bu durumu söz söyleyici konumda olan kardeşimizin de görmesi gerekir. Yaptıkları uygunsuz şeyleri o kadar bağıran bir kardeşimizi ne kadar doğru şeyler söylese de uyarıda bulunduğu kardeşi duymayabilir. Yani sözünün etkisi olmaz. Sözün etkisi ancak eylemleri ile sözlerinin uyumlu olması ile mümkündür. Yoksa her daim bir kardeşimiz bizlere “yaptıkların o kadar bağırıyor ki seni duyamıyorum.” diye seslenecektir.
O halde tıpkı hikâyemizde ki eşek gibi kanatlarımız yok iken bulunduğumuz yerde gökyüzü iken bir başkalarını gereksiz yere kızdırmayalım. Yani kendimizi tanıyalım. Yapacağımız eylemin sonucunda eğer bizlere kanat gerekiyorsa öncesinde o yol azığını edinip öylece konuşalım. Sonrasında komik durumlara düşmeyelim.
O halde ilk olarak işe kendi özelliklerimizi öğrenerek başlamalıyız. Mücadele ettiğimiz gücü dikkate almalıyız. Bizleri uçaktan atabilecek güce sahip olduklarını unutmayalım. Doğru güç tanımlaması doğru sözlerin söylenmesini sağlar.
İlk adımımızın kendimizi gerçek manada tanımak olduğu bilgisini aklımızdan çıkarmayalım. Bu kendimizi vahyi doğrular ile değiştirir iken hata yapmamamızı da sağlayacaktır. Fakat bu amaç edinilen noktada yürümek için, azık alınmadan çıkılan bir yolculuğa dönüşürse, bize ait olmayan aklımıza ve bize ait olmayan kalbimize hitap edilmiş olacaktır. Bu şekli ile her daim bir yerlerden atılma tehlikesi ile de karşı karşıya kalabiliriz.
Zaten sınanarak hayatın gerçekleriyle karşılaştığımızda, söylenilen sözlerin bizlere ait olmadığı anlaşılacaktır. Çünkü söylenilen sözler onları yaşamış olanların kötü bir taklidinden başka bir şey değildir. Bu şekilde bir anlayış aynı hatalar üzerinde ısrarcı olan dilimizi dizginlememize yardımcı olacaktır. Bu şekli ile kendi gücümüzün gerektirdiği şeyleri yapmayı öğrenebiliriz. İnşallah bu yolculuğumuz sürekli gelişerek daha güçlü eylemliklere de dönüşecektir. Fakat ilk düğmenin iliklenme şekli önemlidir. İlk düğmeler doğru iliklenirse bizler de doğru bir yol üzerinde yürüyebiliriz. Yoksa bir ömür boyu varmak istediğimiz yere ulaşamayız.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *