Günümüzde iletişim araçları tarafından kontrol edilen insanlık egemen güçlerin hükümranlıklarını korumak için giriştikleri yeni bir çabayı göstermektedir.
Tüm dünyada egemen güçlerin siyaset yapma aracı aslında örtülü bir savaştır. Bu durum tarihin tüm karanlık sayfalarında geçerli olmakla beraber son yüzyılda kendini çeşitli vesilelerle sahneye çıkartmış ve ulus-devlet anlayışının yerleşmesi, gelişmesi ve halkın egemenlere karşı direnme gücünü kaldırmak için kullanılmıştır. Ancak özellikle soğuk savaşın kalkması, şartların değişmesi, iletişim teknolojilerinin hayatın kılcal damarlarına kadar girmesi, dünyanın küresel bir köy halinde görülmek istenmesi ve kolonyalist zihniyetin toplumları manipüle ederek sömürebilmek için durum değiştirmesi yaşanan bu örtülü savaşın da şeklini değiştirmiştir.
Günümüzde iletişim araçları tarafından kontrol edilen insanlık egemen güçlerin hükümranlıklarını korumak için giriştikleri yeni bir çabayı göstermektedir. Yakın bir zamana kadar tek elden idare edilebilen iletişim araçları, teknolojinin çeşitlenmesi ile birlikte merkezi bir yönetimle kontrol edilebilir halden de çıkmıştır. Aslında 80’li yıllarla beraber başlayan bu dönüşüm tüm dünyada kendini göstermiş, çeşitli istibdat yönetimleriyle, ulus-devlet mantığını koruyarak, halkına zulüm ve korku yaşatarak süren birçok diktatoryal rejimleri sallamaya başlamıştır. Küresel köy haline getirilmek istenen dünyada post modernizm, ulus-devletlere sıkışmış, izole hayatların sömürgecilerin alanlarını daraltan bir dönemdir. Küresel sömürgenler, bir zamanlar zorla, askeri yöntemlerle, baskıyla, şiddetle var oldukları dünyada çok kayıp vermemek, sıkıntıları azaltmak ve toplumların gönüllü köle olmalarını sağlamak amacıyla yeni düzenlemelere gidiyor, gitmek zorunda kalıyorlar. Tüketimin ve cinselliğin ön plana çıktığı, hazcılığın yaşam biçimi haline geldiği bir dünya oluşturup insanları heva ve heveslerinin peşinde koşan, hiçbir değer tanımayan, umursamayan, mahremiyetlerin ortadan kalktığı, özgür(!) bir dünya bu tasarlanan.
Tabi bu kadar özgürlüklerin yaşandığı bir dünyada diktatörlerin ömrü de bir yere kadar…
Tunus’ta başlayıp hemen hemen tüm Ortadoğu’yu saran hareketler ve özellikle Mısır’da devam eden direniş, bölgede ulus-devlet algısının yıkılıp post modern bir dönemde daha özgür(!) bir dünyaya yönelme talebi olarak çıktı karşımıza. Diktatörlerin oyunu deşifre oldu, acaba oyuncu değişikliğine mi gitmek lazım? Tasfiye mi başladı, harç bitti de inşaat paydos mu? Hayır, ne oyun bitti ne şantiye tasfiye oluyor. Yeni döneme yeni senaryo yazılıyor ve yeni aktörler gerekli. Kuklalar halklar tarafından yargılanıyor, ama ne acıdır ki kuklacılara ses çıkartan yok denecek kadar az. Herkes güncel direniş hareketlerini ve diktatörlerin durumunu tartışırken kukla oynatıcılarından ve onların maskelerinden bahis açılmıyor bile.
Her ne kadar tüm bölgede yaşanan gösteriler ve isyanlar halkların yıllardır birikmiş öfkelerinin bir dışa vurumu olsa da hiçbir yerde ordu isyanlara karşı durmuyor. Bu kadar özgürlük yanlısı ve halkından yana olan orduların sevgisi ve desteği gerçekten göz yaşartıyor! Yıllarca halkına zulmeden diktatörlerin yanında bir zulüm makinesi gibi çalışan orduların zamana ayak uydurma hızı da takdire şayan bir durumdur!
Aslında bu durum, tüm bölgede insanların enerjisini boşaltmak, gergin hallerini azaltmak, nefret ve kin duydukları Batı’ya karşı yumuşama sağlamak, küresel kapitalizmin pazar payını artırmak, bölgedeki insanları tüketim çılgını yapmak için hazırlanmış bir senaryonun sahne alışıdır son olaylar. Bölgede yaşayan insanlar baskıcı, vahşi, acımasız rejimlerden çok çektiler, çok şiddet gördüler, çok ezildiler. Bu insanların gerçekten rahat ve huzur istemelerinden ve bu isteklerini meydanlarda talebe dönüştürmesinden daha doğal bir şey olamaz. Yıllardır despot yönetimlerin zulmü altında inleyen halklar için bu şartların görece daha özgür bir dünyaya açılması, insanların daha rahat nefes alıp çekilen acıların bir nebzede olsa azalması olumlu bir gelişmedir. Totaliter rejimlerin görece özgür bir hayata doğru evrilmesi kısa vadede bölgede yaşayan insanlar için güzel bir gelişmedir. Bunu talep eden ve bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan bu isyanların da gelişimindeki samimiyeti görmemek haksızlık olur.
Ellerini tüm dünyadaki mazlum halkların kanlarıyla yıkayan küresel güçler ise bu durumu uzaktan seyrediyor ve direnişlerin kontrolden çıkmadan devam etmesini istiyorlar. Sıra ile ve kontrollü bir biçimde Hüsnü Mübarek örneği üzerinden kendi kurdukları diktatörlüklerdeki kuklalarına uzaklaşmalarını salık veriyorlar. Bu arada halk direnişi Mısır’da Hüsnü Mübarek’i çok çabuk yerinden edebilirdi ancak bölgede İsrail’in güvenliği ile ilgili sorunların da çözülmesi gerekiyor. Bu güvenlik algısı Mübarek’in bu yoğun tepkiye rağmen direnmesine sebep oluyor. Bölgenin her yerinde yanan bu özgürlük ateşinin dağılmaması ve istenilenin dışına taşmaması için kontrollü bir bunalım stratejisi izleniyor. Yani bölge insanının en temel insanî beklentilerinden çıkan bu ateşi bile nasıl körüklemek gerektiğini düşünüyor küresel güçler.
Bölge halkının korkusu bir zamanlar Batı(l)’ın cesaretiydi. Bugün ise bölge halkının laneti, kini, öfkesi Batı(l)’nın gurur kaynağı, bir diktatörün yenilgisi ise yine Batı(l)’ın zaferi oluyor. Diktatörlere isyan etmek kolay değil elbet, ancak bu yapılan isyanların o diktatörleri oluşturanlar tarafından desteklenmesi daha manidardır. Her ne kadar ilk çıkan isyanlar karşısında şaşkınlıklarını gizleyemeseler bile Batılılar bu işten karlı çıkmanın yollarına bakıyorlar. Ortadaki bunalımı dikkatle izleyip kontrollü devam etmesinin gerekliliğine inandılar. Çünkü kontrollü yürütülen bunalım kısık ateşte yavaş yavaş pişen bir yemeğe benziyor. Ancak bu yemeğin lezzetini bölge halkı değil yine Batı(l) güçler alacaktır. Farklı bir tarzda bölge insanı için daha fazla kan, daha fazla gözyaşı, daha fazla acı olacak. Bunların tek çözüm noktası ise vahiy süzgecinden geçmiş bir dünyayı okuma biçimidir. Vahyi ve peygamberi bilenlerin olayların içinde bile olsa hem iç siyaseti hem dünyadaki gelişmeleri doğru okumaları, küresel güçlerin, kan emici sömürgenlerin hesaplarını anlamaları ve bu oyuna gelmeden vahyin ışığında hayata yön vermeleri gerekmektedir. Unutmayalım ki onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır ve Allah hesap görücülerin en güçlüsüdür vesselam.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *