Ağır hasarlı sömürgeleştirilmiş zihinlerle tarihe/siyasete müdahale edilemez, tarihsel gündem sorgulanamaz.
İslam toplumlarında yaşanan parçalanmalar, çözülmeler, bozulmalar, yabancılaşmalar; tarihsel düşünce/hareket/eylem üretme yeteneğimizi kaybetmemize neden oluyor. Toplumlarımız düşünce, fikir, kültür sorunlarıyla/hareketleriyle/oluşumlarıyla ilgilenmiyor, daha çok cemaat/tarikat/parti liderlerinin hamasi söylemleriyle ilgileniyor. Düşüncelerin, fikirlerin yerini kişiler alıyor.
Tarihin gidişatını, tarih içerisindeki bağımsız duruşumuz, tavrımız, kişiliğimiz, içtenlikli/sistematik çabalarımız ve eylemlerimiz belirler. Bugün, modern-seküler tarihin istediği yönde sürükleniyorsak eğer; bu aklımızın/fikrimizin/tefekkürümüzün, içtenliğimizin, çabalarımızın, yetersizliği yüzündendir. Varlığımızı, imkânlarımızı içtenlikle Allah’a (cc) İslam’a tahsis etmiş olsaydık, zamana-mekâna-tarihe müdahale liyakatine sahip olabilecektik.
Özne olma iradesini kaybettiğimiz için ne kendimizi, ne toplumu ne de hayatı değiştirebiliyoruz. İnsani bütünlüğü kaybettiğimiz, zihinsel/ruhsal olarak parçalandığımız ve seküler sınırlar içerisine hapsedildiğimiz için Allah’ın iradesini tarihe yansıtamıyoruz. Her türlü bencilliğin, keyfiliğin bencil ihtirasların, ucuz karşıtlıkların, milliyetçiliklerin mezhepçiliklerin, ahlaktan bağımsız özgürlük yaklaşımlarının normalleştiği bir dünyada medeniyet inşa’sından söz edemeyiz.
İslam toplumlarının bugün içerisinde bulunduğu utanç verici tablodan bir medeniyet perspektifi ve umudu çıkarılamaz. Günümüzde her hizipçi yaklaşım/oluşum ve ilişki biçimi medeniyet ufkunu kapatıyor, karartıyor. İslam toplumlarının dini/kültürel/tarihsel özelliklerini/niteliklerini dikkate almaksızın Batı’ya özgü referansları/yapıları kopyalamak kadar saçma bir tercih olamaz. Sekülerizmin din’in meşruiyetini ve otoritesini sarstığı günden bu yana, İslam’ın bütüncül içeriğini somutlaştırmayı başaramadık.
Tarihin merkezinde yer alabilecek bilgiye, bilince, iradeye, ahlak’a, ahlaki özneye sahip olamadığımız için pasif teslimiyetçilikleri meşrulaştırıyoruz. Pasif teslimiyetçiliklerin İslam’ın ruhuna aykırı olduğunu, Peygamber Efendimiz’in (sav) misyonu ile asla ilgisinin bulunmadığını hatırlamak istemiyoruz. Pasif teslimiyetçilikler yüzünden çok ciddi kırılmalar, telafisi mümkün olmayan hasarlar yaşıyoruz.
İslami Özgünlüklerden Uzaklaşıyoruz
Güç ve çıkar ilişkilerinin, reel politikin, İslami/insani/vicdani kaygılara geçit vermediği bir dünyada yaşıyoruz. Toplumlarımızda sosyal/toplumsal/siyasal bütünlüğü inşa edemediğimiz için emperyal-küresel kasırganın önünde sürüklenen çerçöp gibiyiz. Bu nedenledir ki bugün sosyal ve siyasal trajediler yaşıyoruz. Batı uygarlığının, modernitenin etki alanına girdiğimiz günden bu yana, İslami üretkenliğimizi kaybettik. Batı dünyasının İslam toplumlarıyla ilişkisi bir üst-alt ilişkisidir. Toplumlarımızın zihinsel/algısal/düşünsel/kültürel dünyaları ağır hasarlı dünyalardır.
Algısal/zihinsel dünyalarımız ağır hasarlı olduğu için “medenileştirme misyonu” maskesini hâlen kullanmaya devam eden, emperyalist Batı dünyası sömürgecilik yoluyla, oryantalizm yoluyla, misyonerlik yoluyla toplumlarımız şekillendirmeye devam edebiliyor. Toplumlarımız İslami yönde degil, seküler/liberal yönde bir değişim yaşıyor.
Müslümanların, kendi aralarında çözümlemeleri gereken, hayati sorunların çözümü konusunda, Suriye iç savaşı konusunda da görülebileceği üzere, emperyalist ülkelerin yardımlarına ihtiyaç duyuyor olmaları, müdahalelerini talep ediyor olmaları, toplumlarımızın, toplumlarımıza vaziyet eden politikaların nihai anlamda bir bilinç ve ahlaki çöküş yaşadığını gösterir. Resmi yalanlara dayalı olarak gerçekleştirilecek emperyalist girişimlere gönüllü olarak katılmak kadar büyük bir ahlaki yıkım olamaz. Müslümanlara hitap eden medya organlarının da emperyalist girişimleri onaylayan yayınları tarih boyunca unutulmayacak zihinsel bir iflasın yansıması olacaktır.
Ahlaki bir özne olmadığımız takdirde, hiçbir biçimde ahlaki bir eylem, duruş, tavır gerçekleştiremeyiz.
Ağır hasarlı sömürgeleştirilmiş zihinlerle tarihe/siyasete müdahale edilemez, tarihsel gündem sorgulanamaz.
Medeniyetlerin, kültürlerin yükseliş ve düşüşleriyle ilgili, kapsamlı, derinlikli, kuşatıcı, analizler/eleştiriler/çözümlemeler yapamadığımız için, bugün, modern-seküler-liberal uygarlık karşısında yaşamakta bulunduğumuz derin aczi aşamıyoruz. Taklit’i, öykünmeyi gelenek haline getiren toplumlar, kendi toplumlarının kaderi ile, sorunları ile, geleceği ile ilgilenmezler, kendilerini gerçekleştirebilecek bir bağımsızlık/mücadele bilincine sahip olamazlar.
İslam medeniyetinin/kültürünün etkisini/üretkenliğini ve özgürlüğünü kaybetmesi, İslami düşüncenin üretkenliğini, dinamizmini ve bütünlüğünü kaybetmesiyle birlikte başlamıştır. İslam medeniyetinin yeniden asli bütünlüğüne kavuşması, İslami düşüncenin yeniden asli bütünlüğüne ve üretkenliğine kavuşmasıyla mümkün olabilir. Etnik bölünmeleri meşrulaştırmak, mezhepçi bölünmeleri normalleştirmek, ortak insanlık ahlakını/bilincini yok etmek demektir. Bölünmeleri meşrulaştırmak, normalleştirmek evrensel kardeşlik ufkunu terk etmek demektir.
İktibas, Ekim 2013, sayı 418
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *