İktibas ve Ercüment Özkan kalabalıkların, yığınların, mistik çevrelerin duymak istemedikleri şeyleri gündeme getirdi. Rahatlatıcı değil, rahatsız edici yorumlar ve çözümlemeler yaptı bütün iktidar biçimlerine gerçekleri söylemeye çalıştı.
Geleneğin, göreneğin, mistisizmin, ulusçuluğun, mitolojinin, masal/menkıbe/ efsanelerin, toprağın/vatanın/bayrağın, tarih-in, coğrafyanın vb. din’e dönüştürüldüğü; din’in ise, gelenek ve göreneğe, muhafazakarlığa, konformizme, statükoculuğa, hoşgörü’ye indirgendiği bir toplumda/kültürde İktibas, din’i yani İslam’ı, kendi asli bağlamına, özgün ve temel bağlamına yeniden kazandırmak, kültür ve medeniyet mirasımızı/birikimimizi/algımızı, tarihsel birikimimizi Kur’an’ı Kerim’in ışığında yeniden tanımlamak üzere yola çıktı ve halen bu yolculuğu aynı yönde, aynı kararlılıkla sürdürüyor. İktibas bu yolculuğu sırasında etnik çıkarların, hizipçi/cemaatçi, mezhepçi çıkarların üzerine çıkarak, tevhidi bir dil’le İslam Ümmeti’nin bir bütünlük içerisinde ifadesi olmaya çalıştı. Mezheplerin din’in yerine geçtiği, İslam’ın şu ya da bu mezhebin tekeline alındığı, bir mezhepten hareketle İslam’ın yorumlandığı bir dönemde, İktibas bütün bu aşırı/temelsiz/sorunlu yaklaşımları reddederek, Kur’an’ı Kerim’in ufkuna/özüne/ ruhuna dayalı bir bilince öncülük etti.
Derin gelenekçi yaklaşımla/anlayışla, İktibas’ın temsil ettiği anlayış arasında çok güçlü karşıtlıklar olmasına rağmen, İktibas zihinsel bir cesaret örneği sergileyerek, bu karşıtlıklar etrafında okuyucularına bütüncül sorgulamalar yapma imkanı/zemini hazırladı. İktibas etkili bir tartışma zemini oluşturarak yeniden düşünmeyi, yeniden düşünmeye yardımcı olabilecek kavramsallaştırmaları başlattı, gelenekleri ve taklitçi alışkanlıkları mutlaklaştıran bir zihniyetle mücadele etti, yerleşik tekrarlara körü körüne bağlılığın yerine, eleştiri süzgecinden geçirilmiş bir gelenek anlayışını gündeme getirdi.
İktibas, arkaik folklorik değerleri kimi marazi/hastalıklı bağlılıkları din’in bir parçası sayan zihniyete karşı eleştirel bir tavır oluşturdu. Geçmişten devraldığımız kültürün eleştirel bir boyutu olmadığı için, geçmişten bizlere intikal eden her şeyi, her tür hurafe dahil, olduğu gibi kabul edebiliyoruz. Kendisini sorgulama ihtiyacı duymayan kültürler/cemaatler/topluluklar hiç bir yenilenmeyi ve dönüşümü gerçekleştiremiyor. Taşralı bir toplumun, taşralı bir kültürün, ufukları bütünüyle sınırlandıran taşralılığın mukaddeslerini tartışmaya açan İktibas, korkusuzca düşünmenin mümkün olabileceğini gösterdi. İktibas yoğun bir düşünce laboratuarı gibi düşünsel etkinlikler gerçekleştirdi, içerik bütünlüğü oluşturdu. İktibas’ın kurucusu merhum Ercüment Özkan muhalif duruşuyla, rüzgara karşı yürüyüşüyle, aykırı kişililiğiyle, statükocu/konformist/muhafazakar unsurları sürekli olarak rahatsız eden tavrıyla/tarzıyla yeni bir zihinsel hareketliliği başlattı.
İktibas ve Ercüment Özkan kalabalıkların, yığınların, mistik çevrelerin duymak istemedikleri şeyleri gündeme getirdi. Rahatlatıcı değil, rahatsız edici yorumlar ve çözümlemeler yaptı bütün iktidar biçimlerine gerçekleri söylemeye çalıştı. Zihinsel güçsüzlüğün, yetersizliğin, cesaretsizliğin yansıması olan konformist düşünceler, kitlelere koşullara katlanmayı telkin ederken alışkanlıklara dayalı bir düşünceyi savunurken, İktibas bir bilincin ürünü olan düşüncelerle yayın dünyasına farklı bir boyut kattı. Konformist tercihler sorumsuz tercihler olarak somutlaşırken, İktibas okuyucusuna sorumlu tercihlerde bulunmayı, düşünen özne konumuna yükselmeyi öğretmeye çalıştı.
Geleneksel din algısı, geleneksel cemaatler konformist nesneler yetiştiriyor. ”Hoşgörü” temelinde yapılandırılan cemaatler zayıfların yanında değil, güçlülerin yanında, mazlumların yanında değil, zalimlerin yanında yer alabiliyor. Bilindiği üzere hiç bir şekilde nesnelerden sorumluluk beklenemez, yalnızca kayıtsız şartsız itaat beklenir. Özne olmak demek, sorumlu olmak demektir. Hiç bir konformist soru sormaz, merak etmez, itiraz etmez, muhalefet etmez, araştırma ve düşünme ihtiyacı duymaz, yalnızca taklit eder, soru sorma yeteneğine sahip olmadığı içinde hiç bir şey öğrenemez. Bütün konformist yaklaşımlar yalnızca muhafazakarlıkları güçlendirir.
İktibas radikal yaklaşımları aracılığıyla, duygusal/manevi şantaj yaparak kitleleri etkileyen anlayışı teşhis ve teşhir etti. Din ve siyasetin organik bütünlüğünü savunan İktibas, İslami hizmeti/çabayı/sorumluluğu, varoluşsal bir kavga olarak algıladı. Bir Müslüman bir mücadele alanında değilse hiç bir yerde değildir. İktibas okuyucusuna bu kavrayışı kazandırmaya çalıştı. Hayat, dünya, tarih çok hızlı bir biçimde değişirken, bizim de Müslümanlar olarak düşüncelerimizi, konumumuzu, ilişki biçimlerimizi, tevhidi sınırlar ve hassasiyetler içerisinde kalarak yeniden gözden geçirmemiz gerekir. İleriye doğru düşünmenin yollarını bulmamız gerekir. Tarihsel etkiye sahip düşünceler, hareketler, çerçeveler, yapılar etrafında içerik üretmemiz icabeder. Bu bağlamda İktibas ailesinin/camiasının daha etkili bir yayın hayatı için iç eleştiri yapması gerektiğini düşünenlerdenim. Seküler-liberal zamanlardan, İslami zamanlara geçmek için, ahlaki/düşünsel/entelektüel/siyasal kayıtsızlıkları aşmak, ahlaki/düşünsel/entelektüel/siyasal sorumluluk alanına geçmek zorunludur. İçerisinde yaşadığımız zamanın küresel ilgileri, küresel gündemi, sorunları, kaygıları, beklentileri, ihtiyaçları doğrultusunda İslami yanıtlar, İslami sorgulamalar, çözümler, projeksiyonlar, ilişkiler ve muhalefet üretebilmek/geliştirebilmek için öncelikle zihinsel bir devrime ihtiyacımız vardır. İktibas zihinsel bir devrim sürecine katkıda bulunmak üzere yeni başlangıçlar yapabilir, yeni ufuklar açabilir, günümüz tarihine/dünyasına özgü nitelikli çözümlemeler hazırlayabilir, yeni süreçlerle ilgili olarak yeni perspektifler oluşturabilir. Günümüzde acımasız ve barbar bir tarihin neden olduğu büyük savrulmalar yaşıyoruz. Yalanlarla yönlendirilen bir çağ’da yaşıyoruz. Bu noktadan hareketle, İktibas tarihin içerisindeki pasif/edilgen konumumuzla yüzleşmeye cesaret eden bir dil/söylem oluşturabilir.
Yıllardır İktibas’ta düzenli olarak yazıyorum. Bu zaman zarfında İktibas okurlarıyla bir ilişki-etkileşim kurmayı başaramadım. Okuyucunun yazılarımla ilgili neler düşündüğünü bilmiyorum. Şimdiye kadar yazılarımla ilgili olarak olumlu ya da olumsuz tek bir değerlendirme bile alabilmiş değilim. Yankısız kalan, sessizlikle karşılanan, okuyucu üzerinde her hangi bir etki uyandırmadığı anlaşılan yazılar yazan her yazar bu durum karşısında yeni bir tercihte bulunma ihtiyacı duyabilir.
İktibas, Ocak 2011
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *