Şair Cevat Akkanat’ın, Mayıs ayı boyunca tuttuğu günlüklerinden bir demet…
Cevat Akkanat
1 Mayıs 2024
AYM keyfi yasağı iptal etse de siyasal iktidar süreci negatif yönetmekte ısrar ediyor. Taksim’e giden bütün yollar güvenlik güçleri tarafından tutuldu. Şaşılacak bir şey yok, Türkiye vasatı genellikle bu seviyesizlikte. Mevcut sosyolojiyi yansıtan bir fotoğraf olan biteni özetliyor.
2 Mayıs 2024
19. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali Ankara açılış programı vardı bugün. Doğan Taşdelen Kültür Merkezi’nde yapılacak olan açılış programı ve film gösterimi öncesinde Kuğulu Park’tan başlayan bir festival yürüyüşü yapılacaktı. Maalesef hem festival yürüyüşü hem de festivalin açılış filmi olan Kanun Hükmü açılışa dakikalar kala iktidar organları tarafından yasaklandı. Daha önce Antalya Altın Portakal Film Festivalinde gösterimi engellenen Kanun Hükmü, böylece ikinci kez sansüre uğramış oluyordu. Oysa pek çok sinemasever gibi ben de bu belgesel filmi izlemek için oradaydım. Olmadı. Bir filmden bu kadar niye korkulur? Çünkü yaptıkları KHK zulümleri ele alınıyor filmde.
Yürüyüşün engellenmesi, Kanun Hükmü’nün yasaklanması doğal olarak tepki çekti. Filmin yönetmeni Nejla Demirci’nin yanı sıra milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tepki gösterenler arasındaydı. Gergerlioğlu şunları söyledi: “85 milyona aylardır bu filmi izletmiyorlar. Niye? Bu zulmü yapanlar ‘bu film izlenmesin’ denildiği için. Tüm dünyada bu film izleniyor, utanmıyor musunuz? Türkiye’de bu zulmü yap, yüzbinlerce kişiye bu zulmü yap ondan sonra da filmin gösterilmesinin önüne geç. Tüm dünya bu zulmü görüyor sen istediğin kadar engel ol.”
Festivalin açılış konuşmasını yapan Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk de “Kollektif bir üretimin ürünü olan İşçi Filmleri Festivali hepimizin emeği ile 19 yıldır sahnelerde sansüre karşı mücadele ediyor. Tam da böylesi bir festival bugün sansürle karşılaştı. Kanun Hükmü filmini bu sefer de izlemek nasip olmadı ama hepimizin çıkaracağı bir ders var ki bu filmi bir şekilde izlemek zorundayız.” dedi.
Program öncesi ve sonrası, salonda yer alan siyasilerden bir kısmıyla Türkiye sosyolojisi üzerine görüş alışverişlerimiz oldu: Bülent Kaya, Birol Aydın, Ömer Faruk Gergerlioğlu bunlar arasındaydı…
3 Mayıs 2024
Bugün Oda Tiyatrosu’ndaydım. Patrick Süskind’in tek kişilik oyunu Kontrabas vardı sahnede. Metin Belgin’in yönetiminde Olcay Akın Kavuzlu’nun oynadığı oyun bir müzik aleti ve müzisyen üzerinden toplum, birey ve müzik bağlamlı farklı çıkarımlara kapı aralıyordu.
5 Mayıs 2024
M. Şeref Özsoy’un Kitap Hikâyeleri (Ötüken Yay., İst., 2023) kitabından “Balıkçı ile Martının Olağanüstü Maceraları” (s. 23-27) yazısını okurken yazarın tavsiyesi üzerine Ezginin Günlüğü’nün terennüm ettiği “Sarhoş Balık ile Topal Martı” şarkısını dinliyorum. Metin ve şarkı beni Sait Faik’in “Ermeni Balıkçı ile Topal Martı” hikâyesine de gönderiyor.
9 Mayıs 2024
Hümeyra şu kitabı okumuş olabilir mi: George Thomson’ın Marksizm ve Şiir’ini? Cevat Çapan’ın çevirdiği, Uğrak Kitabevi Yayınları’nca 1966’da basılan bu kitabı Mithatpaşa Caddesi’ndeki bir sahaftan alırken kapağın, ilk sayfanın ve beşinci sayfanın sağ üst köşelerine dolma kalemle ve aynı formatta yazılan “Hümeyra” ismine dikkat kesilmiştim. Bugün kitabı okurken “Hümeyra”nın, müzisyenliği ile meşhur olan, yanı sıra tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu olarak da önemli işlere imza atan Fatma Hümeyra Akbay olup olmayacağını düşündüm. İçine doğduğu aile ortamı, aldığı eğitimler, bulunduğu sosyal çevreler ve üretimlerine emek verdiği sanat eserleri dikkate alındığında elimdeki Marksizm ve Şiir nüshasının benden önceki okurunun o Hümeyra olduğu galip zannı bende hüküm sürüyor. Hele Karacaoğlan, Aşık Veysel, Aşık Talibi, Attila İlhan, Şevket Rado, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Refik Durbaş gibi soy şair ve yazarların eserlerini güfte olarak kullandığını düşünürsek zannımızın galibiyet oranı iyice artar diye düşünüyorum…
***
“Ayın Şiiri” yazılarına devam etseydim bu ay Nihat Ziyalan’ın Sözcükler dergisindeki (109. Sayı, s. 6) “Koğuş” şiirini tahlil ederdim. Haksız yere hapishanelerde tutulanlara ithaf edilen şiir, benim bir sanat eserinde en çok dikkat kesildiğim unsurlardan olan “zihniyet”e dair önemli veriler sunuyor. İşte birkaç dize:
“… havalandırmada
kol kola arkadaşım bir başka kola taşındı
tek başıma volta atıyorum”
11 Mayıs 2024
Son Gece Mahallesi’ni Küçük Tiyatro’da saat 15.00 seansında izledim. Pınar Gürbüzoğlu’nun yazdığı tek perdelik oyunu Ç. Umut Tanyolu yönetti. Z. Şirin Giobbi, Gökhan Kutum, Tansel Aytekin, Abdullah İndir, Sedat Keçeci, Berkay Veli ve Erdi Erciyas’ın oynadıkları oyunda “Karanlıkta kalan suç” teması üzerinden adalet kavramı sorgulandı. Bu arada yaşanan bireysel ve toplumsal trajediler sergilenmiş oldu.
12 Mayıs 2024
Fatin Hazinedar’ın metinleri hazine değerinde Sözcükler dergisinde. 109’uncu sayıdaki metinlerde Suna Korad, Yakup Cemil, Cemal Süreya ve Peyami Safa gibi isimlerle ilgili ilginç ayrıntıları okuyunca benimle aynı kanaati paylaşacağınızı düşünüyorum.
15 Mayıs 2024
Bugün sanal dünyada gezinirken “Sosyalbilimler Org”un youtube kanalında Hilmi Yavuz ile 21 Haziran 2017’de yapılan bir söyleşi çıktı karşıma. Hilmi Yavuz’a tecrit yoluyla “şair Hilmi Yavuz” hakkında sorular sorulup yanıtlar alınıyordu. Söz döndü dolaştı bir yerde müziğe geldi. Hilmi Yavuz’un belirttiğine göre “Şair Hilmi Yavuz” ile müziklere yönelik tutumumuz benzeşiyordu. Ayrıştığımız sadece bir nokta vardı: “Caz hariç!” kaydını düşüyorum buraya.
***
Uçan Süpürge Film Festivali çerçevesinde gösterimi yapılan Without Air (Nefes Alamıyorum) filmi için saat 16.30’da Tunalı Hilmi’de, Kült Kavaklıdere Sineması’ndayım. 2023 Macaristan yapımlı filmin yönetmeni Katalin Moldavai. Agnes Krasznahorkai, Skovran Tunde, Soma Sandor, Barno Bokor, Eszter Tompa, Zsolt Bolonyi, Aron Dimeny gibi oyuncuların rol aldığı filmde bir edebiyat öğretmeninin tutucu aile reisi ve statükocu eğitim kurumuyla olan mücadelesi ele alınıyor. Maalesef egemen yasakçı zihniyet özgür ruhu mağlup ediyor. Bilet firmasının filmle ilgili yorum sayfasına şu kaydı düştüm: “İdeal bir eğitimci nasıl olur sorusuna mükemmel bir yanıt. Tutucu, baskıcı, statükocu yaklaşımlara makul bir tepki. Görsel göstergeler ile tema uyumlu. Velhasıl tavsiye ediyorum nitelik peşinde olanlara.”
16 Mayıs 2024
Karlheinz Stockhausen’in müziği kalıpları, statükoları parçalayıp dağıtır. Müzikler arasında ayrım yapmam ama onun müziğinin ruhuma kendinden menkul bir genişlik verdiği de bir gerçek. Bugün Stockhausen’in “Helicopter Quartet”ini şu link üzerinden tekrar dinledim, izledim: https://youtu.be/7ykQFrL0X74?si=iTTQts2oQHmvyu0p
Bu arada Stockhausen’in müziğini caz müziği ile karşılaştırmak geçti içimden. Şunu dedim: Caz, her nesnenin ezgisini içerir; Stockhausen’in müziği bunun da ötesine geçer, nesneler ötesine evrilir… İkisinin ortak yanı her türden statükoyu yaka paça etmeleridir.
17 Mayıs 2024
Karabasanlarla geçen bir gece. Nefes almakta zorlanma. Bununla birlikte dünyada kalan sayılı insandan birisiyim. Ama herkes nefessizlikten ölecek. Az sayıda kalan canlılardan birisi olmak bir teselli ise de geliyor gelmekte olan. Bedenle birlikte zihin de can çekişiyor.
***
Fatih Terim bugün Panathinaikos’tan kovulmuş! “Neden bugün?” sorusunu sordum. İlgisi vardır yoktur bilemem, bugün Fatih Terim’in teknik direktörlüğünde Galatasaray’ın 17 Mayıs 2000’de UEFA kupasını aldığı günün yıldönümü.
GS’nin Arsenal’i penaltılar sonucu 4-1 yenip kupayı alarak Türkiye futbol tarihine adını yazdırdığı maçın kadrosunu da hatırlamak lazım gelir. Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı aldığı maçın ilk 11’inde şu isimler yer alıyordu: Taffarel, Capone, Popescu, Bülent Korkmaz, Ergün Penbe, Suat Kaya, Okan Buruk, Ümit Davala, Hagi, Arif Erdem, Hakan Şükür…
Panathinaikoslu yöneticilerin Terim’i gönderirken onun elde ettiği bu zafere link atıp atmadıklarını bilmiyoruz. Fakat sayelerinde hatırlamış olduk…
***
“Edebiyat ve Hastalık” başlıklı bir yazıya başladım bugün. Yaşadığım sağlık sorunu tetikledi bunu. Giriş paragraflarını LinkedIn hesabıma yükledim. Ve şunu söyledim: Ölüme bile yazarak gideceğiz!
***
Devlet Tiyatroları Etimesgut CKM Sahnesinde saat 20.00’de oynanacak olan Moliere’in Cimri’sine biletim var. Hastayım, gidebilmem mümkün değil. Bileti bir arkadaşıma hediye ediyorum.
18 Mayıs 2024
Şair Dediğin kitabı geldi elime, geceleyin uyku tutmayınca ve can havliyle kitaplığıma saldırdığımda. Salah Birsel denemecilik mektebinin bence yegâne temsilcisi olan Ali Çolak, “Yürümek Yazıya, Şiire İyi Gelir” başlıklı metniyle “şairane” bir yolculuk tasarlamış daha en başta. J.J. Rousseau, David Le Breton, Henry David Thoreau, Rimbaud, Kazancakis, Kant, Yahya Kemal, Tanpınar, Ahmet Haşim, Sait Faik, Salah Birsel yazıda yürüyüşleriyle yazara ve okura arkadaşlık eden yazarlar.
Bu metnin sonuna kitabı benden önce okuyan bir okurun (Son Bursa yolculuğumda bir sahaftan edindiğim bu kitabın ilk sayfasındaki şu kayıt o okuru ele veriyor: “Elifsu, 2013, Bursa”) altını çizerek ve kenarına “manyak!!” kaydını düşerek işaret ettiği satırları gecenin bir yarısı buraya çıkarıyorum: “Kazancakis, yürümekten öylesine zevk alıyordu ki, bu mutluluğu kendisine çok görüp ilginç bir önlem almıştı: ‘Floransa’da o kadar mutluydum ki böyle bir mutluluğun insanın haklarının ötesine geçtiğini düşündüm, dolayısıyla acı çekmenin bir yolunu bulmalıydım. Çok dar bir çift ayakkabı satın aldım. Sabahları giyiyordum bu ayakkabıları, öylesine acı veriyorlardı ki bana, yürüyemiyordum ve serçe gibi zıplıyordum. Her sabah, öğleye kadar mutsuzdum ama öğleden sonra, o ayakkabıları değiştirip yürümeye çıktığımda çok mutlu oluyordum! Son derece hafif bir yürüyüş oluyordu, uçuyordum.’”
Elifsu’nun derkenar eylediği kaydı okuyunca geceye bir kahkaha bıraktığımı da yazayım…
***
“Dilerim Tanrı’dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!”
Faruk Nafiz merhumun “Kıskanç” şiirindeki şiddetli bedduadan sonra ona yakın ve fakat sevimli bir şiirle karşılaştım karabasanlı gecenin bir yerinde. Yalın Gündüz, ki evveli ahiri benim cehaletim, bu şiiriyle fark ettim kendisini, “Beddua” ile çıkıverdi karşıma. “Beni unutama” diye başlayan metninde şu dizeleri pek can yakıcı buldum:
“… sana koşan saf bir gülüş belirir
terk ettiğin oyun parkında ansızın
yeniden karıncalar kıpırdasın karnında
bulunca rafında kitabımı bir sahafın
uykuların kaçsın gecenin bir yarısı!”
Hazır uykum kaçmışken karşıma çıkıvermesi bu şiirin, bir mütebessim ikram!
(“Mütebessim” dedim ama kederlendim.)
Bu arada Yalın Gündüz’ün geceme helecan katan şiiri nerede, merak etmişsinizdir. İsterseniz eğer Sadece Şiir dergisinin 16. Sayısı (Nisan-Haziran 2024) 14. sayfasında okuyabilirsiniz!
***
Saat 20.00’de DT Şinasi Sahnesi’nde oynanacak olan Oktay Arayıcı imzalı Rumuz Goncagül oyununa iki kişilik biletim var. Zatürre ağırlığını sürdürüyor. Oyuna gidebilecek arkadaşları arıyorum. Nihayet bir arkadaş bilet hediyemi kabul ediyor.
20 Mayıs 2024
Her koşulda zekâ ürünü edebi metinler üretebilen, kadirşinas bir kalp ve yürekli bir kaleme sahip olan Polat Onat ince bir iş daha çıkarmış: KentKitap tarafından yayımlanan Ünlü Yazarlarla İlgili Tuhaf Bilmeceler. Bu eserin 90. Sayfasında 639. Bilmece olarak bize de yer verilmiş: “Kanatları kirlenmemiş cevval şairimiz”…
Şiir, deneme, roman, çocuk edebiyatı alanlarında verdiği nitelikli ürünlerin yanı sıra Polat Onat’ın kültür, sanat ve edebiyat dünyasından devşirdiği başka ilginç eserleri de Bunlardan birisi olan Yazarlıkla İlgili En İyi 99 Film adlı kitap daima çalışma masamdadır. Bu kitap üzerinden izlemeye durduğum şair ve yazarlarla ilgili sayısız film var…
21 Mayıs 2024
Şair, akademisyen Cihan Oğuz’un 1994’te Promete dergisinde yayımlanan bir yazısı var: “Edebi suskunluk Kaç Yaşında?” Şu satırları oradan aktarıyorum: “Türkiye, neredeyse 10 yıldır bir acı tünelinden geçiyor. Öyle bir tünel ki, karanlık, puslu, uzun ve acımasız.”
“10 yıllık yakın tarihin şiirsel duyarlılığını, dramını hangi cesaret yakalayabildi?” “Sevgili şairler, edebiyatçılar, eleştirmenler, söyler misiniz lütfen, biz 10 yıldır uzayda mı yaşıyoruz?” “10 yıldır edebi bir suskunluğu yaşıyoruz. Korkakça ve güvensiz.”
Cihan Oğuz bir noktada sözü “faşizan şiddet” ile “entellektüel şiddet” bireşimine getiriyor. 30 yıl öncesi yazılan ve o tarihe göre son 10 yılın muhasebesini içeren metnin bugün Türkiye’de hâlâ tazeliğini koruması nedense ilginç gelmiyor bana.
22 Mayıs 2023
Faust‘ta çağları ve sınırları aşan göndermelere sıkça rastlarsınız. Bu, insanlık hallerini abidevî eserine nakşedebilen Goethe’nin başarısı kuşkusuz. Tabii, okur olarak da sizin okumalarınızın “keşfe” açıklık bakımından kaliteli olması lazım.
Şuraya geleceğim: Faust’un, “Sparta’da Menelaos’un Sarayı Önünde” geçen üçüncü perdesi “Truvalı esir kadınlarla birlikte Helen”in ve “Koro”nun diyaloglarını içerir. Ayrıntıya girmeden söyleyelim, bu bölümde kralın tasarladığı “birtakım uğursuzluklar” üzerinde durulur.
Metnin bir yerinde Helen’e, eşi kral Menelaos’un olası tutumlarına örnek olacak mahiyette, kendisini eskiden sevmiş olan Akhilleus ile ilgili bir haber getirilir. Bunun üzerine Helen “Ben bir put halinde o puta bağlandım.” der ve bayılır. Bilahare “Koro” söz alır ve şunları söyler: “Sus! Sus! Kötü bakışlı, şom ağızlı seni! Bu kadar iğrenç, tek dişli dudaklardan, böyle korkunç bir gırtlaktan iyi ne ne beklenebilir ki! Bence kötü niyetli, iyiliksever gibi görünen, koyun postu altında kurdun öfkesini taşıyan biri, üç başlı köpeğin ağzından çok daha korkunçtur.”
Buradaki “koyun postu altında kurdun öfkesini taşıyan biri” ve “Üç başlı köpek” (Mitolojik köpek “Kerberos”) ifadeleri bir hayli imgesel göndermeler sunmuyor mu bugünün Türkiye sosyolojisinde, benim gibi size de?
25 Mayıs 2023
Paul Eluard’ın Şiirler (Çev. Sait Maden, Yeni Ankara Yay., İst., 1976) kitabı uzun zamandır elimde. “Hiç” başlıklı mensur şiirden: “Adam bir kuş koyuyor masaya, kapatıyor pencere kapaklarını” (s. 38) Edip Cansaver’e “Masa da Masaymış Ha”yı ilham ettirmiş olabilir mi?
26 Mayıs 2024
Eryaman park ve sokaklarında dut tadı…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *