“Türkiye’de Sosyolojinin Hikayesi” 70 yaş üstü 21 sosyoloğun analizleriyle kayda alındı. Projeyi, Balkan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Lütfi Sunar ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın yürüttü.
Prof. Dr. Sunar ve Prof. Dr. Akın’ın proje yürütücüsü olduğu çalışmada Kadir Cangızbay, Ümit Meriç, İhsan Sezal, Ülgen Oskay, Bahattin Akşit, Korkut Tuna gibi Türk sosyolojisinin öncüleri, hayat hikayelerinden yola çıkarak, Türkiye’nin toplumsal dinamiklerini ve değişen yapısını anlattı.
Proje kapsamında ortaya çıkan içerikler hem matbu hem dijital kitap olarak hazırlanırken, YouTube kanalındaki videolarla da ilgililere sunuldu.
Prof. Dr. Lütfi Sunar, projeye ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, sosyoloji disiplinin Türkiye’deki gelişimini ortaya çıkartmak istediklerini söyledi.
Proje kapsamında görüşülen sosyologlara değinen Sunar, “1960’lardan sonra Türkiye’de sosyoloji yeniden bir kurumsallaşma dönemine giriyor. Yeni bölümler açılıyor, pek çok üniversitede sosyoloji çalışmaları başlıyor. Bu kuşak aslında bu çalışmaları başlatan, sürdüren, kurumsallaştıran isimlerden müteşekkil. Yaş sınırını biraz daha aşağıya çeksek çalışmaya daha fazla isim girebilirdi ama biz özellikle 1960’larda okumuş, 1970’lerde doktorasını yapmış isimlerle sınırlı tutmak istedik. Bir de bu isimler artık yaş itibarıyla kaydedilmesi gereken isimler. Bölümlerin ve çalışmaların oluşumunu bu isimlerden dinlemek bizim için çok kritikti.” diye konuştu.
Çalışmada sosyoloji tarihi kitaplarında anlatılmayan pek çok detayla karşılaştıklarını anlatan Sunar, şöyle konuştu:
“Yaşam hikayeleri açısından baktığımızda şunu söyleyebilirim, bu isimlerin önemli bir kısmı küçük memur çocukları. 1960’lı, 1970’li yıllarda Türkiye’de üniversiteye, hatta liseye erişimi düşündüğünüzde bu doğal bir şey. Daha seçkin, daha aristokratik ailelerden gelen isimler çok az. Onlar muhtemelen farklı bölümlere gidiyorlar, sosyolojiye gelmiyorlar o tarihlerde. Sosyoloji halk çocuklarının tercih ettiği bir disiplin olarak karşımıza çıkıyor. Bunu hocalarımızın eğitimlerinde, maceralarında izleyebiliyoruz ve bugün de halen daha öyle.”
Darbelerin etkisi
Prof. Dr. Sunar, sosyolojinin erken dönemde, diğer pek çok disiplinle kıyaslandığında kadınlara daha açık bir alan olduğunu, bu durumun da disipline farklı, özgün bir karakter kazandırdığını dile getirdi.
1960’lı yıllarda saha çalışmalarıyla ilerleyen sosyolojide, daha sonra Türkiye’de yaşanan sosyal ve siyasal değişimlerden dolayı kuramsal alanda yoğunlaşma gözlendiğini aktaran Sunar, bu değişimi şöyle değerlendirdi:
“Demek ki 1980 darbesi sosyolojiyi gerçek toplumsal meselelerle ilgilenmekten biraz uzaklaştırıyor. Bu da anlaşılabilir bir şey. Bir darbe ortamında, toplumsal sorunlarla ilgilenmek gerçekten çok güç. Ayrıca çok ciddi bir baskı var üniversite üzerinde. Bunun bir benzer etkisini 12 Mart darbesinde görüyoruz. O daha soft, daha yumuşak bir şekilde ama orada da görüyoruz. Dolayısıyla sosyolojinin toplumsal meselelerle ilgili olduğunu ama aslında dış siyasal koşulların biraz bunu baskılayarak uzaklaştırdığını görüyoruz. Bu bizim için yeni bir bilgiydi.”
Prof. Dr. Sunar, görüştükleri hocaların o dönemde hazırladıkları bazı tezlere, makalelere, projelere bugün erişilemediğinin altını çizerek, Türk sosyoloji tarihinin kayıt altına alınması, çalışmaların erişilebilir hale getirilmesi, tasnif edilmesi ve veri tabanlarının oluşturulmasının önemine dikkati çekti.
Çalışmanın Türk sosyolojisindeki bazı durumlara açıklık getirdiğini vurgulayan Sunar, “Hocalar her alandan tez yönetmişler, kendi yaptıkları çalışmaları derinleştirecek öğrenciler yetiştirememişler, ekolleşmeyi, sürekliliği oluşturamamışlar. Bu da bizim için bildiğimiz ama tekrardan, nedenleriyle doğruladığımız bir bilgi oldu. Bu çalışma hem hocalarımızın insani hikayelerine dokunmak hem de sosyolojinin yaşadığı kurumsal, araştırma ve birikimle ilgili zaafları, nedenleriyle müşahede etmek bakımından çok önemli bir alan açtı.” ifadelerini kullandı.
“Farklı görüşten hocalarımızla görüşmeye dikkat ettik”
Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın da 1960 ve 1970’lerin, Türkiye’nin ciddi anlamda toplumsal değişim yaşadığı, politik ayrılıkların ve çatışmaların ortaya çıktığı yıllar olduğunu belirtti.
Proje üzerinde iki yıl çalıştıklarını anlatan Akın, “Hem sağ hem sol, farklı görüşten hocalarımızla görüşmeye dikkat ettik. İnsanlar biyografilerini yaşarken sadece kendi hikayelerini yaşamıyorlar, toplumlarının tarihini, değişimini de yaşıyorlar. Biz onların biyografileriyle toplumsal değişiminin kesişimlerini yakalamaya çalıştık. Karşımızdaki çeşitlilik de bize tabii ki pek çok şey sundu.” dedi.
Türk sosyoloji tarihi ve Türk sosyologlarının kitaplarında yazılmayan pek çok şeye ulaştıklarını dile getiren Akın, görüştükleri sosyologlardan elde ettikleri veriler üzerinde tekrar çalışarak yeni sosyolojik analizler yapabileceklerini ifade etti.
Bir disiplinin tarihini yapma açısından farklı bir çalışmaya imza atmayı hedeflediklerini söyleyen Akın, “Türkiye’de sosyolojiyle alakalı pek çok oluşmuş ezberler var. Biz aynı zamanda bu ezberlerin peşine düşmüş olduk. Bunların bir kısmının doğru olmadığını gördük. Meselenin çok yönlülüğüyle alakalı puzzle parçalarını birleştirir gibi pek çok parçayı birleştirme imkanımız oldu. Daha çok bilgilendik, bize en büyük katkılarından biri bu.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Akın, projedeki motivasyonlarını şöyle ifade etti:
“Burada bir alan, disiplin varsa bu insanların emekleriyle o alan ve disiplin oluştu. Türkiye’de sosyolojinin oluşmasına bu insanların sadece hoca olarak ders vermekle değil, yaptıkları tezlerle, eserleriyle topyekun bir emekleri var. Bu emeğe saygı duymak ve ona vefa göstermek çok değerliydi.”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *