Prof. Sami Al-Arian’a göre, “Sosyal adalet değişim güçleri ısrarcı olur ve fedakarlıklara katlanmaya hazır olurlarsa, halkın önemli bir kısmının adil taleplerini benimseyeceği bir zaman gelecektir. Böylesine geniş bir kamuoyu eninde sonunda siyasi sınıf ve nihayetinde hukuk sistemi içinde politika değişikliğine dönüşecektir.”
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde halkla ilişkiler profesörü ve İslam Dünyası ve Küresel İlişkiler Merkezi’nin yöneticisi olan Sami Al-Arian, ABD üniversitelerinde devam eden öğrenci protestolarının şöyle değerlendirdi:
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) her zaman “özgür dünyanın” lideri ve demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve özgür basın, ifade ve toplanma özgürlüğü gibi liberal değerlerin savunucusu olmakla övünmüştür. Dahası, ABD Kongresi tarafından kabul edilen ve birbirini izleyen Amerikan yönetimleri tarafından uygulanan birçok yasa, insan hakları ihlalleri iddiaları nedeniyle Rusya, İran, Venezuela, Kuzey Kore ve Çin gibi birçok ülkeye yaptırım uyguluyor. Ancak ABD, İsrail’in onlarca yıldır devam eden acımasız askeri işgali altında acı çeken Filistinlilere yönelik ağır ihlallerini kasten görmezden geldi.
ABD 7 Ekim’den bu yana İsrail’i destekliyor
İsrail 200 günü aşkın bir süredir Gazze’de görmezden gelinmesi ya da meşrulaştırılması mümkün olmayan pek çok katliam ve zulüm gerçekleştirdi. İsrail’in küçük yerleşim bölgesine yönelik saldırılarında bugüne kadar 125 binden fazla kurban verildi. Bunların en az 45 bini öldürüldü ya da kayıp, yüzde 70’inden fazlası ise kadın ve çocuklardan oluşuyor. Ocak ayından bu yana, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin soykırım teşkil edebileceğini makul bulsa da ABD kamuoyunun önde gelen isimleri ve genel olarak siyaset kurumu, İsrail’in işlediği suçları hiçbir vicdan azabı duymadan ya da kurbanlara karşı gerçek bir empati göstermeden desteklemekte inatla ısrar etti.
Joe Biden yönetimi ve Kongre bu gerçekleri görmezden gelmeye devam ederek Siyonist rejime askeri, ekonomik ve siyasi desteklerinin kılıfını hazırladılar. ABD, savaşın başlamasından bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) 4 kez veto kullanarak ve birçok bölgesel aktöre siyasi baskı uygulayarak İsrail’in ölüm makinesini durdurmaya yönelik tüm uluslararası çabaları boşa çıkardı. Aslında ABD’nin İsrail’e sağladığı silahlar, silahların sivil nüfusa ve altyapıya karşı kasıtlı ve ayrım gözetmeksizin kullanılmasını ve Gazze’deki Filistinli sivil nüfusa boyun eğdirmek için açlığın bir araç olarak kullanılmasını yasaklayan kendi yasalarını doğrudan ihlal ediyor. Sonuç olarak Gazze tamamen yıkılmış ve yaşanmaz bir hale gelmiş durumda.
Amerikalı politikacılar İsrail’in savaş suçlarına, etnik temizliğine ve soykırımına yardım ve yataklık ederken, ABD kampüslerindeki öğrenciler bu gerçeği kabullenmeyi reddetti ve kontrolsüz İsrail çılgınlığını durdurmak için benzeri görülmemiş bir şekilde harekete geçti. ABD genelinde on binlerce öğrencinin katılımıyla yüzden fazla üniversite ve kolej, İsrail soykırımına son vermeye zorlama sözü vererek bu eylemlere ve politikalara karşı bir araya geldi.
ABD’li öğrencilerin Gazze için başlattığı protestoların kökleri tarihe dayanıyor
Yakın Amerikan tarihinde öğrenci aktivizminin kesinlikle emsalleri vardır. 1960’lardaki sivil haklar döneminde, tarihsel olarak siyahi kolejler öğrencilerin örgütlenmesinde ve kurumsal ırkçılıkla mücadele için toplulukların harekete geçirilmesinde önemli bir rol oynadı. Benzer şekilde, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Vietnam savaşına karşı çıkmak, yüzlerce ABD kampüsünde öğrenci aktivizmini çeken bir toparlanma nedeniydi. Tarihçiler, Mayıs 1970’te Kent State Üniversitesi’nde 4 öğrencinin hayatını kaybettiği ve 9 öğrencinin yaralandığı devlet onaylı şiddet olayının, halkın Vietnam savaşına karşı çıkmasında bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor.
1970’lerin ortalarından başlayarak 1980’ler boyunca ABD’deki kampüsler Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı mücadelede önemli bir rol oynadı. Apartheid rejiminden kar eden şirketlerden ayrılma ve Güney Afrika’ya yaptırım uygulanması çağrısında bulunan öğrencilerin öncülüğündeki kampanyalar meyvelerini vermeye başladı ve Columbia Üniversitesi ve Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi de dahil olmak üzere çok sayıda üniversite Güney Afrika’dan ayrılmaya başladı. 1988 yılına gelindiğinde 156 üniversite ve yüksekokul Apartheid rejimi ile herhangi bir ilişkisi olan şirket ve işletmelerden el çekti ve bu durum birkaç yıl sonra rejimin çökmesine yol açtı.
İsrail işgaline ve Gazze’ye yönelik askeri saldırıya karşı onlarca Amerikan üniversitesi ve kolejinde öğrencilerin yürüttüğü kampanya stratejisinin kökleri bu tarihe dayanıyor. ABD’de politika değişiklikleri ve toplumsal değişim genellikle iki farklı biçimde gerçekleşir ve bazen her iki yaklaşım da kesişir. Birincisi yukarıdan aşağıya doğrudur. Bu süreçte, yönetici elitler ve zengin sınıf, kurumları ve politika merkezleri aracılığıyla siyasi sınıfa kendi politika tercihlerini ve taleplerini benimsemeleri için baskı yapmaya başlar. Bunlar kanun haline geldikten sonra mahkemeler ve yürütme organı bunları uygularken, şirket medyası da kamuoyu rızası yaratmak için bunları halka satar.
Diğer yaklaşım ise aşağıdan yukarıya bir yaklaşımdır. Bu durumda politika ve sosyal değişim, statükoyu eleştiren ve yönetici sınıf ile derin devletin kabul etmek istemediği köklü değişim arayışında olan farklı bir grup insanla başlar. Öğrenci aktivistleri ve işçi hareketi bu kategoriye giriyor. Tipik olarak bu yaklaşımın kapsamlı talepleri, baskı yoğunlaştığında güçlü çıkar çevreleri tarafından tamamen göz ardı edilir ya da şiddetli bir dirençle karşılanır. Çoğu zaman acımasız devlet şiddetine başvurulabilir.
Ancak sosyal adalet değişim güçleri ısrarcı olur ve fedakarlıklara katlanmaya hazır olurlarsa, halkın önemli bir kısmının adil taleplerini benimseyeceği bir zaman gelecektir. Böylesine geniş bir kamuoyu eninde sonunda siyasi sınıf ve nihayetinde hukuk sistemi içinde politika değişikliğine dönüşecektir.
Siyonist elitler öğrenci aktivizminden korkuyor
Siyonist elitlerin ve Amerikan hegemonyasının savunucularının şu anda öğrenci aktivizminden korkmalarının nedeni, böyle bir hareketin genel kamuoyunu etkileme ve Filistinlilerin haklarını destekleme yönündeki tutumunu değiştirme potansiyeline sahip olmasıdır. Siyonist rejimi eleştirenleri antisemit olarak yaftalamak İsrailli çıkar grupları tarafından o kadar abartıldı ki artık ciddiye alınmıyor.
Geçtiğimiz birkaç hafta içinde ABD’nin dört bir yanındaki öğrencilerin gösterdiği cesaret ve kararlılık nefes kesiciydi. Düzinelerce kampüste yakalanan ivme korunur ve nihayetinde Filistin davasına ve daha geniş anlamda ABD’nin bölgedeki politikalarına yönelik kamuoyu tutumu değiştirilebilirse bu çoğunlukla, yaşadığımız yüzyılda görülen en kötü katliamlardan birine tanık olduktan sonra bir baharda ateşlenen öğrenci hareketi sayesinde olacaktır. Amerikalı kültürel antropolog Margaret Mead, “Düşünceli, kendini adamış küçük bir grup vatandaşın dünyayı değiştirebileceğinden asla şüphe etmeyin; aslında şimdiye kadar değiştiren tek şey budur” derken böyle bir sonucu öngörmüştü.
Mütercim: Hatice Karahan
[Sami Al-Arian, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde halkla ilişkiler profesörü ve İslam Dünyası ve Küresel İlişkiler Merkezi’nin yöneticisi]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *