Çin gözünü derin deniz araştırmalarına da dikti. BM’nin yetkili kurumunun verdiği madencilik lisanslarından beşini Çin aldı. Bu, bir ülkenin aldığı en fazla lisans olarak dikkat çekiyor. Hindistan’ın da iki lisansı var ve iki tane daha için başvuruda bulundu. Rusya’nın dört lisansı var ve bir lisansı da başka ülkelerle paylaşıyor.
BBC Çevre Muhabiri Navin Singh Khadka’nın haberi
Okyanus yüzeyinin binlerce metre altında, devasa maden yatakları bulunuyor. Bu madenlerin birçoğu, iklim değişikliğine karşı mücadelede dünyanın kritik olarak ihtiyaç duyduğu temiz enerji dönüşümü için kilit önemde. Denizin derinliklerindeki madenler aynı zamanda askeri teçhizat ve silah üretiminde de kullanılabilir nitelikte.
Henüz deniz tabanından maden çıkarılabilmiş değil. Ancak aralarında Çin, Hindistan ve Rusya’nın da bulunduğu ülkelerdeki özel şirketler ve devlet kurumları, buralardaki hakları güvence altına almak için yarış halinde.
Kuzey Pasifik Okyanusu’ndaki Clarion-Clipperton Bölgesi, Kuzey Atlantik Okyanusu’ndaki Orta Atlantik Sırtı, Hint Okyanusu ve Kuzeybatı Pasifik’teki bazı bölgeler için BM’ye bağlı Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi’ne (ISA) lisans başvurusu yapıldı.
ABD ise benzer bir araştırmayı kendisine ait sınırlar içinde yürütüyor. Bunun nedeni BM Deniz Hukuku Sözleşmesini onaylamamış olmaları.
Şu ana kadar ISA tarafından verilen 31 araştırma lisansından 17’si Hawaii ve Meksika arasındaki Clarion-Clipperton kırılma bölgesinde yer alıyor. Burada manganez, kobalt, nikel ve bakır açısından zengin, patates şeklindeki polimetalik yumrular aranıyor.
Lityum ve grafit dahil bu ve diğer madenler, elektrikli araçlarda, güneş panellerinde, rüzgar türbinlerinde ve enerji depolayan pillerde kullanılmaktadır.
Bu madenlere neden bu kadar talep var?
Derin deniz madenciliğine olan ilgi, temiz enerjiye bağlı yönelimle birlikte arttı. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, elektrikli araçlar, fosil yakıtla çalışan atalarına göre altı kat daha fazla minerale ihtiyaç duyuyor. Benzer şekilde açık deniz rüzgar tribünleri de elektrik üretmek için doğalgaz santrallerinden 12 kat daha fazla metal ve minerale ihtiyaç duyuyor.
Dünya Bankası, oluşan talebi karşılamak için, çıkarılan maden miktarının 2050 yılına kadar beş kat artması gerekeceğini öngörüyor.
Bu, rüzgar, güneş ve jeotermal enerji ile enerji depolama için gerekli, üç milyar tondan fazla mineral ve metal anlamına geliyor.
Derin deniz madenciliği yanlıları, geleneksel madenciliğin talebi karşılamayacağını savunuyor ve aşırı çıkarma nedeniyle maden kalitesinin düşüklüğüne işaret ediyor.
Ancak derin deniz madenciliği üzerinde de çevre eksenli tartışmalar var.
Şu anda az sayıda ülke, temiz enerjide kullanılan kritik madenlerin, karada üretimine hakim durumda bulunuyor. Lityum üretiminde Avustralya, bakırda ise Şili zirvede yer alıyor. Çin ağırlıklı olarak akıllı telefonlar ile bilgisayar gibi ileri teknoloji ürünlerinde kullanılan grafit ve nadir elementlere yöneldi. Kongo Cumhuriyeti, Endonezya ve Güney Afrika, kobalt, nikel, platin ve iridyum pazarlarındaki büyük oyuncular.
Çin’in derin denizlere dalışı
Çin aynı zamanda giderek artan şekilde, bu madenleri kendi sınırları dışında çıkarmaya yönelik adımlar atıyor. Bu da Pekin’in jeopolitik rakipleri arasında endişe yaratıyor. Çin gözünü derin deniz araştırmalarına da dikti.
BM’nin yetkili kurumunun verdiği madencilik lisanslarından beşini Çin aldı. Bu, bir ülkenin aldığı en fazla lisans olarak dikkat çekiyor.
Hindistan’ın da iki lisansı var ve iki tane daha için başvuruda bulundu. Rusya’nın dört lisansı var ve bir lisansı da başka ülkelerle paylaşıyor. Veri toplama şirketi Horizon Advisory’nin kurucu ortağı Nathan Picarsic, “Kritik minerallerin çıkarılması, işlenmesi ve kullanılmasına yönelimin, jeopolitik gerilimler ile enerji dönüşümü süreci ile hızlandığını” söylüyor.
Ancak asıl jeopolitik kaygı, Çin’in, tedarik zincirine daha girmeden önce bu madenleri işlemedeki payı üzerineydi. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’na göre Çin, şu anda rafine doğal grafit ve disprosyum tedarikinin %100’ünü, kobaltın %70’ini ve işlenmiş lityum ve manganezin neredeyse %60’ını kontrol ediyor. Ayrıca Pekin, bu değerli madenlerin işleme teknolojilerinin ihracatına yönelik de çeşitli yasaklar getirdi. Çin, bunun ülkenin ulusal güvenliğini ve çıkarlarını korumak için yapıldığını açıklıyor. Ülke, Aralık 2023 itibariyle elektrikli araçlarda, rüzgar türbinlerinde ve diğer bazı elektronik cihazlarda kullanılan nadir maden temelli mıknatısların üretim teknolojisinin ihracatını yasakladı.
ABD Enerji Bakanı Jennifer Granholm, Ağustos 2023’teki bir temiz enerji zirvesinde, “Piyasa gücünü siyasi kazanç için silah olarak kullanmaya istekli bir tedarikçiyle karşı karşıyayız” diyerek gerginliği gözler önüne serdi. Bundan iki ay önce ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komisyonu, Pentagon’a ülkenin derin deniz madenciliği ile bu madenleri işleme kapasitesini inceleme talimatı vermişti. Komisyon, Çin bu değerli madenleri çıkarma hakları konusundaki artan girişimlerine işaret ederek, ABD’nin kritik ve stratejik madenler konusunda dışa bağımlılığını azaltacak stratejik adımlar atması gerektiğini savunmuştu.
ABD, 2022 yılında, Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Almanya, Japonya, Kore Cumhuriyeti, İsveç, İngiltere ve Avrupa Komisyonu ile birlikte Maden Güvenliği Ortaklığı’nı başlattı. Bu kulübe sonrasında İtalya ve Hindistan da katıldı.
Okyanus madenciliğine yönelik uyarılar neler?
BM’nin yetki lisansı veren kurumu ISA, henüz düzenlemeler üzerinde çalıştığı için derin deniz madenciliği başlamış değil.
Bu arada bazı bilim insanları ve okyanusların güvenliği konusunda kampanya yürüten bazı örgütler, derin deniz madenciliğinin yaratabileceği ekolojik etkiler konusunda uyarıda bulunuyorlar. Kaliforniya Üniversitesi’nde oşinografi ve deniz ekolojisi alanında çalışan Profesör Lisa Levin, alanında seçkin bir isim olarak anılıyor. Levin’in şu uyarıyı yapıyor:
“ISA son düzenlemeleri muhtemelen gelecek yıl tamamlandığında, halen okyanusların derinliklerindeki biyoçeşitliliğin bu tür madencilikten nasıl etkilenebileceği konusunda bilgi eksikliklerimiz olacak.”
Aralarında Brezilya, Kanada, Kosta Rika, Finlandiya, İsviçre ve Vanuatu’nun da bulunduğu yaklaşık 20 ülke, derin deniz madenciliğinin, deniz ekosistemi üzerindeki potansiyel etkileri hakkında daha fazla araştırma yapılana kadar durdurulmasını istedi. Buna rağmen Norveç parlamentosu Ocak ayında Kuzey Kutbu bölgesindeki sularda araştırma yapılmasını onayladı.
Birçok ülke deniz tabanını büyük bir olanak olarak görüyor. ISA sekreterliği, üye ülkelerin, “yeşil enerjiye geçiş ve yeşil teknolojiler için derin deniz yatağı potansiyelinin giderek daha fazla farkına vardıklarını” açıklıyor.
Clarion-Clipperton bölgesinde araştırma yapan Kanadalı The Metals Company’den Gerard Baron, “nüfus bakımından dünyanın en büyük üç ülkesinin, mevcut jeopolitik durumda derin deniz kaynaklarının potansiyeline odaklanmasının deniz tabanı madenlerine olan ilgiye yeni bir ivme kazandırdığını” savunuyor.
Kampanyacılar ise ülkeler arasında kızışan rekabetin arkasında derin deniz madenciliği şirketleri olduğunu öne sürüyor.
Greenpeace’in ‘Derin deniz madenciliğini durdurun’ kampanyasının direktörü olan Louisa Casson şunları söylüyor:
“Jeopolitik gerilimleri körükleyerek ve tedarik zinciri kısıtlamalarından bahsederek, okyanusları maden çıkarmaya açmaları için hükümetlere lobi yapıyorlar. Korku tacirliği yapıyorlar.”
Madenciliğin deniz ekosistemlerine neler yapabileceği konusunda bilim camiasının “bilgi açığı”na ilişkin uyarılarına yanıt olarak ISA ise çevrecilerin bilgi eksikliği endişelerini dile getirmesi karşısında, uluslararası uzmanlarla birlikte çalışıldığı açıklamasını yapıyor. Kurum, bilgi eksikliği bulunduğuna yönelik olarak “bir fikir birliği yok” diyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *