Bir yandan ulus milliyetçiliğine yönelen Suudiler, bir yandan da Vehhabilikten kurtulurken, Mekke-Medine merkezli olarak İslam dünyasını etrafında konsolide etmeye çalışan yeni bir dini kimlik inşa edecek. Öte yandan, NEOM projesi sadece ekonomik dönüşümü değil dini bir mühendisliği de beraberinde getirecek.
Hilmi Demir / AA
21 Haziran 2017’de Prens Muhammed Bin Selman’ın veliaht prens olarak atanmasıyla Suudi Arabistan’da büyük bir sosyal ve ekonomik dönüşüm başladı. Bölgede petrole dayalı rant ekonomisinden çıkış arayan diğer ülkeler gibi Suudi Arabistan da bir süredir 2030 vizyonu etrafında şekillenen ve ekonomisini çeşitlendirmeye dayalı bir modernleşme yaşıyor. Bu modernleşme süreci 4 sacayağı üzerine şekilleniyor. Milliyetçiliğin yükselişi ve teknokrat kadroların yönetici elit pozisyonuna gelmesiyle şekillenen siyasal teknokrasi bu ayakların ilk ikisini oluşturuyor. Petrol sonrası ekonomiyi kalkınmacı bir modele dönüştürmeyi amaçlayan ekonomik dönüşüm, modernleşmenin 3. ayağı olarak karşımıza çıkıyor. Vehhabiliği sınırlayarak daha ılımlı bir dini yorum üzerinden şekillenen dini politik dönüşüm ise sacın 4. ayağı olarak yerini alıyor.
NEOM Projesi neleri içeriyor?
Muhammed Bin Selman ülkesini bölgeyle entegre olacak şekilde Mısır ve İsrail’in de içinde bulunduğu büyük bir jeopolitik güce dönüştürmeyi hedefliyor. Bu amaçla Kızıldeniz’in ucunda yapılan Suudi Arabistan’ın NEOM Projesi, Ürdün ve Mısır sınırında kurulacak olan bir ticaret ve yatırım merkezi olacak. Yüz ölçümü 26,5 bin kilometrekareye ulaşacak olan NEOM’un enerjisi sadece güneş ve rüzgarla tedarik edilecek. Bu yapay kent, robot sayısının insan sayısından fazla olacağı dünyanın ilk kenti olacak.
NEOM güneş enerjisi elde etmek için de kullanılacak. Aynı zamanda petrokimya, yenilenebilir enerji, ulaşım altyapısı, yapay zeka teknolojisi gibi alanlarda diğer ülkelerle işbirliği sağlayacak NEOM’da sağlık, tarım, güneş enerjisi ve robotik yapay zeka yatırımları yapılacak.
Suudi Arabistan’da dinle kurulan ilişki değişiyor
NEOM Projesi ile Diriyah Gate, Qiddiya ve Kızıldeniz gibi mega projeler krallıkta hem istihdam yaratacak, hem de krallığın ekonomisini çeşitlendirecek. Bu durum Suudi Arabistan’ın kalkınmacı milliyetçi bir ekonomik modele geçmesini sağlayacak. Bu projelerin sürdürülebilmesi için ister istemez Suudi Arabistan’da toplumsal bir değişim de zorunlu hale geliyor.
Oldukça genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan Suudi Arabistan nüfusunun yüzde 63’ü 30 yaşın altında. Özellikle Suudi kadınların da eğitim seviyesi oldukça yüksek. Bu projelerin bir parçası da bu genç ve kadın nüfusun istihdama katılması olacağından ülkede kadınlara yönelik bir dizi reform başlatıldı. Çünkü çalışma piyasasında daha yüksek katılım oranları, daha fazla beceri ve daha fazla esneklik gerektiriyor. Bu da eğitimli genç nüfusla kadınların istihdama katılmasını sağlamayı zorunlu kılıyor. Bu katılım ise sosyal ve kültürel yapıda katı dini kimlikler yerine daha esnek, modern birey merkezli ve milliyetçi bir kimlik inşası gerektiriyor. Yani krallıkta şehirler ve iktisadi düzen değişirken ona uygun olarak dini-sosyokültürel hayatın da değişmesi beklenen bir şeydi.
Bu açıdan bakıldığında, Suudi Arabistan modern bir ulus devlete doğru ilerlerken milliyetçiliği de yeniden keşfediyor diyebiliriz. Ancak elbette Suudi milliyetçiliğinin Batı milliyetçiliğinden farklı kendine has birtakım özellikleri olacaktır. Dinle kurulan ilişki de bu kendine has milliyetçiliğinin özelliklerinden en başta gelenidir.
Suudi Arabistan’da İslam ile Suud kimliği yani Araplık her zaman iç içe oldu. Krallık “Hadimü’l Haremeyn” yani İslam’ın koruyucusu olma pozisyonunu tarih boyunca ulus kimliğinin üstünde tuttu. Suudi Arabistan devletiyle Vehhabilik arasında kuruluş tarihinden itibaren var olan ilişki kendine özgü bir dini milliyetçilik biçimini doğurdu. Vehhabiliği kabul etmek, ulus aidiyetiyle eş anlamlı hale geldi ve bunu reddedenler dışlandı. Özellikle İran Devrimi ile dış düşmana karşı Suudi yöneticiler, halkın dindarlığı üzerine kurulu kolektif bir dini milliyetçilik inşa etti.
Fakat 11 Eylül sonrası faillerin büyük çoğunluğunun Suudi vatandaşı olmasıyla bu dini milliyetçilik ciddi bir sorgulamadan geçti. Ayrıca ekonomide girilen kriz, artan işsizlik, petrole bağımlı rantçı ekonomi karşısında değişimi zorunlu kılan mega projeler katı, dogmatik ve kadını dışlayan Vehhabi milliyetçiliğiyle daha fazla yol alınamayacağını gösterdi.
Dini milliyetçilikten ulus milliyetçiliğine
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman Vehhabi dini milliyetçilikten çıkışın ilk işaretini 2018’in mart ayında The Washington Post’daki bir mülakatında verdi. Prens, Vehhabiliğin artık devlet değil vakıflarca finanse edildiğini söyledi.
Son olarak, nesiller boyunca Suudi okul çocuklarına anlatılan, Diriye’de Muhammed Bin Suud ile Muhammed bin Abdülvehhab arasındaki anlaşmayla Suudi Devleti’nin kurulduğu hikayesi 22 Şubat 2022’de Kral Selman’ın imzaladığı bir kararnameyle geçersiz kılındı. Vehhabilik, bu kararnameyle krallık tarihinde ikincil bir role indirildi. Bu karardan sonra hükümdar, devletin kuruluş tarihini bu buluşma hikayesinden 17 yıl öncesine yani Diriye emirinin tahta çıktığı yıl olan 1727’ye taşıdı. Kral, Suudi milletini bu tahta çıkışın yıldönümü olan 22 Şubat’ı Kuruluş Günü’nü olarak kutlamaya davet etti. Böylece Suudi Arabistan’ın kurucu ideolojisi dini milliyetçilikten ulus milliyetçiliğine dönmüş oldu.
Suudi Arabistan Vehhabilikten kurtulurken muhtemelen Mekke-Medine merkezinde İslam dünyasını etrafında konsolide etmeye çalışan yeni bir dini kimlik inşa edecek. Mekke-Medine dışında daha modern bir Suudi Arabistan göreceğiz. Buna karşılık Mekke-Medine’de ise ruhani bir İslam merkezi oluşturulabilir. Anlaşılan o ki NEOM projesi sadece ekonomik dönüşümü değil dini bir mühendisliği de beraberinde getirecek.
[Prof. Dr. Hilmi Demir, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Ortadoğu ve Orta Asya Araştırma Enstitüsü Direktörü]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *