Meydanlarda Filistin davası ile ilgili samimiyetlerinin sorgulanmasına köpürenler, “İsrail’le ticaret Filistin’e ihanet” yazılı sıradan bir pankartın ekranlara yansımasını hazmedemiyorlar. Peki karanlıklarda bile söylenmesinden korkulan bu hakikatin, mahşerde gün gibi ortaya çıkacağını da mı bilmiyorlar?
“Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe suresi 19. ayet)
Peygamber öncesi Arabistan topraklarında, Kâbe’nin bakımı ve hacılara hizmet etme görevi sırasıyla kabileler arasında el değiştiriyordu. Hz. Peygamber’in dedelerinden Kusay zamanında (İslâm’dan yaklaşık 150 yıl önce) Kureyş’e geçen bu hizmetlerin sorumluluğunu üstlenmek onurlu bir görev sayıldığı gibi bir yandan da ekonomik faydalar sağlıyordu. Söz konusu ayette geçen Sikāye; hacılara içecek su temin etme görevini, imâre ise; Kâbe’nin bakım ve onarılması görevini ifade etmektedir.
Her ne kadar ayette sadece Mescidi haram özelinde bu iki hizmet biriminden söz edilmişse de, esasında kastedilen zorluk-kolaylık açısından iki amelin kıyaslandığını görüyoruz. Evrensel Kur’an yasaları gereği, Allah yolunda her türlü meşakkate dayanılarak yapılan ‘cihad’ ameli karşısında; ülkelerinde su dağıtımı, camii yapımı, fakirlere yemek dağıtılması, Kabe’nin tamir edilmesi, yol-kanalizayon-peyzaj işleri, -yok efendim- kaldırım taşının yenilenmesi, zemzem veya içme suyu şebekesinin yenilenmesi gibi vakayı âdiyeden sayılabilecek işlerin tabii ki bir tutulmayacağını Rabbimiz bilmemizi istemektedir. Sanki Yaradan, “Yapılan amellerinizi dergah-ı izzetimde eşit kabul edilmez ise, şaşırmayın!” diye kullarını uyarmakta, önceden haber vermektedir.
Bugünlerde işlerin sonu dönüp dolaşıp Gazze’ye vardığının sizler de farkındasınızdır. Bu ayette de “öğüt almamız” için yapılan hatırlatmaların da sonu Gazze’de yaşananlarla doğrudan ilgilidir. Konuya -ayette de belirtildiği üzere- hacılara su dağıtma görevinden ve imar işlerinden halen sorumlu Suud rejimi örneği ile girecek olursak, onların bu amelleri krallarını ateş çukurundan kurtarmaya yetmeyeceğini söyleyebiliriz. 7 Ekim günü, 75 yılı geçkin bir zamandır zulüm altında yaşamış onurlu bir halkın yeniden harladığı “Aksa Tufanı” isimli Filistin direnişinin 24. gününde, Suud yönetiminin bırakın destek olmayı Riyad’da müzik festivali düzenleyerek açıkça umarsız kalması mahşerde onlara ateş olarak yetecektir.
Henüz daha savaşın içinden yeni çıkmış fakir Yemen halkı açıkça İsrail, ABD ve İngiltere dahil kafirler ordusuna cihat ilan etmiş ve ticaretlerini kesada uğratıp Gazze’ye destek olmaya çalışırken, Husilerin attığı füzeler Siyonistlere zarar vermesin diye hava savunma sistemlerini aktif eden Suud yönetimini Müslümanlar belki unutacaktır ama Rabbimiz melekleri ile şahittir ve şüphesiz ‘O’ unutmaz…
Aynı Suudi Arabistan’a, her yıl umreye gitmekle övünen bizim zenginlerimiz, Gazze’ye yardım için gönderdiği bin iki bin doları göndermeden önce acaba kaç kez saymıştır? Mis kokulu ihramlarla 5 yıldızlı otellerde yapılan ‘Kâbe gezileri’nin Allah katında bütün günahların bağışlanmasına vesile olacağına inanmak ‘saflık’ olmaz mı?
Benzer şekilde, yaklaşık 32 bin Filistinlinin öldüğü ve 75 bininin yaralandığı günlerde, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman’ın, BM Genel Sekreteri Guterres ile telefon görüşmesinde, Gazze ve çevresinde barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik üstün ve meşakkatli(!) çabaları da Hamas mücahitlerinin Allah yolunda cihadı ile elbette bir değildir.
Yeryüzünde Allah’ın mescidlerini imar etme ve Müslümanlara belediyecilik hizmeti verme işi sadece Suud yönetiminin sahiplendiği bir iş de değildir. Türkiye başta olmak üzere, Müslümanların hayat sürdüğü tüm topraklarda durum bundan zerre misal farklı değildir. Örneğin, demokrasi tanrısının buyurduğu ve yaklaşmakta olan seçim bayramı öncesi Türkiye’de şehrin en ücra köşelerini, milyonlarca lira harcadıkları seçim görselleri ve bayrakları ile kirletmeyi ‘cihad’ sayanlar, bu paraları Gazze’ye silah/mühimmat olarak gönderilmesini gündeme bile getirmek istemiyorlar. Hatta ve hatta, meydanlarda Filistin davası ile ilgili samimiyetlerinin(!) sorgulanmasına köpürenler, “İsrail’le ticaret Filistin’e ihanet” yazılı sıradan bir pankartın ekranlara yansımasını hazmedemiyorlar. Peki karanlıklarda bile söylenmesinden korkulan bu hakikatin, mahşerde gün gibi ortaya çıkacağını da mı bilmiyorlar?
Tüm dünya medyasının izlediği bir oturumda, sahnedeki şovunun hakkını verip “One minute” diyenler, 15 yıl sonra bile bunun satışını yapmayı mücahitlik bellediler. Yetmedi; şehrin öteki tarafından koşarak gelip siyah arabalı adamların karşısına çıkan ve İsrail’le ticaretin ihanet olduğunu yüzlerine haykıranlar; (Siyonistlere duyulandan daha kızıl bir öfke ile) tartaklandı ve göz altına alındı. Adli kontrol şartı ile serbest bırakılıyorlardı bırakılmaya amma, her iki tarafında ahirette konuşacak şahitleri vardı artık.
Daha da saymak gerekirse Türkiye Diyanet İşleri Başkanı, hacılara su ve hurma dağıtmakla ünlenen Suud topraklarında düzenlenen “İslam Mezhepleri Arasında Köprüler Kurmak” konferansında; tevhit, adalet, merhamet ve uhuvvet dersi verip vahdetten bahsedebiliyordu.
Velhasılı; sadece kolayı ve bir kahve markasını boykot etmeye izin veren cambazlar, gemilerini yürüttü Gazze düşerken… Belediye seçimlerini kazanmaları halinde, Gazze’deki Müslümanların sevineceğini iddia edenlerin çığırtkanlığı, Allah yolunda ölen ve öldürülenlerin sesini boğsa da, Allah’ın vaadi haktı.
Müslümanların bütün bu mutlak kötülüklere şahit olduğu günlerde, Kâbe’de veya semt mahallesinde Enderun usulü kılınan teravih namazları ile Gazze’deki cenaze namazları arasında kim bilir kaç fersah fark olacaktı.
Rabbimiz inşallah affını ve mağfiretini üzerimizden esirgemez. Şüphesiz O’ndan gelecek her hayra muhtacız. Dua ile…
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *