Akkanat’ın şiirlerinde ses ve ritim paralel seyreder. Şiirleri dikkatli bir gözle okunduğunda, onun hem klasik şiire hem de modern şiire tamamıyla hâkim olduğu rahatlıkla görülür. Kısacası, gelenekle günümüz arasında son derece doğal bir köprü kurar.
1980’lerin ortalarında yazdığı Tan Tan Traska ve Kovgun İsa Türküsü kitaplarıyla 12 Eylül sonrası sosyal ve bireysel psikolojiye ve 90’larda kaleme aldığı Kara Oyun ve Nasılsınız? kitaplarıyla da bu yılların oligarşik karanlıkları karşısında direnen insanın tepkilerine ve halet-i ruhiyesine dair tanıklıklarını ortaya koyan Cevat Akkanat, son yılların psikososyolojisini Hasılı Memlekette, Şanlı Şarkı, Gülümse Kulübü, Post Ah, Kabuk, Lirik Paramparça gibi kitaplarıyla şiirleştirmişti. O Halde İsyan, bu son grup kitaplarla aynı duruşu sergiliyor. Bunu, adı geçen kitaplarda, şiirlerin altına konulan tarihlendirmelerden anlamak kolay. Fakat bundan daha önemli olan delilimiz, bu kitaplardaki şiirlerin ortak duyuşlar ve dokunuşlar barındırmalarıdır.
Cevat Akkanat’ın 17. şiir kitabı olan O Halde İsyan’da toplam olarak 46 tane şiir yer almaktadır. Kitapta yer alan şiirlerdeki kendini hemen ele vermeyen imgelerin çağrışımları üzerine ciddi kafa yorulduğunda, kitabın adının rahatlıkla Ohalde İsyan olarak da okunabileceğinin mümkün olduğu görülecektir. Şiirlerin geneline hâkim olan ironik dil ve muhalif duruş, şairin kıvrak dil kullanımı ve kelimeleri adeta şekilden şekle sokma becerisiyle birleştiğinde, ilk okunuşta çok basit bir şiir gibi görünen herhangi bir şiirin, çok derin felsefik çıkarımlar barındırdığı gözlerden kaçmayacaktır.
O Halde İsyan, Devlet Tiyatrosu ve Epik Sinema adlı iki bölümden oluşmaktadır. Şiirlerin çoğu ilk okunuşta her ne kadar bireysel sıkıntıların birer dışavurumu olarak görünse de, her bir şiirde toplumsal duyarlığın ön planda olduğu gözlemlenecektir. Çoğunlukla lirik söylemler içeren şiirler, ironik dilin avantajlarından yararlanarak kendiliğinden akan bir ritim ve sesle başarılı bir biçimde örtüşmektedir. Bu arada, kitapta yer alan şiirlerin 2017-2021 yılları arasında yazıldığını belirtmek istiyorum. O Halde İsyan’daki şiirler yüzeysel okunduğunda, ilk anda sanki bir çırpıda yazılmış gibi bir izlenim uyandırabilir okuyucuda. Burada şairin gözlem yeteneğinin derinliğine ve gözlem sonucunu şiire dönüştürmedeki ustalığına, onu yakından tanıyan biri olarak dikkat çekmek istiyorum. Genel olarak, çok kolay yazılmış izlenimi veren şiirler, aslında çok emek ve birikim barındıran şiirlerdir. Örneğin, Sakarya Caddesinde başlıklı şiiri bu anlamda ele alalım: “aşkınız kadar çocuklar / aklınız gitmeli ileri // yüreğinizin dansı / itmeli tetiği geri // adımlarınız yeri / göğü inletmeli // korkunun solsun bet benzi // kaplasın şarkınız / başkentleri // sesiniz sakarya’yı / yeniden gürletmeli // okuyalım ırmak gibi / cadde boyu bu şiiri” (sy: 62). Öncelikle, her şiiri içinizden değil de sesli olarak okumanızı öneririm. Bu şiir yüzeysel olarak okunduğunda, ilk anda, sanki çalakalem yazılmış gibi bir his verebilir size. Şimdi her kelimeyi sindire sindire gür bir sesle okuyalım. İki okuma arasındaki farkı yaşadınız değil mi?
Kısa Türkiye Tarihini bir de Akkanat’tan okumayı öneriyorum. Tekerrür Türkiye adlı şiiri olduğu gibi alıntılıyorum: “ne diyecekti orhan veli şiirinde ‘cımbızlı’ / ‘ne atom bombası/ne londra konferansı’ // istiklal savaşı neymiş ki yaşasın / istiklal mahkemesi daha kanlısı // ilk değil katakulli altmışların başında / mizaha beş çeker bebek köpek davası // yetmişleri yaşadık ağır aksak çocukluk / savdığımız bir bela 71 muhtırası // okumuş cahilleri asmalıydı darbe-gû / suratımıza indi bir sağdan bir soldan sopası // doksanları sormayın bin yıllık zulüm / el ele kırdığımız başörtüsü kotası // milenyumda türkiye yeni vesayet çağı / balyoz idi evveli yedik ‘bylok zokası’ // ne afrin tafrası ne soçi uzlaşması / ‘tarih’ demişti âkif: ‘hiç ibret alınsaydı’…” (sy:16).
O Halde İsyan’daki çoğu şiirin isimlerinin ilginçliğine ve çağrışımlarına dikkatinizi çekmek istiyorum: Uhur Nıklah (tersinden okuyalım: Halkın Ruhu), Kızlarda Özel Hareket Olma Sevdası, Ysjhfhxuldu Geçidi, Vigilanteler Komitesini Tahkir, Ayyuk Gazeli, Adalet Sarayı Beton Bariyerinde Oturan Kıza Şiir, Şair Zibidi, Statüko Şairleri İçin Negatif, Marc Augé’nin Bileşik Figürü, Kral K/Öle, Wonderland ve Zor Zar… gibi şiir başlıklarının, okuyucusuna, kitaptaki şiirlerin içerikleri hakkında biraz fikir verebilir kanaatini taşıyorum.
Akkanat’ın sadece bu kitaptaki şiirleri değil, daha önce yayımlanmış kitaplarındaki şiirleri okunduğunda, çoğu okuyucu kendisinin kelime dağarcığının ne kadar kısır olduğunun farkına varacaktır. Örneğin, tehzil kelimesinin anlamını, bırakın okuyucuyu, çoğu şair bile bilmiyor olabilir. Burada, Akkanat’ın Tehzil başlıklı şiirinden söz etmek istiyorum. Dilimize Arapçadan geçmiş olan tehzil kelimesi, hezel sözcüğünden türetilmiştir. Hezel, şaka ve nükte anlamına gelirken, tehzil, alay etmek demektir. Hezl, aynı zamanda bir nazire türüdür. Gazel ya da kaside türündeki bir şiirin başka bir şair tarafından mizahi bir şekilde yeniden yazılmasına tehzil denir. Asıl adı Alâeddin Ali olup, Sâbit mahlaslı şaire ait olan, “Şeb-i Yeldâyı müneccimle muvakkıt ne bilir / Mübtelâyı gâma sor kim geceler kaç vakit” (Yılın en uzun gecesinin hangi gece olduğunu müneccimler ile takvim düzenleyenler bilemezler / Onun hangi gece olduğunu ancak gama tutulmuş olan bilir) beytinden hareketle günümüzün çıkar ve şov peşindeki şairlerine ironik bir göndermede bulunur: “öyle körüklediler ki karanlığı bu ara / şeb-i yeldayı şölene çevirdi şuara / müneccimle muvakkıt şaşırdı: Nedir / müptela-yı gama bunca maskara?” (sy: 56).
Akkanat’ın şiirlerinde ses ve ritim paralel seyreder. Şiirleri dikkatli bir gözle okunduğunda, onun hem klasik şiire hem de modern şiire tamamıyla hâkim olduğu rahatlıkla görülür. Kısacası, gelenekle günümüz arasında son derece doğal bir köprü kurar. Bunu yaparken de yaşadığı zamanın, şehrin, ülkenin tanığı olarak, içinde bulunduğumuz sistemin olumlu ve olumsuz yanlarının topluma yansımasındaki sıkıntıları, acıları ve sevinçleri çoğunlukla ironik ve cesur bir dille şiirlerinde seslendirir. Şairin, Arazi adlı şiirini alıntılayarak yazımı sonlandırıyorum: “toplama kampı ülkesi / askeri mezarlıklar geometrisi / hazır ol’da duran mezar taşları silsilesi / güdük ve hileli geçmiş zaman nostaljisi / istikbali olmayan gelecekler gecesi / hükmü kalmamış facia mevzisi / mağrur şairlerin kötü şeysi / hayal gücü ve söylencesi / dağılır bir gün elbet sisi” (sy: 59).
[ O Halde İsyan, Cevat Akkanat, 64 sayfa, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 2023, İstanbul ]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *