İsrail sorunu: ABD, İran ve Türkiye’nin mesajları nasıl yankılanıyor?

İsrail sorunu: ABD, İran ve Türkiye’nin mesajları nasıl yankılanıyor?

Sahadaki gerçeklik, siyonist rejim ile Hamas arasında, rehinelerle ilgili durum dışında bir barış ya da ateşkes görüşmesinin uzak olduğunu gösterirken ABD (Beyaz Saray), İran ve Türkiye’nin açıklamaları batıda nasıl yankılanıyor?

Voa Türkçe’den Dilge Timoçin’in haberi

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalar hafta sonundan bu yana devam ediyor. Can kayıpları iki tarafta da 1000’i geçti. İsrail savaş kabinesi kurarken, ABD de sadece bölgedeki dengeler açısından değil Hamas saldırısında ölen ya da kaçırılan vatandaşları nedeniyle gelişmeleri yakından izliyor.

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile en az üç defa görüştü. Üçüncü görüşmeden kısa bir sonra da Beyaz Saray’da kameraların karşısına geçti ve sert bir konuşma yaptı. Bugün de Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail Gazze’de kara harekatına hazırlanırken ABD’nin desteğini göstermek için İsrail’e gitti.

ABD’nin uçak ve savaş gemileri Doğu Akdeniz’e vardı. İsrail, ABD askeri teçhizat ve silahlarını taşıyan ilk uçağın da İsrail’e indiğini açıkladı. Türkiye ise İsrail ve ABD’nin askeri varlığına tepki gösterdi.

“Amerika’nın uçak gemisinin İsrail’de ne işi var? Ne yapmaya geliyor? Orada bütün Gazze’yi, etrafını vurarak, indirerek çok ciddi katliamlara adım atacak” diyen Erdoğan, İsrail’inse “bir devlet gibi değil, örgüt gibi davranması halinde örgüt gibi muamele göreceğini” söyledi.

Tüm bu açıklamalar ve gelişmeler sırasında yanıtlanmayı bekleyen başka sorular da var. İran’ın Hamas saldırısında rolü olup olmadığı ve Hamas’ın İsrail savunmasını atlatarak nasıl böyle kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdiği bunlardan bazıları. VOA Türkçe, bu sorulara yanıt aradı.

Biden’ın kameralar önünde İsrail’e destek açıklaması ne anlama geliyor?

ABD Başkanı Joe Biden, Salı günü öğleden sonra yaptığı konuşmada belirsizliğe yer bırakmadı: Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısını “saf, katıksız şeytanlık”, “ayrım gözetmeyen şer” eylemi olarak niteledi ve bunu “IŞİD’in en kötü saldırıları” ile eş tuttu.

ABD’nin bölgedeki askeri varlığını arttırmaya hazır olduğunu belirten Başkan Biden, 10 dakikalık konuşmasında, İsrail kelimesini 20’den fazla kez kullanırken, Filistinliler’den sadece iki defa bahsetti; “Hamas, Filistin halkının haysiyet ve kendi kaderini tayin hakkını savunmuyor. Amacı İsrail devletinin yok edilmesi ve Yahudi halkının öldürülmesi. Filistinli sivilleri canlı kalkan olarak kullanıyor” dedi.

London School of Economics (LSE) Üniversitesi’nin Avrupa Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olarak görev yapan Selin Nasi’ye göre, Filistinlilerin acılarından hiç bahsetmemesi, Biden’ın konuşmasındaki eksik unsurlardan biriydi zira her iki tarafta da kayıplar var. “Barış görüşmeleri hakkında da tek kelime etmedi. ABD öncülüğündeki barış görüşmelerinin en son 2014 yılında yapıldığını biliyoruz. Ve Başkan Biden o dönemde Başkan Obama’nın başkan yardımcısıydı” diyen Nasi, Obama dönemi ile önemli bir farklılığa dikkat çekti.

Biden yönetiminin İsrail politikasının pratikte selefi Donald Trump ve yönetiminden pek de farklı olmadığının da altını çizen Selin Nasi, “Başkan Trump daha İsrail yanlısı bir politika izledi. ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı; İsrail’in Golan Tepeleri’ni ilhakını onayladı ve Kudüs’teki konsolosluğunu kapattı. Başkan Biden ise Filistinliler ve İsrailliler arasında iki devletli bir çözümden yana olduğuna dair Filistinlileri ikna etmeye çalışmak gibi retorik düzey dışında, selefinin politikalarını tersine çevirmek için pek bir şey yapmadı. Bana öyle geliyor ki Biden, Filistinliler ve İsrailliler arasında bir barış anlaşmasından ziyade Suudi Arabistan ve İsrail arasında bir anlaşmaya varılmasıyla ilgileniyor” dedi.

Selin Nasi, Biden’in konuşmasının ABD iç politikası açısından 2024 başkanlık seçimleri ile ilgisine de dikkat çekti. Rakibi eski Başkan Donald Trump’ın Biden yönetiminin İran politikasının nasıl başarısız olduğu hakkında mesajlar paylaştığını hatırlatan Nasi, “Başkan Biden belki de bunu telafi etmek ya da parti tabanını ABD’nin İsrail’in güvenliğine gerçekten bağlı olduğuna ikna etmek için böylesine güçlü bir konuşma yaptı” diye konuştu.

Bazı uzmanlara göre Biden’ın konuşması, Harry Truman’ın 1948’de Yahudi devletini tanımasından bu yana görevdeki bir ABD başkanının İsrail’e yönelik belki de en güçlü destek açıklamasıydı.

Konuşmayı VOA Türkçe’ye değerlendiren Selin Nasi de bu görüşe katılanlardan. Uluslararası ilişkiler uzmanı Nasi, çok duygusal ve çok güçlü olarak tanımladığı konuşmada Başkan Biden’ın Hamas’ın saldırısını “katıksız bir şer eylemi” olarak tanımlama biçiminin ABD Başkanı George W. Bush’un güvenlik doktrinini hatırlattığını söyledi.

“Bu doktrinde Bush, şer ekseninden söz ediyordu” diyen Nasi, Biden’in konuşmasının İsrailliler’e “arkanızdayız” mesajı olduğu kadar, İran’a ve bölgedeki vekillerine mesaj olduğunu söyledi.

Hamas’ın saldırısında İran’ın parmağı var mı?

Saldırıların ilk gününden bu yana, İran’ın Hamas’ın planlamasında rol alıp almadığı en çok konuşulan konulardan biri. Hamas sözcüsü Gazi Hamad, İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye yaptığı açıklamada Hamas’ın operasyon için İran’dan doğrudan destek aldığını söyledi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ise saldırının arkasında olmadıklarını açıkladı. Ancak Tahran, doğrudan Hamas’ın saldırını yönetmemiş olsa da örgüte yıllardır verdiği gizlemiyor.

Biden yönetimi ve İsrail hükümeti de İran’ın “suç ortaklığı” olsa da Hamas’ın bu saldırısını yönettiğine ya da arkasında olduğuna dair bir kanıt görmediklerini söylüyor.

İran’ın olası dahiliyeti ile ilgili en ciddi iddia ise Wall Street Journal gazetesinden geldi. Gazetenin Hamas ve Hizbullah’ın üst düzey üyelerine dayandırdığı haberine göre İranlı güvenlik yetkilileri, Hamas’ın saldırıyı planlamasına yardımcı oldu ve geçen hafta Pazartesi günü Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yapılan bir toplantıda saldırıyı onayladı. İran Devrim Muhafızları da Ağustos ayından bu yana Hamas’la birlikte çalışarak çok yönlü hava, kara ve deniz saldırısını planladı.

Washington’da birçok uzman ve eski yönetim yetkilisi de kanıt sunmasalar da bu saldırının İransız gerçekleşemeyeceğini söylüyor. Zira Hamas’ın bu saldırıdaki taktikleri, İran’ın yöntemlerine benziyor.

Ancak bu görüşe katılmayanlar da var. Eski ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ve Ortadoğu politikaları uzmanı Aaron David Miller, saldırının Tahran’ın Hamas’ı uzaktan kumanda ile yönetmesi sayesinde olduğu fikrine henüz inanmadığını söylüyor.

Miller, İran Devrim Muhafızları taktikler önermiş ve silah tedarik etmiş olsa bile, Hamas’ın Tahran’ı karanlıkta bırakmış olabileceği görüşünde.

VOA Türkçe’nin de katıldığı etkinlikte konuşan Miller, Hamas’ın bu operasyonu ve ne planladıklarını bilenleri kısıtlaması gerekiyordu. Özellikle Amerikan istihbaratının, İsrail istihbaratının kendi kaynakları ve kendi izleme kapasiteleri olduğu gerçeği göz önüne alındığında, İranlıları bu karışıma eklemek bu sürece birçok başka insanı dahil ederek, çemberi istihbarat sızmasına yol açmak demek” dedi.

İsrail güvenlik güçleri, Hamas’ın saldırısını engellemede nasıl başarısız oldu?

Hamas’ın 20’den fazla İsrail kasabasına ve ordu üssüne sızabilmesi, İsrail’in savunmasının son 50 yıldaki en büyük ihlali kabul ediliyor. Saldırının Yahudi Şabatı ve Simha Tora bayramında gerçekleşmesi de İsraillliler’in güvenlik duygusunu ve psikolojisini parçaladı.

İsrail ordusunun ve istihbaratının kapasitesi en fazla sorgulanan alan. Son aylarda İsrail ordusunun odak noktasının Batı Şeria olması, İsrail polisinin Mescid-i Aksa çevresindeki gerilimlerle meşgul olması, içerideki siyasi çekişmeler gibi çok fazla neden gündemde.

Aaron David Miller da yaşananları İsrail adına istihbarat başarısızlığı kadar operasyonel de bir başarısızlık olarak görüyor.

Zira İsrail sınır gözetleme sistemi neredeyse tamamen kameralara, sensörlere ve uzaktan kumanda edilen makineli tüfeklere dayanıyor ve Miller’a göre İsrailliler teknik istihbarata çok fazla önem verirken insan istihbaratını geri planda bırakması sorundu.

İsraillilerin, Hamas’ın yeteneklerini, güdülerini ve niyetlerini tamamen yanlış değerlendirdiğini söyleyen Miller, 1973’teki Yom Kippur Savaşı’na atıfta bulunarak, “Bence bu, Golda Meir hükümetinin 73’te yaptığı gibi, düşmanlarının, hasımlarının potansiyelini ve kararlılığını hayal edememek ve hafife almaktı. Operasyonel açıdan bakıldığında, Gazze’de neden bu kadar az İsraillinin görev yaptığını anlamak için ciddi bir açıklama yapmak gerekecek. Yahudi bayramıydı. Gazze’den kuzey sınırına konuşlanmalardan söz ediliyordu. Belli ki İsrailliler Batı Şeria’ya odaklanmıştı. Sınırda belli bir kayıtsızlığı kabullenmişlerdi ve bence Hamas sınır hattında gösteriler başlamadan önceki haftalarda ev ödevlerini yapmıştı. Zafiyet noktalarını belirlemek için keşif yaptıkları açıktı” ifadelerini kullandı.

Diplomatik görüşmeler olası mı ve Türkiye rol oynayabilir mi?

Sahadaki gerçeklik, İsrail ile Hamas arasında, rehinelerle ilgili durum dışında bir barış ya da ateşkes görüşmesinin uzak olduğunu gösteriyor.

London School of Economics’ten Selin Nasi’ye göre Filistin siyasetindeki siyasi istikrarsızlık ve İsrail siyasetinin aşırı sağa kayması, barış görüşmelerini yürütmek, İsrailliler ve Filistinliler arasında müzakereler yürütmek için çok uygun bir ortam sağlamıyor.

“ABD’nin liderliği olmadan İsraillileri ve Filistinlileri müzakere masasına dönmeye ikna etmek mümkün değil” diyen Nasi, “İsrailli yetkililerin diplomatik müzakereler için henüz erken olduğunu belirttiklerini duyduk. Ancak perde arkasında, askeri operasyona paralel olarak yürütülen diplomatik bir süreç olduğuna inanıyorum. Hamas tarafından rehin alınan İsraillilerin güvenli bir şekilde ülkeye dönmelerini sağlamak, İsrail için çok hassas bir konu. Bu bağlamda Mısır ve Katar, rehinelerin takası için bir çözüme aracılık etmek üzere diplomatik girişimlerde bulunmuşlardır” yorumunda bulundu.

İsrail Türkiye’nin arabuluculuğunu kabul eder mi?

Selin Nasi’ye göre Türkiye’nin arabuluculuk çabalarının başarısı İsrail’in Türkiye’yi güvenilir bir müttefik olarak görüp görmemesine bağlı; zira Ankara’nın Hamas ile sıcak ilişkileri burada bir engel teşkil ediyor.

Nasi, “2010 yılında İsrail’in Mavi Marmara Filosu’na saldırmasıyla başlayan ve Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin kopmasına neden olan olaylardan bu yana, bazı kısa süreli normalleşme dönemlerine rağmen, iki ülke arasındaki güven kırılmış durumda ve biz hala bu karşılıklı güveni yeniden inşa etme aşamasındayız. İsrail Cumhurbaşkanı’nın 2022’de Türkiye’yi ziyaret etmiş olması nedeniyle ikili ilişkiler olumlu bir seyir izlese de, iki ülke arasındaki çitlerin tamamen onarılması için hala zamana ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum” dedi.

İsrail’in Ankara Büyükelçisi Irit Lillian’ın saldırıların hemen ardından Türkiye’nin Hamas üyelerine barınak sağlamaması gerektiğini söylediğine de dikkat çeken Nasi, “Büyükelçi Lillian’ın sözlerini İsrail’in Türkiye’den Hamas ile ilişkilerini yeniden düzenlemesi konusunda daha fazlasını beklediği şeklinde yorumladım. Şu anda Ankara, İsrail’in aksine Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmüyor ve İstanbul’da Ankara’nın sadece siyasi faaliyetlerle ilgilendiği konusunda ısrar ettiği bir Hamas ofisi var. Ancak İsrail, Hamas’ın bu ofisi İsrail’e karşı saldırılar düzenlemek için kullandığını iddia ediyor. Dolayısıyla Ankara’nın bu konuda ne tür adımlar atmaya istekli olduğu çok önemli” diye konuştu.

Şu ana kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hamas ve İsrail arasında devam eden savaşa değinirken son derece dengeli ve uzlaştırıcı bir ton kullandığını ve her iki tarafın da kayıplarını ve mağduriyetlerini gidermeye çalıştığını söyleyen Nasi, “Ancak bu savaşın uzun süreceği aşikar ve çatışmalar devam ederse Ankara’nın böyle dengeli bir tutum sergilemesi daha da zorlaşacak” öngörüsünde bulundu.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *