Türkiye’nin demokrasi tarihinin dönüm noktalarından 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 43 yıl geçmesine rağmen geride bıraktığı acılar ilk günkü tazeliğini koruyor. Öte yandan darbenin liderleri Evren ve Şahinkaya’nın mal varlıklarına el konulması ve sanıkların rütbelerinin geri alınmasına “yer olmadığına” hükmedildi.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, idam, kötü muamele, insan hakları ihlalleriyle anılan 12 Eylül’e giden sürecin hazırlıkları yaklaşık 4 ay sürdü.
Kod adı “Bayrak Harekatı” olarak belirlenen darbe planının uygulanması için ordu komutanlarına 11 Temmuz 1980 günü saat 04.00’te harekete geçilmesi emri verildi.
Ancak Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki hükümetin 2 Temmuz’da güvenoyu almasıyla darbeciler bu planı erteledi. Tarihler 12 Eylül’ü gösterdiğinde, Türkiye demokrasisine darbe vuracak plan, sabaha karşı uygulandı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan darbeci Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı.
1960 darbesinden sonra getirilen 1961 anayasasını kaldıran darbeciler, ardından TBMM’yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine hız verdi.
Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki dernekleri kapattı.
Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş’i ise Uzunada’ya sürgüne göndererek siyasi yasak getirdi.
Darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarına da imza attı.
Takvimler 9 Ekim 1980’i gösterdiğinde sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren’e de idam cezası verildi. Eren’in idam hükmü, Yargıtay tarafından 2 kez iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyince onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.
Kenan Evren’in Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlali konusunda sınır tanımayacaklarının itirafı oldu.
Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi.
Hukukun askıya alındığı o günlerde, 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişi hakkında idam kararı yerine getirildi.
Onlarca gazeteci hakkında binlerce yıla varan hapis cezası istendi, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu iddiasıyla işinden edildi.
Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı 12 Eylül’de, yaklaşık 1000 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
Darbeciler hakkında dava
Darbeci generallerin belirlediği danışma meclisinin hazırladığı anayasa, 1982’de “güdümlü” referandumla yüzde 92’lik evet oyu aldı.
Evren ve diğer darbeciler, darbe anayasasına dahil ettikleri “geçici 15. madde” ile ömür boyu dokunulmazlık hakkı kazanarak olası bir yargılanmaya karşı önlem aldı.
Ancak “Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağına” dair geçici 15. madde, 12 Eylül 2010’daki referandumla anayasadan çıkarıldı. Böylece darbecilerin yargılanmasının önü açıldı.
Referandumdan bir gün sonra Türkiye’nin dört bir tarafından darbeciler ve onların talimatlarını uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Bunun üzerine o dönem hayatta olan Milli Güvenlik Konsey üyelerinden Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açıldı.
Haklarındaki iddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10 Ocak 2012’de kabul edilen iki darbeci, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek” ile suçlandı.
Sağlık gerekçesiyle duruşmalara katılmayan darbeci generaller, video konferans aracılığıyla yaptıkları savunmalarında suçlamaları kabul etmedi, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını iddia etti.
Yargılamanın devam ettiği dönemde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi yasayla kapatılınca dosya Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.
Mahkeme, 18 Haziran 2014’te Evren ve Şahinkaya’yı, 1979’da verdikleri muhtırayla “anayasa ve TBMM’yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs”, 1980’deki darbeyle de “anayasayı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM’yi ıskat ve cebren men” suçunu işledikleri gerekçesiyle “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırdı.
Mahkeme, takdiri indirimle bu cezayı “müebbet hapse” çevirdi, ayrıca 2 darbecinin rütbelerinin sökülmesine karar verildi.
Haklarındaki dava düştü
Hükmün ardından sanık avukatları, kararı temyiz etti. Dosya Yargıtay’dayken Evren, 9 Mayıs 2015’te 98 yaşında, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015’te 90 yaşında öldü.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.
Dosyayı yeniden gören ilk dereceli mahkeme, karara uyarak düşme kararı verdi ve dosya tekrar ceza dairesine gönderildi.
Daire, yerel mahkemenin kararını bu kez de usul yönünden bozdu.
Bozma kararında, yerel mahkemenin gerekçesinde lehe olan kanunun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri olduğu belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında 5237 sayılı TCK ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu belirtildi.
Ceza dairesinin bozma kararına yine uyan mahkeme, Evren ve Şahinkaya hakkında “kamu davasının ortadan kaldırılmasına” karar verdi.
Ayrıca Evren ve Şahinkaya’nın mal varlıklarına el konulması ve sanıkların rütbelerinin geri alınmasına “yer olmadığına” hükmedildi.
Arıboğan: 12 Eylül darbesi dışarıdan desteklendi
Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, 2018 yılına yine bir 12 Eylül’ün yıldönümünde AA muhabirine verdiği röportajda, darbenin dış güçler tarafından desteklendiğini belirterek, “Bütün askeri darbeler dış desteklidir. Hiçbiri, sadece iç dinamiklerle hareket etmez. Dünyadaki bütün askeri darbeler için aynı şeyi söyleyebilirim. Türkiye’de olmuş ve olabilecek bütün askeri darbeler dış desteklidir.” demişti.
Prof. Dr. Arıboğan, Türkiye’de 12 Eylül 1980’de gerçekleşen darbenin ekonomik, siyasi arka planını ve darbeyi AA muhabirine şöyle değerlendirmişti:
Arıboğan, ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi sıkıntıların, ABD’nin, Kıbrıs müdahalesi sonrası Türkiye’ye uyguladığı ekonomik ambargonun, darbe sürecini hızlandırdığını söyledi.
ABD’nin, Kıbrıs müdahalesi sonrası Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ne yakın bir politika uygulayabileceğinden endişe ettiğini vurgulayan Arıboğan, şunları kaydetti:
“Türkiye bir uçurumun kenarına bilerek getirilmiştir”
“Ecevit hükümetlerine karşı olumsuz bir tutum olduğu gibi Erbakan öncülüğünde şekillenen Türkiye’deki İslamcı düşünceye ve İslami siyasete karşı da tavrı vardı. Çünkü bir yandan 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali, bir yandan da İran devrimi söz konusu olmuştu. Yani uluslararası ortamda, Amerikalıları ve onların egemenliğini zedeleyebilecek, endişe verici gelişmeler vardı. Türkiye’nin de bu gelişmelerin bir parçası olabileceğinden çok endişe duymaya başlamışlardı ve silah ambargosunun yeterli olmadığını görüp, ekonomik birtakım zorlamalara da giriştiler.”
Prof. Dr. Arıboğan, 12 Eylül öncesi, Türkiye’nin özellikle petrol ve türevi ürünlerin ithalatında çok ciddi sıkıntılar yaşamaya başladığını hatırlatarak, askeri darbenin sonrasında, Türkiye’nin, Batı kapitalist sistemiyle bütünleşmesinin söz konusu olduğunu ifade etti.
12 Eylül öncesi ciddi bir siyasi istikrarsızlığın olduğunu dile getiren Arıboğan, şöyle konuştu:
“Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar problemler ortaya çıkmaya başlamıştı. Ciddi bir stabilite söz konusu değildi. Asker, Türkiye’nin uçurumun kenarına gittiğini düşünüyordu böylece darbenin en önemli ayaklarından biri de tamamlanmış oldu. Yani siyasi istikrarsızlık ve güvensizlik, ekonomik problemler ve uluslararası konjonktürde meydana gelen değişimler. Sovyetler Birliği’nin ciddi bir atağa kalkması ve İran’da gerçekleşen devrim, Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) böyle bir askeri darbeyi desteklemek, organize etmek yönünde hareketlendirmişti.”
“Darbeler, ABD’nin uluslararası politika envanterinde kullandığı enstrümanlardan biri”
Askeri darbelerin aslında ABD’nin uluslararası politika envanterinde kullandığı enstrümanlardan biri olduğunu ve halen kullandığını anlatan Arıboğan, bunu beğenmediği yönetimleri değiştirmek için hazırda tuttuğu askeri yapılar kanalıyla yaptığını söyledi.
Deniz Ülke Arıboğan, bunun sadece Amerika Birleşik Devletleri’ne mahsus bir husus olmadığına dikkati çekerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Türk ordusu nihai noktada NATO’nun bir parçası, bir NATO ordusu. Gerçekten de 12 Eylül askeri darbesi çok net bir biçimde dış dünya tarafından desteklenmiş, 12 Eylül öncesi provoke edilmiş ve Türkiye bir uçurumun kenarına gerçekten bilerek getirilmiştir. Halkın askeri darbenin ertesi günü çok derin ve ciddi bir ferahlama duygusuyla uyandığını kabul edelim. Çünkü o dönemlerde insanlar, çocuklarının ölümünden endişe ediyorlardı. Büyük bir güvenlik problemi vardı ve 5 bin civarında insan hayatını kaybetmişti.
Sokaklar yaşanabilir gibi değildi. İnsanlar işlerini kaybediyorlardı, ekonomik problemler vardı. Askeri darbenin gerçekleşmesinin hemen ardından kimsenin de çok eleştirel baktığını düşünmüyorum. Zaten askeri darbe anayasası da yüksek bir oranla onaylanmıştı. Darbe öncesinin ruh hali bilinçli olarak şekillendirilmişti. Toplumsal psikolojiyi bilen, yönlendirebilen, istihbarat teşkilatları tarafından toplum buna hazır hale getirilmişti. Çok net bir biçimde dış destekli bir darbe olduğunu söyleyebilirim. Şunu da söyleyeyim, bütün askeri darbeler dış desteklidir. Hiçbiri sadece iç dinamiklerle hareket etmez. Dünyadaki bütün askeri darbeler için aynı şeyi söyleyebilirim. Dış destekli bir darbedir. Türkiye’de olmuş ve olabilecek bütün askeri darbeler dış desteklidir.”
Askeri darbelerin hiçbir zaman bir çözüm olmadığına vurgu yapan Arıboğan, “Bazı sorunları çözmüş olabilir o dönemlerde ama sonrasında yarattığı sorunlar çok daha çözümsüz, çok daha derin problemler ortaya çıkartıyor.” dedi.
Arıboğan, “Çok güçlü, köklü bir yapımız olduğunu düşünüyorum. Gelir geçer zor dönemlerimiz olabilir, daha otoriter yönetimlerin, daha ciddi güvenlik problemler söz konusu olabilir ama şunu hiç unutmamak lazım; birinci öngörümüz doğruysa, yani bütün askeri darbeler eğer gerçekten dış kaynaklı olarak yapılıyorsa Türkiye’nin hayrına olmaz, başka birilerinin işine yarar. İyi gibi görünen birçok şey uzun vadeli kötü sonuçlara yol açar. 12 Eylül askeri darbesinin böyle bir yan etkisi olmuştur. O anda anarşiyi bitirmiş olabilir ama uzun dönemde Türkiye’nin bugün bile yaşadığı bazı sorunların temel kaynağının 12 Eylül’den kaynaklandığını söyleyebiliriz.” ifadesini kullandı.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *