Bir yanım “kal ve kaybol” diyor, “sen bir zerre, elbet yok olursun bu kadar siyah içinde….” Bir yanımsa “kanma bu tatlı suyun sesine; ilerledikçe gece, ormanın içinde sakladıkları dökülecek ve seni gizlemeyecek, örtemeyecek” diyor. Parça parça edip savuracak, dağıtacak!..
Ömrüm!
Ah sende kaldığım kadarım,
ve yalnızlıkla başlayan sonum,
Kolum kanadım…
Güpegündüz ama karanlıklar içinde göğün gürültüsü ve yağmurun sesiyle koyulaşmış gökyüzüne bakıyorum. Yüzümü ıslatan damlalar her vurduğunda yüzüme bir defa daha anlıyorum yaşadığımı.
Elimdeki çay ve teneffüs ettiğim hava öyle güzel kokuyor ki çektikçe içime daha da çok çekesim geliyor. Elimdeki çayı bitirip vuruyorum kendimi yollara. Vakit epeyce ilerlemiş ya da ben öyle sanıyorum, gökyüzüne bakıyorum fakat göremiyorum şimdi. Belki de dolaştığım yoldaki ağaçların sıklığı kararttı havayı, bilmiyorum. Korkmuyorum da aslında, sanki yanımda göremediğim ama sadece hissedebildiğim bir güç var ve bana güçlü hissettiriyor kendimi.
Bu cesaretle bilmediğim tali bir yola giriyorum. Burası çok güzel ama gece gibi, tarif edemiyorum. Yalnızca net olarak duyduğum bir su sesi ve ormanın sessizliği. Tabii ağaç yapraklarına düşen yağmur damlalarının şıpırtısını saymazsak.. Sonra kendisini göremediğim ama sesini duyabildiğim o su sesinin bir derecik olduğunu anlıyorum. Yağan yağmurla daha da coşmuş yatağında, kendisine kulak verenden habersiz çağlayıp duruyor.
Ne zamandır orada duruyorum bilmiyorum. Sakinim.
Durduğum o yerde hem çağıldayan o sesi dinleyip hem de kendimi düşünüyorum. O derecik yolunda akıp gidiyor kim bilir ne zamandır; bazen sakin bazense yağan yağmurlarla coşmuş halde..
Ya ben?..
Bir anda paniğe kapılıyorum; benim bu yolda işim ne? Derecik kendi yolunda, ya ben? Ne yapıyorum gece gibi karanlık olan bu bilmediğim yolda? Ana yoldan sapmışım; karanlığın içine saklanan gece gibi bir orman… Evet çok güzel, evet tarifsiz bir tat ve tarifsiz bir koku… Hele o suyun sesi, sessizliği yırtarak geliyor ya kulaklarıma!.. Bir yanım “kal ve kaybol” diyor, “sen bir zerre, elbet yok olursun bu kadar siyah içinde….”
Bir yanımsa “kanma bu tatlı suyun sesine; ilerledikçe gece, ormanın içinde sakladıkları dökülecek ve seni gizlemeyecek, örtemeyecek” diyor. Parça parça edip savuracak, dağıtacak!.. Pişman olacaksın; sonra ne suya karışabileceksin ne de toprağa dönebileceksin.. Yapma!..”
Başıma bir ağrı saplanıyor ve kocaman yüreğim sıkışmaya başlıyor. Düşündükçe daha da sıkışıyor; sıkıştıkça yüreğim kaçmak istiyorum. İçimde, yanımda ya da etrafımı sarmış o güç olmasa belki de sıkışan yüreğimin takatsiz bıraktığı ben, yıkılıvereceğim olduğum yere. Gece ormanı beni de yutacak o zaman, üzerimi örtecek siyahıyla, kim bilir?..
“Hadi” diyor “hadi çık siyahtan, yönünü şaşırma, doğru bildiğin yola in ve sapma. Zehirlemeden, zehirlenmeden.. Çoktan geçtin yolun yarısını, Dante gibi ortasında da değilsin ki artık ömrün. Vakit yok, dönmelisin artık.”
Kimse ama hiç kimse bilmiyor vaktini, ne öne alabiliyor ne de erteleyebiliyor aldığı nefesi… Kimi can çekişiyor giderken, kimiyse bir nefeste…
Kim hatasızdır ki Allah’tan başka? Yüze vurulmayınca mı hatasız sanırız kendimizi? Kimse bakmaz mı aynaya, bakmadığımız için mi doğru sanırız kendimizi?..
“Yemin olsun, kuşluk vaktine;
Kararıp sakinleştiğinde geceye ki;
Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.
Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır.
Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın.”
(Duha suresi 1-5)
1 Comment
İlknur Koçyiğit
26 Haziran 2018, 01:14Kalemine yüreğine sağlık ancak bu kadar güzel olabilir kalemin hiç susmasin sabırsızlıkla bekliyorum
REPLY