İslâm’da miras, ferâiz denilen kesin hükümlerle düzenlenmiş en ayrıntılı hukuk konusudur. Varise vasiyet yapılamaz ancak varis dışında birilerine vasiyet geçerlidir onlara da malın ancak üçte biri vasiyet edilebilir.
İslâm miras hukuku ya da ferâiz, ölenin geride bıraktığı mal ve hakların belli ölçülerle, belli mirasçılara verilmesini düzenleyen bir ilim. Bir başka deyişle ölünün geride bıraktığı mal ve haktan her vâris ve alacaklının hisse ve hakkının, fıkıh ve matematiğin bazı usul ve kaidelerinden istifade edilerek bilinmesini konu ediniyor. Miras taksimi dünyada farklı sistemlerle ele alınsa da İslam miras hukuku diğerlerinden çok daha özgün bir yapıya sahip.
İslam miras hukukunun, diğer miras hukuklarından ayrılan kendine has özellikleri, temel prensipleri ve usûlü vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
1. İslam miras hukukunun kaynağı beşeri değil ilahidir.
Yani miras hükümleri beşeri değil ilahi irade ile oluşturulmuştur. Mirasla ilgili bütün ayrıntılar açıkça belirtildiği, kimlerin miras alacağı ve ne kadar alacağı kitap, sünnet, icma ve sahabe reyi ile tespit edildiği için, insanın yükü hafifletilmiş, işi kolaylaştırılmıştır. Ayrıca miras ile ilgili hükümlerin sabit olması insanlar arasında itiraz ve husumete de engel olmuştur. Kur’an’da hükümleri en net şekilde verilen hususlardan biridir.
Ayetlerde Allah Teâlâ, kızın, oğlun, annenin, babanın, karının, kocanın, anne bir kardeşlerin, anne baba bir ve baba bir kardeşlerin ve kabul edenlere göre dolaylı olarak akrabanın miras paylarını zikretmiştir. Fakat bu varislere tahsis ettiği hisselerin sebebini açıklamadığı gibi bu hisselerin farklı durumlarda değişmesinin sebebini de açıklamamıştır. Böyle olunca da her bir paylaşımın nedeninin aklen tam olarak anlaşılması zordur. Bu sebeple Peygamber Efendimiz ferâiz (miras) ilminin öğrenilmesini teşvik etmiş, ayetlerde geçen ifadeleri tefsir etmiş, uygulamayı göstermiştir. Ayrıca ayetlerde geçmeyen bazı hükümleri de düzenlemiştir.
2. Mirasla ilgili hükümler diğer hükümlerde olduğu gibi ayet ve hadislerle bir anda değil tedricî (yavaş yavaş) olarak düzenlenmiştir.
Böyle olması insan tabiatına daha uygundur. Çünkü insan yaşadığı duruma alışıp bağlanır ve bu alışkanlıklarını bir anda terk etmesi de zor olur. Tedricî gelen emir itaati kolaylaştırır.
3. İslam miras hukukunda varislerin hisseleri kanun koyucu, yani Allah tarafından belirli rakamlarla bildirilmiştir. Ve bu rakamlar kati olup aksine bir delil olmadığı sürece başka bir manada kullanılamaz.
Yani zaman ve şartlar değişse de bu miktarlarda değişim söz konusu olamaz. İslam alimleri, nassla belirlenen miktarların da bir hikmeti olduğunu, dolayısıyla bunlara muhalefet etmenin caiz olmayacağını belirtmişlerdir.
4. İslâm miras hukukunda miras anne baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile (dar bir çerçeve) içinde değil daha geniş yakından uzağa doğru her dereceden pek çok akraba (anne, baba, dede, nine, çocuklar, torunlar, kardeşler, amcalar, halalar, vs.) arasında cereyan eder.
Böylece servetin belli ellerde toplanmasına ve ondan belli kişilerin faydalanmasına engel olunmuş ve vârislerin sınırı genişletilerek daha çok kişinin mirastan istifade etmesi sağlanmıştır. Sonuç olarak da şahıs, aile ve toplumda servet dağılımında denge korunmuştur.
5. Mal sahibi hayattayken veya ölüm hastalığına yakalanmadan önce malı üzerinde sınırsız tasarruf yetkisine sahiptir.
Vârisine, başka birisine veya herhangi bir kuruma malının tamamına hibe edebilir, satabilir. Fakat mal sahibi, ölüm hastalığı anında veya ölümünden sonra geçerli olmak üzere malını istediğine ve istediği kadar veremez. Malının üçte ikisini varislerine bırakmak zorundadır. Kalan yani malın üçte birinde mal sahibinin tasarruf hakkı vardır. Buna da vasiyet denir. Bu miktar sabittir ve değiştirilemez.
6. İslam miras hukukunda varise vasiyet yapılamaz ancak varis dışında birilerine vasiyet geçerlidir.
Yani mal sahibi varislerden biri lehine veya aleyhine bir tasarrufta bulunamaz. Çünkü varisin mirastan belli bir hissesi zaten mevcuttur. Varislerden birisi lehine vasiyette bulunmak vârisler arasında adaleti bozarak geçimsizliğe, düşmanlığa sebep olabilir. Bu yüzden Hz. Peygamber: “Dikkat ediniz, varise vasiyet yoktur” buyurmuştur.
7. Mirasın dağılması İslâm miras hukukunda keyfi değil hısımlık, nikah ve velâ (yakınlık) şeklinde sebeplere bağlanmıştır.
Hayattayken var olan sorumlulukla ve yakınlıkla orantılı miras dağılımı yapılmıştır. Mirasçılığın belli sebeplere bağlanmasıyla varise de mal sahibine de inisiyatif tanınmayarak bir standart oluşturulmuştur.
8. Mal sahibi, varisinin miras almasına engel olamaz veya onu miras almaktan men edemez.
Mirastan mahrumiyet sebepleri hukuki olarak bellidir. Böylece mal sahibinin keyfi davranıp varisleri mağdur etmesinin önüne geçilmiştir.
9. İslam miras hukukunda varisin mirası reddetme hakkı yoktur.
Varis istemese de miras kalır. Mal varlığı varise kalırken borçları kalmaz. Yani varis mirası alsa da mal sahibinin borçlarından şahsen sorumlu değildir.
10. İslam miras hukukunda evlatlık alınan kimse evlat edinenin gerçek evladı ve mirasçısı olamaz.
Ona bırakılan mal miras değil vasiyet olur, o da malın üçte birini aşamaz. İslâm miras hukukunda evlat edinme hukuki bir müessese olarak kabul edilmez. İslam’da yetim ve kimsesiz çocukların bakılıp büyütülmesi himaye edilmesi teşvik edilmekte mal ve mülklerini korumak emredilmekte ve bu konuda çeşitli önlemler alınmakla birlikte evlat edinilmesi uygun görülmemiştir.
11. Mal sahibinin en yakın ve onun ölümünden en çok etkilenen akrabaları; annesi, babası, eşi ve çocukları her halükarda mirastan hisse alır.
Çünkü İslam miras hukukunda adalet ve ihtiyaç gözetilir. Miras dağılımında varisin daha yakın akraba olması, kadın ya da erkek olması (cinsiyete göre farklılık) dikkate alınarak hisseler belirlenmiştir. Mesela çocukların anne ve babadan daha fazla miras alması, öncelikle miras alan on iki kişilik gruptan sekiz tanesinin kadın olması, erkek ve kız evlat birlikte varis olduklarında erkeğin kızın hissesinin iki katını alması bunun en bariz örnekleridir.
12. İslam miras hukukunda, vefat eden vârisin yerine çocuklarının anne ve babalarını temsilen miras almaları anlamına gelen halefiyet uygulaması yoktur.
Yani babaları dedelerinden önce ölen torunlar, babalarından dolayı dedelerinden miras alamazlar.
13. İslam miras hukukunda kalan maldan öncelikle cenaze masrafları karşılanır, sonra varsa kalan borçlar ödenir, daha sonra vasiyet varsa o yerine getirilir en son miras taksimi yapılır.
Miras taksimi yapılırken hazır bulunan mirastan payı olmayan yakınlar, yetimler ve yoksullara sadaka verilmesi ve gönüllerinin alınması da tavsiye edilmiştir.
14. İslâm miras hukukunda veraset yoluyla mirasın varise geçmesi için hem variste hem de mal sahibinde bulunması gereken şartlar vardır:
– Mal sahibinin ya gerçekten ya takdiren ya da hükmen ölmüş olması gerekir. Yaşayanın malı miras olamaz.
– Mal sahibi öldüğünde varisin ya gerçekten ya da takdiren hayatta olması gerekir.
– Mirasçılığa engel olan bir durumun bulunmaması gerekir. Mirasçılığa engel olan durumlar; öldürmek, kölelik, din ve ülke farklılığıdır. İnsanın kendisini de toplumu da kötü duruma düşürecek bu hallere engel olmak için mirastan mahrumiyet yaptırımı uygulanmıştır.
– Mirasçı olmayı gerektiren sebebin bulunması gerekir. Yani akrabalığın türü ve derecesi bilinmelidir. Mirasçılığa engel durumlarında mahrumiyet şahsidir. Engelden dolayı şahsın kendisi yok sayılır, yakınları mirastan mahrum olmaz.
(Doç. Dr. Hilal Özay / Yeni Şafak)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *