İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliği ne anlama geliyor?

İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliği ne anlama geliyor?

ŞİÖ’de belirleyici güç olan Çin ve Rusya’nın son yıllarda İran ile ilişkilerindeki rezervlerini kaldırdığı ve giderek daha kapsamlı ilişkiler tesis ettiği görülüyor.

Dr. Hakkı Uygur / AA

Çin, Rusya ve Hindistan’ın yanı sıra Pakistan ile Türkmenistan dışındaki Orta Asya ülkelerinin üye olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), 4 Temmuz Salı günü çevrim içi düzenlediği zirveyle İran’ın örgüte üyeliğinin kesin olarak onaylandığını duyurdu. Aslında İran’ın üyeliği, 15 yıllık gözlemci üyeliğin ardından 16 ve 17 Eylül 2021’de Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de düzenlenen ŞİÖ 21. Zirvesi’nde açıklanmış ancak diğer ülkelerin üyeliklerinde de görüldüğü üzere bazı teknik prosedürlerin yerine getirilmesi beklenmişti.

Tahran açısından üyeliğin anlamı

İran, her ne kadar 1979 yılındaki devrimden beri başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerle ciddi sorunlar yaşasa da hiçbir zaman ilişkilerin tamamen kopmasını istemedi. Fırsat buldukça bu ilişkileri onarmaya çalıştı. Bununla birlikte, Salman Rüşdi fetvası, Mikonos saldırısı, 11 Eylül saldırıları ve İran’ın nükleer faaliyetleri gibi sorunlar nedeniyle siyasi ilişkiler hiçbir zaman ideal seviyeye ulaşmadı. Yine de Tahran, yakın zamana kadar özellikle ekonomik alanda Avrupa ile ilişkilerini daima sıcak tuttu. Çok sayıda Alman ve Fransız şirketi ülkede önemli işlere imza attı.

Mart 2022’de başlayan ve bir yılı aşkın süredir devam eden Ukrayna-Rusya savaşı ile ete kemiğe bürünen ve gerilim aşamasından çatışma aşamasına evrilen küresel “Doğu-Batı” karşıtlığının ulaştığı nokta, uluslararası ilişkilerde en azından Soğuk Savaş’ın bitişi ya da 11 Eylül saldırıları kadar bir dönüm noktası olmaya namzet. Batı Asya’nın önemli bir oyuncusu olan ve 1979’dan beri iddialı bir bölgesel strateji izleyen İran da küresel seviyedeki bu çalkantıdan payını fazlasıyla alıyor. İran uzunca bir süredir yavaş ancak istikrarlı adımlarla Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştiriyor. Bu yaklaşımı mevcut İbrahim Reisi hükümeti döneminde “Doğu’ya bakış” söylemiyle formüle eden Tahran, mezkur gelişmeleri dikkatle okumaya ve ulusal çıkarlarını temin ve genişletme açısından en doğru adımları atmaya çalışıyor.

Geçmiş dönemde gerek Moskova gerekse de Pekin’den beklentilerine istediği ölçüde karşılık göremeyen Tahran’ın son dönemde 2 başkentle ilişkilerini ileri aşamalara taşıdığı görülüyor. İran ve Çin arasındaki 25 yıllık stratejik anlaşma, Çin aracılığıyla sağlanan Suudi normalleşmesi ve içinde İsrail faktörünün de yer aldığı çeşitli etkenler nedeniyle hiçbir zaman fazla gelişmeyen Rusya ile ilişkilerin Ukrayna-Rusya savaşı sonrası hızla derinleşmesi bu durumun somut göstergeleri. Özetle ŞİÖ’de belirleyici güç olan Çin ve Rusya’nın son yıllarda İran ile ilişkilerindeki rezervlerini kaldırdığı ve giderek daha kapsamlı ilişkiler tesis ettiği görülüyor. Nitekim geçmişte İran’ın üyeliğini veto eden Tacikistan’ın bu pozisyonunu değiştirmesi ve ABD’nin yoğun ekonomik ve finansal yaptırımlarının İran’ın ŞİÖ üyeliğini artık engellememesi, Çin-Rusya ikilisinin ABD ile ilişkilerinin gerginleşmesiyle eş zamanlı gerçekleşti.

Motivasyon siyasi mi ekonomik mi?

İran’ın Batı ile olan sorunlu ilişkileri, ŞİÖ’nün Batı’nın küresel egemenliğine alternatif bir teşkilat olarak nitelendirilmesiyle birlikte ele alındığında, ideolojik olarak ABD karşıtlığıyla öne çıkan bir ülkenin üyeliği tartışmaları alevlendirecektir. Nitekim İran Milli Güvenlik Kuruluna bağlı haber sitesi, bu adımın İran için stratejik bir kazanım olduğunu vurguladı. İran, Çin ve Rusya 3’lüsünün NATO karşısında en önemli direniş blokunu oluşturduğunu öne sürdü. İran’da yayımlanan analizlerde genellikle üyeliğin siyasi ve askeri önemine atıfta bulunuluyor. Yine bu analizlerde, teşkilata üye olan Hindistan veya Orta Asya ülkelerinin yerine Çin-Rusya eksenine vurguda bulunuluyor.

Geçmişte İran’ın üyeliğine farklı gerekçelerle sıcak bakmayan söz konusu 2 ülkenin yeşil ışık yakmasının birçok motivasyonu var. Ukrayna’daki savaşın bitmek bir yana giderek daha sofistike ve hatta yasaklanmış silahların kullanım alanına dönüşmesi, farklı nükleer senaryoların giderek daha fazla dillendirilmesi, İran’ın Rusya’ya kamikaze insansız hava araçları (İHA) temin ederek askeri çatışmada taraf olduğu yönündeki Ukrayna’dan gelen suçlamalar, Tahran’ın üyeliğinin ya da son yıllarda Pekin ve Moskova ile geliştirmeye çalıştığı ilişkilerin ekonomik, lojistik ya da enerji konularından ziyade siyasi ve askeri boyutuyla öne çıktığını gösteriyor. Tacikistan’ın ardından Çin ve Sırbistan’ın da İran’dan çok sayıda kamikaze silahlı insansız hava araçları (SİHA) siparişi verdiği yönündeki iddialar, Tataristan’da kurulan Rusya-İran ortak SİHA tesisleri, bu işbirliğinin boyutlarının genişleyebileceğini gösteriyor. ABD liderliğindeki kolektif Batı ile Çin’in öne çıktığı Doğu Bloku arasındaki gerilimin artmasıyla birlikte 3 ülke arasındaki askeri işbirliği yalnızca SİHA’larla sınırlı kalmayacak, bu ülkelerin birbirlerine sağladıkları sistemler de çeşitlenecek ve artış gösterecektir.

İran’ın beklentileri

Ekonomik açıdan bakıldığında ise Batı’nın yaptırımlarından bunalan İran, ŞİÖ’den büyük çıkarlar elde etmeyi umuyor. En azından ülke basınında böyle bir beklenti dile getiriliyor. Ancak gerçekçi olmak gerekirse, ŞİÖ’nün öncelikli hedefinin, ticaret ve ekonomi ağırlıklı bölgesel bir topluluk olmaktan ziyade, üye ülkelerin ulusal güvenliklerine ve toprak bütünlüklerine yönelik ayrılıkçı ve radikal hareketlerden kaynaklanan ortak tehditleri etkisiz hale getirmek olduğu görülüyor. Örgütün uluslararası düzlemde itibar ve ilgi görmesinin asıl nedeni, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçleri barındırmasıdır. Öyle ki içinde siyasi hatta askeri olarak birbirleriyle çatışan ülkelerin bulunması bile örgütün cazip bir alternatif diyalog platformu olma özelliğinden bir şey kaybettirmiyor.

Üyeliğin İran ekonomisi üzerinde ciddi etkisinin olacağı beklentisi, en azından yakın zamanda çok gerçekçi görünmüyor. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin son toplantıda dile getirdikleri gibi üye ülkeler arasında dolar dışı ticaret de kısa vadede gerçekleştirilebilecek bir hedef değildir. Zira yıllardır gündemde olmasına rağmen bu konuda şimdiye dek atılan adımlar oldukça sınırlı kalmıştır. Üstelik üye ülkeler arasında bir “serbest ticaret bölgesi” bulunmadığından ekonomik beklentilerin hemen gerçekleşmesini beklemek doğru olmayacaktır.

Özetle, Batılı ülkelerin İran’ın ŞİÖ üyeliğinden hoşlanmadıkları aşikar. İran, Hasan Ruhani ya da Muhammed Hatemi hükümetlerinin nispeten dengeli politikalarından vazgeçerek tamamen Doğu Blokunun Batı Asya’daki askeri-siyasi uzantısına dönüştü. Bu şekilde içinde bulunduğu uluslararası izolasyonu kırarak genç ama dinamik bir ittifakın önde gelen müttefiklerinden birine dönüşmesi yalnızca İsrail ve Avrupa’yı değil, ABD’yi de rahatsız ediyor. Nitekim nükleer müzakerelerdeki ciddi ilerlemelere rağmen muhtemel anlaşmanın temel tıkanma nedenlerinden birini, İran’ın Ukrayna’dan Suriye ve Irak’a, oradan Basra Körfezi’ndeki tanker alıkoymalarına kadar uzanan ve Pekin-Moskova hattının stratejik tercihleriyle paralelliği fark edilen bu askeri tutumunun oluşturduğu ileri sürülüyor.

[Dr. Hakkı Uygur, İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkanı]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *