Politikada vesayet rejimi, hukukta Atina adalet geleneği, kültür sanatta kanonik seviyesizlik… Bunlar süreğen bir çizgi içinde kendi normallerinde seyredip duruyor. Beş, on, yirmi, yüz yıl önce ne idiyseler, bugün de aynı şekilde varlıklarını sürdürüyorlar.
Cevat Akkanat
Zaman zaman Türkiye sosyolojisinin değiştiği, yeni zamanlara erdiğimiz efsaneleri ileri sürülse de değişen bir şey yoktur. Olan, bu iddiayı ileri sürme makamına oturanların kendilerini güvenlik psikolojisine teslim etmelerinden başka bir şey değildir.
Kuşkusuz kimi renksel ton farklılıklarından söz edilebilir. Kızıldan kırmızıya, yeşilden turkuaz rengine dönüşür fakat ana çizgi yahut temel izlek gene aynıdır.
Diğerlerini konuşlandıkları bataklıkta bırakayım, edebiyata, dahası şiire geleyim. Kanonik olanın nasıl aynı ruh atmosferinde kaldığına parmak basayım.
Pek çok örnek verilebilir fakat tek örnekle yetineceğim: Milli Kütüphaneden mi bulursunuz, başka bir arşivden mi bilemem, geçmiş beş on yılların yayın organlarına bakın, kültür sanat ortamlarının aktif aktörlerinin hangi zihin yapısında olduklarını görün. O dönemlerde kimler egemendi; şimdi de aynılarının aktif olduklarını tespit edeceksiniz.
Dahası, bazı tipler ve isimlerin, son çeyrek yüzyıl kapsamında, sosyoloji nerelere savrulursa savrulsun, daima egemen zihniyetin emrinde, aynı rol ve görevde nasıl kalabildiklerine şaşırarak tanık olabilirsiniz. Fakat bundan da kötüsü, bu tiplerin bundan sonraki sosyolojiler için de rol kapmak için şimdiden farklı mecralarda konuşlanmış olmaları…
Doğrusu bu kadar ani dönüşü Janus’un iki yüzü bile gerçekleştiremez!
Konuyu somutlaştırmak için bazı adlandırmalar yapmaya ihtiyacımız var. Bunu yapalım ve birbirinin alternatifi birkaç güdümlü yayın kuruluşunun şair/şiir ödüllerine/övgülerine kısa göndermeler yapalım:
Örneğin Star ve Karar gazetelerinin ödül ve övgülerine… Malum, ilki dokuz yıldır Necip Fazıl ödülleri dağıtıyor. Görünüşe göre ciddi bir kurumlaşma var. Ödül törenlerine devlet başkanı katılıyor. Karar ise geçmişte yaptı mı hatırlamıyorum ama geçtiğimiz günlerde “Şiirde 2022’nin En İyileri” başlıklı bir takdim ve övgü işine girişti.
Bu iki yayın organının güncel vasatta birbirinin alternatifi gibi görünen siyasî yaklaşımların güdümüne konuşlanmış olsalar da, verdikleri/takdim ettikleri ödül ve övgülerin üç aşağı beş yukarı benzer estetik algılara sahip şairlere gitmesi nasıl açıklanabilir?
Başta bahsettiğimiz kanonik süreğenliğe tabii ki. Buralarda jüri üyeliği yapanların donanımsızlıkları da akla gelebilir. Fakat bundan ziyade, bu zevatın iş tutuş şekilleri sorgulansa daha yerinde olur. Sözgelimi, şiir dünyasında olan biteni yeterince takip etmediklerini, bu çerçevedeki gelişmelerden haberdar olmadıkları söyleyebiliriz. Sadece kendileriyle bağlantılı ve ilişkili (“irtibatlı ve iltisaklı”!) kişilerin popüler veya aktüel yönü olan kitaplarını dikkate almak yetiyor sanki bu zümreye! Bunu, gerekçeli özgün raporlarından değil elbette, üç beş satırlık değerlendirme notlarından anlamak zor olmasa gerek. Nitekim o satırlarında ağırladıkları isimler ya ahbapları ya da çavuşları. Kaldı ki, yarenlerinin kitaplarını da alıp ciddi bir okumaya tabi tuttuklarını sanmıyoruz. Göz atıp geçseler ne âlâ deriz. Fakat daha çok kulak aşinalığı ile haberdarlık yeterlidir onlar için hakemliğe!
Oysa bulundukları mevkii cidden hak etmiş olsalar, yayımlanmış her şiir kitabına olmasa da, pek çoğuna ulaşmaları, bunları okumaları gerekirdi. Bunu yaptıklarını kendileri de ispatlayamaz. Bu yüzden de zaten merkezde veya taşrada, pek çok şairin nazarında bir itibarları yoktur, olmayacaktır.
Niyetleriyle, icraatlarıyla, kasıtlı tercihleriyle nitelik gaspı yapanlara niye itibar edilsin ki?!.
Böyle bir meselede kişinin kendi eserinden bahsetmesi bir takım zafiyetler içerse de, kendilerine jüri üyeliği tevdi edilenlerce kaale alınmayan pek çok eseri temsilen, bu riski alacağım. Bunun bir başka sebebi de, bahsedeceğim eserimle ilgili bazı verileri kullanabilecek bilgiye sahip olmamdır.
Şöyle ki, 2021’de yayımlanan ve tamamı 2017’den sonra yazılan şiirlerden oluşan Hasılı Memlekette, Şanlı Şarkı, Gülümse Kulübü ve Post Ah adlı kitaplarımın devamı olarak 2022 Şubat’ında yayımlanan Kabuk (KDY, İst., 2022, 72 s.) adlı şiir kitabımı, öncekiler de dahil birkaç şair arkadaşım dışında hiçbir şairin, şiir eleştirmeninin, şiir ödülü jüri üyesinin, yazar ve şair dernek ve birliklerindeki seçici kurul üyelerinin okumadığını biliyorum. Zira hiçbirisine göndermedim. Ayrıca kitabı yayımlayan Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY)’ın bana sunduğu imkânlar sayesinde bu kitabı temin edenleri tahmin edebiliyor, yaklaşık olarak bilebiliyorum.
Tamam, elbette bu kitabı veya herhangi bir kitabı almak, okumak, yorumlamak zorunda değil hiç kimse, fakat yılın şiiri, kitabı gibi taklacılık işleri icra edenlerin ilgili dönem içinde yayımlanan eserleri görmesi, okuyup incelemesi gerekmez mi?
Yoksa gerçekten nitelikli olanı nasıl yakalayacağız? Ya da şöyle soralım, nitelik gaspı ile nereye varacağız?
Bu bağlamda Kabuk’un aynen 2021’de yayımlanan ve öncülü olan dört kitap gibi, ciddi bir değer olduğunu söylemekten çekinmeyeceğim. Çünkü Kabuk’ta “bir mazlumiyet çağını feryat” etmiş; bu feryadı “masumiyet, öfke ve ironi ile sentezlemiş”tim.
Nihayetinde bir simgeydi Kabuk. “Bir karşı dik duruş göstergesi olarak yoksulluk ve yoksunluk hallerine ait şiirsel bir besin kaynağı…” idi.
Bu noktada, derdimin ödül veya övgü olmadığını bilenler bilir. Dahası, bugünün vasatından ödül veya övgü almak benim için zuldür, zulümdür. Bu onur yitimini yaşamaktan Allah korusun. Derdim, herkes işini ciddi yapsın. Şiir eleştirmeni, seçicisi, jürisi isen, ciddi ve sağlam yapacaksın işini. Bu kadar.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *