Satılmış Ruhlar, Kaybedilen Topraklar

Satılmış Ruhlar, Kaybedilen Topraklar

İslam coğrafyasında gelinen noktada İsrail gibi bir İslam düşmanı Siyonist devlete ihtiyaç kalmamıştır desek yeridir. İsrail’in misyonunu tamamlayacak o kadar İsrail uydusu ve Siyonist sevicisi devletçik var ki adeta birbirileriyle yarış halindeler. Bu devletçikler var olduğu müddetçe Siyonist kafir sürüsünün işgal ettiği topraklarda hiçbir endişe duymasına gerek yoktur aslında!

Ahmet Durmuş / Venhar

Tüm dünyanın dikkat kesildiği Birleşmiş Milletler (BM) genel kurulu 23-25 Eylül 2025 günlerinde bir kez daha toplandı. Bu toplantıdan dünya kamuoyunun beklediği en önemli konulardan birisi hiç şüphesiz Filistin/Gazze meselesiydi. Çünkü tüm dünya devletleri ve halkların büyük çoğunluğu Gazze meselesinin çözümünü Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatı denen güçlülerin örgütüne havale etmişlerdi. Yapılan toplantılarda gündeme damgasını vuran devlet ABD olduğu için, başkanlardan da Trump oldu. Oldukça önemli kararların alındığı zirveden Gazze’de barışın yakın olduğu haberleri dünya kamuoyuna servis edilirken Siyonist İsrail askerleri de boş durmuyordu.

Bir yandan Gazze’yi tamamen kuşatma altına alan Siyonist devlet, diğer yandan da bombalamaya devam ederek Müslümanların kökünü kurutmaya ettiği yeminini yerine getirmeye çalışıyordu. Gazze’de bu vahşet yaşanırken diğer yanda yani BM’de yapılan toplantılarda Filistin’i tanıma yarışı tüm hızıyla devam ediyordu. Bu yarışta ilginç olan asıl şey Siyonizmin ilk hamisi ve kurucu babası olan İngiliz Yahudi medeniyeti de bağımsız bir Filistin devleti olarak Filistin’i tanıma kararı alıyordu.

Filistin halkının bağrına zehirli hançerini ilk saplayan İngiliz iblisi ve Afrika’da insan avcılığı yapan Frenk kafirlerine ne olmuştu da bir anda vicdan yapıp Filistin’i devlet olarak tanıma yoluna gitmişlerdi. Bir şeyler döndüğü, yeni oyunlar oynandığı çok aşikardı. Ama bu oynanan oyunun şifrelerini çözecek feraset ve basiret sahibi İslam ülkeleri ve liderleri var mı derseniz cevap çok iç açıcı değil. Hatta BM üyesi olan İspanya ve İtalya’nın barış filosu Sumud’u korumak için askeri gemiler göndermesi bile tüm dünyanın takdirini toplamakta gecikmedi. Çaresizliğimizi, beklentimizi ve umudumuzu artık her türlü insanın ve aktivistin katıldığı Sumud filosuna ve sömürgeci Avrupa ülkelerine bağlamış durumdayız. Tüm Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımak ve iki devletli bir çözüm önerisini her gün dillendirmeleri bir amaca binaen olsa gerek. Bu da Siyonist İsrail devletini koruma, kollama ve geleceğini garanti altına alma amacını gütmektedir. Yani küresel emperyalist Siyonizm ortaklığı şunu çok iyi biliyor; Gazze’de bu devran böyle gitmez. Onun için İsrail’in bu topraklarda ilelebet yaşamasına kesin çözüm üretmek istedikleri için iki devletli bir çözümü hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bu girişim başarıya ulaşırsa bu günün şartlarında İsrail için en doğru çözüm olacaktır.

Batının bu yaklaşımını başka türlü anlamak imkansız. Tabi kurgulanan bu tuzakta en büyük pay Hamas’a düşüyor. Hamas’a düşen pay nedir dersek; ŞEHADET yani ölüm. Aslında bu Hamas’ın şahsında Müslümanların ve Gazze’nin de ölümü. Çünkü Hamas sonrası Gazze’yi artık Siyonist işbirlikçiler, insan müsveddeleri ve münafıklar yönetecek. Ve sözüm ona bağımsız bir Filistin devleti şeklen olsa da tasmaları Siyonist çete devletinin elinde olacak. Bu yazdıklarım fazla abartılı gelebilir ancak basına verilen demeçleri, el altından sızdırılan haberleri ve satır aralarını doğru okuduğumuzda varmak istedikleri yer burası. Zaten bu yüzden Siyonistler katliamlarının dozunu her gün artırıyor ki masada güçlü olsunlar ve Müslümanları zillete razı etsinler. Bu razı oluşun Filistin halkına getirisi ise sadece emir komuta usulü yarı tutsak bir yaşam olacak. Bugün arkasında durduğu İslami direniş yenilgiye uğratılırsa –Allah korusun- halkın ümidi kırılır ve ülkeyi gönüllü olarak terk eder ve bu da Siyonistlerin işine gelir.

Diğer taraftan İsrail’in 1967 sınırlarına geri çekilmesi tüm devletler tarafından çok dillendiriliyor ve gündemde tutuluyor ki Türkiye Cumhuriyeti de bu söylemin başını çekenlerden birisi. Yani bu talep çok masum bir talep gibi gözükse de aslında İsrail’in Filistin topraklarındaki meşruiyetini tanımanın sinsi bir adımı diyebiliriz. Tabi bu tanımanın karşı muhatabı olarak Siyonist Trump ve Netanyahu hükümetinin getirilen bu öneriye tepkisel bakmaları inandırıcı olmaktan uzak. Fakat bu iki devletli çözüm bağlamında 1967 altı gün savaşlarında İsrail’in ele geçirdiği Golan tepeleri Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ten tamamen çekilmesi gerekiyor. Böyle bir teklifi Siyonist akıl kabul eder mi etmez mi bunu kestirmek biraz zor, ama pazarlık masası her zaman açık tutulduğu için istedikleri sonucu almayı defalarca deneyeceklerdir. Kurulan bu masada İngiliz Yahudi medeniyetinin/aklının çıkar ideolojisinin İsrail’e bir koruma kalkanı oluşturacağı ve İsrail’in akıbetini hesaba katacağı kesin, bunu da bekleyip göreceğiz.

Küfür cephesinde bunlar yaşanırken işbirlikçi bölge ülkeleri ve satılmış liderlerine ne demeli? Duvara yaslanmış kütükler gibi ruhsuz birer nesneye dönüşen bu insanların isimlerinin Müslüman ismi olması insanı kahrediyor. Bir lider ülkesinin başında daha ne kadar aşağılanır, ne kadar yok sayılır gerçekten anlayamıyoruz. Kuduz köpek gibi istediği ülkeye saldıran bir terör devletine karşı korkularından hiçbir cümle kuramadılar hiçbir adım atamadılar, atmakta istemediler ve hala Hamas’ın 7 Ekim’deki ilk hareketini kınamakla vakit meşguller. Demek ki Hamas’ın o onurlu eylemi onları da korkutmuş ve o Firavunî tahtlarını sallamış. Daha da ötesi bu işbirlikçi güruhun tüm dünya ülkelerinin bir araya geldiği bir toplantıda (BM) başat kavram Filistin/Gazze değil para ve ekonomiydi. Müsbet yönde beklentisi olanlara bir kez daha dağ fare doğurdu.

Toplantıda Filistin ve Gazze’ye yönelik Müslümanların içini ferahlatacak hiçbir somut adım atılmadığı gibi kayda değer bir söz de söylenmedi. Somut bir ilerleme olmadığı gibi tam tersi güya Müslümanların temsilcisi olan liderler Hamas’a küfretme yarışına girdiler, çünkü onların bildiği kesin bir şey vardı o da Siyonistlerin Hamas’tan nefret ettiği. Bu yüzden söz konusu liderler sahibine göre kişnedi.  “…O halde nasıl oluyor da haktan batıla çevriliyorsunuz!” (Yunus: 32). “ Kahrolası ne biçim ölçtü biçti Sonra yine kahrolası ne biçim ölçtü biçti.” (Müddesir: 19-20).

Endonezya cumhurbaşkanı Prabowo Subiant’in İsrail Devletinin geleceğini garantiye alma endişesi akıllara durgunluk verirken, körfez ülkeleri liderleri başka bir baş belası. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Hüseyin eş-Şara ve Mahmud Abbas beslemesinin talepleri ve korkuları inanılır gibi değildi. Bize göre işin özü galiba şu; İslam coğrafyasında gelinen noktada İsrail gibi bir İslam düşmanı Siyonist devlete ihtiyaç kalmamıştır desek yeridir. İsrail’in misyonunu tamamlayacak o kadar İsrail uydusu ve Siyonist sevicisi devletçik var ki adeta birbirileriyle yarış halindeler ve bu yarışçılara en son katılan genç yarışçı da Ahmed Hüseyin eş-Şara’dır. Bu İsrail uydusu devletçikler var olduğu müddetçe Siyonist kafir sürüsünün işgal ettiği topraklarda hiçbir endişe duymasına gerek yok aslında.

Hamiliğini ABD ve Türkiye’nin yaptığı Şara’nın ABD’de yaptığı en son basın açıklaması şuydu; “İsrail’e sorun çıkaran biz değiliz. Biz İsrail’den korkuyoruz, tam tersi değil.” dedi. Dünyada yaşanan bu kadar açık ve net gelişmelere rağmen hala bir yerlerden medet uman ama kendisi hiçbir şey yapmayan biz İslam ümmetine ne demeli? Hiçbir şey yapamıyoruz bari gelişmeleri doğru okuyabilsek! Hamasetle insanların gönlü fethediliyor ama insanlar satır aralarını doğru okuyamadığı için hamaseti hakikat zannediyor. Siz zannediyor musunuz ki dünyaya nizam veren bir ülkeyle pazarlık edeceksiniz ve her istediğinizi alacaksınız ama karşılığında hiçbir şey vermeyeceksiniz. Buna ancak ahmaklar inanır. Nükleer enerji ve 20 yıllık doğalgaz anlaşması, F-35 ve F-16 pazarlığı yaparken ABD size Hamas kartını oynamayacak mı? Bunları bekleyip göreceğiz ama yukarıda bahsettiğimiz gibi iki devletli çözüm adı altında sözde bağımsız bir Filistin devleti kurulsa bile kazanan Siyonizm olacaktır. Ki zaten Türkiye’nin de çabası bu yöndedir. Bundan da ne ABD ne de Batı rahatsız değildir, tek rahatsızlıkları direniş ve Hamas’tır.

Bütün bu gelişmelere olumsuz baktığımıza göre çözüm nedir sorusu doğal olarak sorulacaktır. Cevabımız o ki bu konuda inandığımız Allah ve Rasulünün izlediği yoldan başkası yanlıştır, oyalamadır ve batıldır. Tek çözüm İslam ümmetinin tümüyle ayağa kalkması ve Siyonizme karşı baş kaldırıp cihad çağrısı yapmaktır. Hiçbirimizin canı, malı Filistinlilerden daha değerli değildir. Tabiî ki hala onurdan, izzetten ve şereften bahsediyorsak bu böyledir. Müslümanların pısırıklığı, korkusu, ikiyüzlülüğü kafiri ve küfrü güçlü gösteriyor, oysa korkmamız gereken ve güçlü olan sadece Allah değil midir? Bu korku yüzünden ümmetin malı yağmalandı, kimliği değiştirildi, iffeti kirletildi, izzet ve şerefimiz ayaklar altına alındı daha ne olacak? Buna rağmen başı olmayan İslam ümmetine başlık taslayan Dünya Alimler Birliği İsrail’i kınamakla yetinerek ümmetten dua talebinde bulundu. Ümmet zaten dua ediyor, ey ümmetin alimleri sizden beklenen eylemdir, kıyamdır. Siyonistlerin destekçisi Sisi’nin El-Ezher Alimleri ise hala Sisi’yi aklamakla ve onu övmekle meşguller. Kusura bakmayın ama siz daha bu dünyada iken Allah sizin belanızı vermiş, bu bela ve müsibet o ki hakikate karşı kör ve sağır kesilmektir. Mısır zindanlarında yatan binlerce Müslüman’ın çektiği acıyı bu besleme “alimler” nereden bilsin veya niye bilsin? Çünkü o mazlumlarda Sisi diktatörü tarafından terörist muamelesi gördü. Son sözümüz eğer duyan ve iman eden varsa Rabbimizin şu ayeti olsun: “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kafirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa: 144). Mutlak doğru Allah’a aittir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *