Myanmar cuntası ve ABD politikalarındaki değişiklik

Myanmar cuntası ve ABD politikalarındaki değişiklik

Myanmar’da seçim taahhüdü ile OHAL’in kaldırılmasıyla paralel zamanda, ABD politikalarında meydana gelen değişiklik, Beyaz Saray’ın amacının ne olduğu sorusunu akıllara getiriyor.

Myanmar’da ne oldu?

ABD Hazine Bakanlığı, bazı Myanmar merkezli şirketler ve Myanmarlı kişilere yönelik yaptırımları durdurdu. Myanmar’daki cunta yönetimiyle ilişkili dört kişi ve üç şirket yaptırım listesinden çıkarıldı.

Bakanlığın açıklamasında, Myanmar merkezli “KT Services & Logistics” ve şirketin kurucusu Jonathan Myo Kyaw Thaung, “Myanmar Chemical and Machinery Company Limited (MCM Group)” ve şirketin sahibi Aung Hlaing Oo, “Suntac Technologies” şirketi ve Myanmar vatandaşı Tin Latt Min listeden çıkarıldığı bildirildi.

Karar cunta lideri General Min Aung Hlaing’ın, ABD Başkanı Donald Trump’a mektup yazarak yaptırımları kaldırmasını istemesinden sonra verildi.

Trump’ın tarifelere ilişkin mektubunda 1 Ağustos’tan itibaren Myanmar’dan alınan mallara yüzde 40 vergi uygulanacağı belirtiliyordu. Myanmar gazetesi, General Hlaing’in, bu mektubu “minnetle ve memnuniyetle” karşıladığını, “onur duyduğunu” belirterek, Trump’tan mektup alınmasını “diplomatik başarı” olarak sunduğu, ülkesinin tanınması anlamına geldiğini belirttiğini yazdı.

General Hlaing, Trump’a yazdığı cevabi mektubunda “ABD ile ekonomi alanında ilişki kurmak için bir fırsat” olarak değerlendirdiği bildirildi. Kendilerine gelen mektubu “ABD’nin olağanüstü ekonomisine katılım için cesaret verici bir davet” olarak niteleyen General Hlaing, gerekirse üst düzey yetkilileri ABD’ye gönderebileceğini belirtti. Trump yönetimine övgüler yağdıran general Myanmar’a uygulanan ekonomik yaptırımları hafifletmesini ve kaldırmasını da istedi.

Trump için “Ülkesi ulusal refaha doğru götürürken gerçek bir vatanseverin ruhuyla güçlü bir liderlik sergiliyor. Diğer yandan küresel sahnede de barışı teşvik etmeyi sürdürüyor.” ifadesini kullandı.

Cunta lideri ayrıca, Trump’a “yayın kuruluşlarını ve fonlarını düzenlediği” için teşekkür etti. Trump, Myanmar’daki çatışmayı ve ordunun işlediği acımasız insan hakları ihlallerini bağımsız olarak yayınlayan Voice of America ve Radio Free Asia’ya sağlanan fonları kesmişti.

Reuters: Yaptırımların kaldırılması mektupla alakalı değil

Reuters’a göre, bir Trump yönetimi kıdemli yetkilisi, yaptırımların kaldırılmasının General Min Aung Hlaing’in mektubuyla ilgisi olmadığını söyledi. Aynı yetkili, “Yaptırımların kaldırılmasına ilişkin karar, önceki yönetim döneminde başlayan uzun bir sürecin sonucudur. Bu kararlar ile mektup arasında hiçbir bağlantı yok,” dedi.

Yaptırımların kaldırılması, insan hakları örgütlerinin sert tepkisine yol açtı. Human Rights Watch (HRW), ABD’nin bu hamlesini “şoke edici” olarak nitelendirdi ve bunun Washington’ın Myanmar’daki askeri rejime yönelik politikasında “önemli bir değişime” işaret ettiğini savundu.

Beyaz Saray sözcüsü Anna Kelly ise bu eleştirileri “sahte haber” olarak nitelendirerek reddetti. Kelly, alınan yaptırım kararlarının ABD’nin Myanmar politikasında daha geniş kapsamlı bir değişikliğe işaret etmediğini belirtti.

Bu kararın arka planında ekonomik ve jeostratejik nedenler de yatıyor. Myanmar, nadir toprak mineralleri bakımından dünyanın en zengin bölgelerinden biri olarak biliniyor. Bu mineraller; savunma sanayi, elektronik ve ileri teknoloji ürünlerinde kritik öneme sahip. Çin, bu alandaki işleme kapasitesinin %90’ına sahipken, Myanmar’daki birçok maden sahası da Çin’de işlenmek üzere ihraç ediliyor.

Önemli bir detay olarak, Myanmar’daki nadir toprak madenlerinin büyük bir kısmı, cunta ile savaş halinde olan etnik silahlı grup Kaçin Bağımsızlık Ordusu (KIA)’nın kontrolü altındaki bölgelerde bulunuyor. Bu durum, sadece yerel güç dengesini değil, aynı zamanda Çin-ABD rekabeti bağlamında küresel tedarik zincirlerini de etkiliyor. (SDE)

Uluslararası Kriz Grubu’nun Myanmar’daki kıdemli danışmanlarından Richard Horsey, “Bu gördüğüm ilk resmi kamuoyu onayı” dedi ve bunu “rejime bir hediye” olarak nitelendirdi. Mektupların daha önce özel olarak gönderilmiş olabileceğini, ancak bunların Trump’tan olma ihtimalinin çok düşük olduğunu ekledi. Askeri rejimin bunu, “ABD ile arka kapıdan bir tür yeniden normalleşme” sağlamak için diplomatik bir fırsat olarak kullanmaya çalıştığını söyledi. (Guardian)

***

İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sibel Karabel, Myanmar’da olağanüstü halin kaldırılmasının ne anlama geldiğini ve bölgedeki stratejik güç dengelerini şöyle değerlendirdi:

Myanmar, Güneydoğu Asya ve Güney Asya arasındaki köprü niteliğindeki coğrafi konumu, nadir toprak elementlerinden doğal gaza yer altı zenginlikleri, önemli ulaşım ve enerji rotaları üzerinde yer almasıyla küresel güç dengelerindeki rekabetin odak noktalarından biri haline gelmektedir.

Mevcut uluslararası sistemde, başat aktörlerden biri olan Çin açısından Myanmar, Hint Okyanusu’na en kısa kara bağlantısını oluşturması gibi jeostratejik bir öneme sahiptir. Bunun yanı sıra Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki altyapı yatırımları, sınır güvenliği ve özellikle son dönemde nadir toprak elementlerinin arz güvenliği ile teknolojik rekabette Çin’in stratejik konumuna katkı sağlaması bakımından da kritik bir aktör haline gelmektedir.

Diğer yandan, resmi söyleminde Myanmar yerine 1989’daki askeri yönetim öncesinde kullanılan Burma ismini tercih eden ve ülkeye geleneksel olarak normatif bir bakışla, cunta yönetimine eleştirel yaklaşan ABD’nin dış politikasında, Trump yönetiminin ikinci döneminde birtakım değişiklikler gözlemlenmektedir.

Önceki yönetimden gelen bazı yaptırımların kaldırılması ve ABD’nin tanımadığı Myanmar Devlet İdare Konseyi ya da etnik silahlı gruplarla, nadir toprak elementlerine erişim amacıyla müzakere önerilerinde bulunulması, ABD’nin bu konuda pragmatik bir yaklaşım benimsediği yönünde soru işaretleri doğurmaktadır.

ABD’nin yeni yönetiminin, Çin ile süregelen teknolojik yarışında adeta yapıtaşı kabul edilen nadir toprak elementlerine erişim politikası, Ukrayna yaklaşımıyla birlikte değerlendirildiğinde; elektrikli araç motorlarından savunma sanayine uzanan birçok alanda küresel ölçekte stratejik öneme sahip ağır nadir toprak elementlerinin yüzde 40’ını sağlayan Myanmar’ın konumunu belirginleştirmektedir.

Tüm bu anlatıya, Myanmar’da 31 Temmuz’da, 2021’den bu yana yürürlükte olan olağanüstü halin sona erdirilmesi eklendiğinde, Myanmar’daki siyasi gelişmeleri başat küresel güç dengeleri bakımından değerlendirmek ülkenin geleceğine yönelik bütüncül bir perspektif sunacaktır.

Myanmar’da güncel siyasi dinamikler

Myanmar’da 1 Şubat 2021’de gerçekleştirilen askeri darbe sonrasında bir seneliğine ilan edilen ve cunta lideri General Min Aung Hlaing’e yasama, yürütme ve yargıda mutlak yetki tanıyan olağanüstü halin, 4,5 yıl sonra 1 Ağustos 2025 itibarıyla sona erdirileceği açıklandı. Askeri yönetim sözcülüğünden yapılan açıklamada, bu kararın Aralık 2026’da gerçekleştirilmesi planlanan seçimler için alındığı belirtildi.

8 Kasım 2020’de yapılan seçimlerde hile yapıldığı iddiasıyla gerçekleştirilen darbenin ardından ilan edilen ve yedi kez uzatılan olağanüstü hal süresince Myanmar, ordu ile etnik silahlı grupları da içeren muhalefet arasında yaşanan ciddi bir iç çatışma dönemine sürüklendi. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Haziran 2025’te yayımlanan verilere göre, bu süreçte yaklaşık 6 bin 800 sivilin hayatını kaybettiği biliniyor. Ayrıca 22 binden fazla kişinin keyfi gözaltında tutulduğu ve 3,5 milyon kişinin de çatışmalar nedeniyle yerinden edildiği belirtiliyor. Bununla beraber, Ulusal Demokrasi Birliği (NLD) devrik lideri Aung San Suu Çi ve parti liderleri kadrosunun önemli bir kısmı hala hapiste tutuluyor.

Myanmar’da olağanüstü halin sona erdirilmesinin ilanından önceki hafta ise ABD’nin Myanmar’a yönelik geleneksel tavrına zıt olarak yorumlanabilecek gelişmeler kaydedildi. Önceki ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin yaklaşımı, bir yandan 14014 sayılı Başkanlık Kararnamesi gibi tedbirlerle cunta rejimini, onun destekçilerini ve bağlantılı şirketleri yaptırımlarla sınırlandırmaya; diğer yandan ise Myanmar halkını dış yardımlarla desteklemeye yönelik bir politika uygulanmaktaydı.

İkinci döneminin başlarında Trump, önceki yönetimin uygulamaya koyduğu yaptırımların bir sene daha uzatılmasına imza atarken, Haziran 2025’te Myanmar, giriş vizesi verilmeyecek ülkeler arasında yer aldı. Ancak ABD Hazine Bakanlığı 25 Temmuz 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, Myanmar’daki askeri rejimle bağlantılı oldukları gerekçesiyle yaptırım listesine alınan bazı şirket ve bireylerin listeden çıkarıldığını duyurdu. Hazine Bakanlığı, kararın teknik bir değerlendirme sonucu alındığını vurgulasa da kararın siyasi motivasyonla alındığı yönünde tartışmaları da beraberinde getirdi.

Aynı dönemde dikkat çeken bir diğer gelişme ise 2021’den bu yana Myanmar’daki askeri yönetimle teması olmayan ABD’ye, çeşitli danışmanlar aracılığıyla sunulan iki öneri oldu; Devlet İdare Konseyi ile etnik silahlı gruplardan Kaçin Bağımsızlık Ordusu (KIA) arasında arabuluculuk yapılması ve ABD’nin KIA ile doğrudan iş birliği kurması.

Küresel güç rekabeti ve nadir toprak elementlerinin etkisi

Söz konusu öneriler kapsamında yapılan tarife indirimleri, Myanmar’da nadir toprak elementlerinin işlenmesi konusunda Quad (ABD, Japonya, Hindistan, Avustralya) ile işbirliği yapılması ve özel elçi atanması gibi başlıkların yer alması, ABD’nin Çin karşısında Myanmar’ın küresel ağır nadir toprak elementlerindeki konumunu stratejik bir alternatife dönüştürme çabasıyla ilişkilendirmek mümkün.

Myanmar’daki son siyasi dönüşümle neredeyse eşzamanlı olarak gelişen bu dinamiklere, Çin’in Myanmar ile çok katmanlı ilişkisi de dahil olduğunda tabloya bölgesel denklemi şekillendiren farklı unsurlar katılmakta. Diplomatik ilişkilerinin 75. senesine giren Çin tarafının güncel bakış açısını Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 9 Mayıs 2025’te Min Aung Hlaing ile Moskova’daki görüşmesinde “Myanmar’ın kendi ulusal şartlarına uygun kalkınma yolunu, egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü ile milli istikrarını desteklediği” şeklinde ifade etmektedir. Myanmar’da hükümet ve etnik gruplarla iletişimini sürdüren Çin için ikili ilişkilerde; ulaşım, altyapı, enerji ve sınır güvenliği gibi öncelikli başlıklara nadir toprak elementleri gibi son derece kritik güncel bir başlık da eklenmiştir.

Bir araştırma, 2017-2024 yılları arasında Çin’in nadir toprak elementleri ithalatının üçte ikisinin Myanmar’dan karşılandığını ortaya koymaktadır. Bu bağımlılığın başlıca sebebi hiç kuşkusuz, 2021 yılından itibaren özellikle Kaçin’de cunta yanlısı ve karşıtı grupların kontrolüne giren madencilik sahalarının üç katına çıkmasıdır. 2024’ten itibaren KIA’nın ağırlıklı olarak kontrol ettiği bölgelerde disprozyum ve terbiyum gibi ileri teknolojilerde kritik öneme sahip ağır nadir toprak elementleri çıkarılmaktadır. Böylelikle, küresel nadir metal rafine ve işleme kapasitesinin yüzde 90’ını sağlayan Çin, ağır nadir toprak elementlerinin yüzde 40’ını elinde bulunduran Myanmar’a ithalat bakımından neredeyse yüzde 50’lik bir bağımlılık göstermektedir.

Myanmar’da “demokratik seçimler” taahhüdüyle olağanüstü halin kaldırılmasıyla paralel zamanda gerçekleşen ABD politikalarındaki değişiklik, ABD’nin Çin ile sürdürdüğü küresel teknolojik rekabete yönelik bir hamle olarak okunabilir. Ancak bu yaklaşım, nadir toprak elementlerinin cunta kontrolü dışındaki Kaçin bölgesinde ve uluslararası alanda tanınmayan silahlı grupların denetiminde bulunması nedeniyle karmaşık bir hal almaktadır. Bu grupların Çin ile olan finansal ve askeri ilişkileri, aynı zamanda altyapı ve lojistik engeller, ABD açısından bu kaynaklara doğrudan erişimi zorlaştıran etmenlerdir.

ABD’nin geleneksel “Burma” politikasına ters düşen bu yaklaşımı, Trump’ın “anlaşma yapıcı” iddiasını pekiştirecek şekilde ve çatışmaları sonlandırma gerekçesiyle cunta yönetimini tanıması, belirli riskleri barındırmakla birlikte, pragmatik yeni bir statüko arayışına işaret edebilir. Öte taraftan, Myanmar’da talepleri birbirinden farklı yüzlerce silahlı grubun oluşturduğu kaotik ortam ve Aralık 2026’da planlanan seçimlerin gerçekleştirilme olasılığı, gerçek bir demokratikleşme sürecinden ziyade, cuntanın uluslararası izolasyondan ve yaptırımlardan sıyrılma çabası varsayımını güçlendirmektedir.

Çin-ABD rekabetinin gün geçtikçe derinleşen coğrafi kapsamı ve konu alanları, nadir toprak elementleri gibi stratejik kaynaklar üzerinden Myanmar’ı her iki küresel güç ile ilişkilerini yeniden düzenleme zorunluluğuna da yönlendirmektedir. Bu bağlamda, ülkenin dış politika çerçevesi ve stratejik planı, iç siyasetindeki gelişmeler, istikrar ve küresel güç dengelerini takip etmeyi zorunlu hale getirmektedir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *