“Biz Müslümanlar başkalarının zaaflarından değil İslam’ın izzetinden ve kendimizin meziyetlerinden yararlanarak İslam’ın üstünlüğünü sağlamaya çalışmalıyız. Bu konuda güzel örnekleri çoğaltmalıyız ki görevimizi yapmış olalım.”
Celal Sancar
Ağabeyim Ercümend Özkan’ı, kendi yazılarından alıntılarla anlatmayı çalışayım…
İslam’ın Muhatabı Her Akıl Sahibi İnsandır
İslam’ın muhatabı, her akıl sahibi insandır. Müslümanlar (teslim olmuş kişiler) olarak tariflerimizi Kur’an’dan ve Allah’ın Resulü’nden almak zorunda olduğumuz, olmazsa olmazımızdır. Zira Kur’an insanlara bir “Takva klavuzu” olarak gönderildiği gibi Resulullah (s.a) da bu kılavuzu en iyi okuyan, anlayan ve uygulayan olarak bizlere “bir güzel örnek (usvet’ül hasene)” olarak gösterilmiştir. Netice olarak “seçim”i insan yapacak, “karar”ı insan verecektir ve elbette yapacağı seçim ve vereceği kararın sonucuna katlanacaktır.
“Neden!” Diye Sorunuz…
Gördüklerinizi iyi değerlendirmeye, baktığını görmeye dikkat ediniz, meşveret ediniz, sorunuz, anlayınız, dinleyiniz. Her şeyin genelde daha iyi olacağını göreceksiniz. Merak ediniz. Zira merak öğrenmenin ilk adımıdır. “Neden?” diye sorunuz! “Niçin?” diye sorunuz! “Nasıl?” diye aklınız karıncalansın. Göreceksiniz, eşyayı ve olayları daha bir iyi anlayıp değerlendiriyor bulacaksınız kendinizi. İslam akledenlere gelmiştir, ahmaklığa prim veren din değildir. Voltaire’in Hıristiyanlık için kullandığı bir tarif var. Bildiğiniz gibi kendisi dinsiz olduğunu söylüyor. Diyor ki Voltaire: “Bir insan Hıristiyan olacaksa yapması gereken şudur; önce aklını yerinden çıkarıp bir başka yere koyacaktır. Sonra Hıristiyan olacaktır. Ondan sonra aklını alıp tekrar ait olduğu yere yerleştirecektir. Lâkin kesinlikle aklı ile dinini karşılaştırmayacaktır. Zira karşılaştırdığında ya aklı kalır yerinde dini gider ya da dini kalır ve aklı gider.”
İtikat
İtikad özellikle dinin esasıdır. İslam dininin itikadi özellikleri ve şartları Allah tarafından belirlenmiş, hüküm sahibince konulmuştur. Kim O’ndan ecir almak istiyorsa belirtilenlere uymak zorundadır. Allah katında zann gerçekten hiçbir şey ifade etmemektedir. Zann itikadı bozar, bozuk itikad da Allah katında makbul değildir. Müslüman, akidenin ne olduğunu gereği gibi bilmelidir. İtikadınıza dikkat ediniz, kendinizde bulunanı Kur’an’la test ediniz. Uymayanları atınız, eksiklerinizi Kur’an’la tamamlayınız ki kurtuluşa eresiniz…
Tevhid’in Siyasi Boyutu
Tevhid, Allah’ı zat ve sıfatları ile birlemek, sıfatlarını yalnız kendine mahsus bilmek demektir. Siyasi olarak da, O’nun hüküm koyuculuğu ve hükmediciliğine ortak koşmamak, bu konuda da Allah’a ait yeri kimseye vermemek demektir. O’nun hükümleriyle insanlar arasındaki sorunları çözmeye çalışmak, tevhid’in siyasi boyutunu oluşturur.
İnsanlar açık açık “Allah’a ortak koşuyoruz” diye ortak koşmamaktadırlar fakat yalnızca Allah’a ait olması gereken işlerde O’ndan başkalarına başvurmaları, başkalarından bir şeyler beklemeleri şeklinde ortaya çıkan şirk, insanların oldum olası hep karşı karşıya kaldıkları durumdur. Bugün “Müslümanım” diyenlerin de yalnızca Allah’tan beklenmesi ve Allah’a ait olarak bilinmesi gereken hususlarda Allah’tan başkalarından medet ummaları, işlerinin düzene konulmasıyla ilgili beklentileri insanları şirke sokmaktadır.
İslam
İslam, başkalarının kendisi için çizdiği sınırları değil sınırlarını Allah’ın belirlediği bir din, dünya görüşü ve yaşam biçimidir. Rabbine teslim olduklarını söyleyenler için bu böyledir, olmayanlar ise neyi nasıl yapıyorlarsa hesabı onlardan sorulacaktır. Bize düşen ise açık bir tebliğdir.
Kur’an Nasıl Anlaşılır
Bir eserin anlaşılması için öncelikle o eserin yazıldığı dilin bilinmesi gerekir. Eser başka bir dile çevrildiğinde ise çevrilen eseri okuyanlar da o eseri anlama imkanına kavuşurlar. Lakin bir dili bilmek, o dil ile yazılan eseri gerçek anlamıyla anlamaya her zaman yetmemektedir. Bu iki sebepten meydana gelebilir: Birinci olarak, dili bilmenin ötesinde başka şeyleri bilmemekten meydana gelen eksiklik olabileceği gibi; ikinci olarak, kimi zaman da eserin sahibinin kullandığı cümle içindeki manayı belirginleştirmemesinden yani karnında saklamasından da meydana gelir. Böylesi bir cümle bir başka cümle ile de açıklığa kavuşturulmamışsa bu takdirde cümledeki mana anlaşılamaz ve böyle kalır. İnsanların böyle cümlelere, cümlelerden anlaşılması mümkün olmayan manalar yüklemesi ise ancak zanlarıdır ve onların zanları gerçekten bir şey ifade etmez.
Böylesi cümleler (sözler) için “manasını yalnızca sahibi bilir” demek yapılacak en akıllı iştir, gerisi kuruntudur: “İlahi kelamın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahi kelamı sana bahşeden O’dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar sırf kafaları karıştır(acak şeyler bul)mak için ve ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla ilahi kelamın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar, oysa Allah’tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: “Biz ona inanırız: (ilahi kelamın) tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.” Müslümanım diyenler için öncelikle yapılması gereken şey, ‘olmazsa olmaz’ şey, Kur’an’ı anlamaktır.
Kur’an anlaşılmadıkça İslam anlaşılmaz, peygamber anlaşılmaz. Bu uygunluk oranında, kişi veya devlet İslam niteliği kazanır. Kur’an’ı anlayabilmek için öncelikle Kur’an’ın anlaşılır bir kitap olduğu peşin fikri ile hareket etmeliyiz. Aralarında bağ kuramadığımız ayetler olursa, bilenlere sormalı, yeniden düşünmeliyiz. İkinci husus ise, Resulullah’ı bizler gibi bir insan olarak görmeliyiz. Yani “Kur’an’ı onlar anladı, bizler de anlayabiliriz” diyerek başlamalıyız.
Fikri Liderlik
Bizim gibilerin kitaplarını okurken aklınız “doğru mu, eğri mi?” diye görev üstlenmeli iken Allah’ın kitabını okurken “Bu okuduklarım ne anlama geliyor veya gelebilir?” diye görev üstlenmelidir. İnsan ve toplumlar için aslolan, kişilerin peşinde gitmek bir diğer tabirle kişileri önder lider edinmek değil, fikirleri lider edinmektir. Müslümanlar İslam’ı lider edinmeye, bütünüyle kendilerini ona tâbi görmeye yönelmelidirler. Ne kadar iyi Müslüman görürlerse görsünler kişilerin önderliğini İslam’ın liderliğinin önüne geçirmemelidirler.
Siyasal Meşruiyet
Bir rejime halkın destek vermesi, halk nazarında meşru olması, o rejimin Allah katında da meşru olduğu anlamına gelmemektedir. Allah’ın hükümlerine uygun olan, Allah’ın şeriatına göre tanzim edilmiş bir devlet düzeni ancak Allah katında ve dolayısıyla Müslümanlar katında meşru olur. Müslümanlar öylesi bir rejimden yana tavır takınırlar, onun yaşaması için üzerlerine düşen her türlü vazifeyi hakkıyla yerine getirirler. Müslümanlar için her konuda olduğu gibi siyasal rejim hususunda da neyin yanında neyin karşısında yer alacakları, Allah’ın vahyi ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) uygulamalarından çıkarılmalıdır…
Türkiye ve Dış Dünya
Cumhuriyet Türkiye’si dış güçlerin hazırladığı ortama uygun olarak kurulmuş ve düzenlenmiştir… Böylece kurulduğundan itibaren tam 23 sene tek parti olarak kaldı ve Stalinist metotlarla bugünkü yeni düzen kuruldu. Bu düzen tamamen despotluğa dayalı bir düzendi. Varlığını yasaklara dayamış ve yasaklarını çiğneme temayülü gösterenleri ezmeyi kendi hayat sebebi saymıştır. Nitekim Batı’ya yönelmeye başladığından bu yana Türkiye toplumu, kendine güvenini yitiren bir toplumun önde gelen veya geride kalanları olarak sürekli bir çıkmaz içinde kendilerini bulmuşlardır. Bu daha vurgulayıcı biçimde Cumhuriyet’le pek daha yoğun olarak yaşanmaya başlanmıştır.
Laiklik ve Demokrasi
Laiklik insanları günah işleme korkusundan uzaklaştırmış, demokrasi ise utanmayı unutturmuştur. Allah’tan korkmayan ve kulundan da utanmayanların ise yapamayacakları şey yoktur. Her rezilliğin yapılabildiği, her iftiranın uydurulabildiği, namusun anlamının kaldırıldığı bir toplumda da ancak bugün Türkiye’de görülenler görülür.
Bugünkü Seçimler
Bugünkü seçimler, yemeğe davet edilen bir insanın önüne konmuş ama her biri bir çeşit içki dökülerek pişirilmiş yemekler gibidir ki hangisinden yenilse haramdan yenilmiş olmaktadır. Hangisine oy verilse laik-demokratik rejime oy verilmiş olacaktır. Halk kitleleri, bilinçsizliğinden de yararlanılarak içkili yemeklerden bir içkili yemeği yemeye mecbur tutulmaktadır. En hayırlısı bu sofradan aç kalkmaktır, yani herhangi bir partiye oy vermemektir. Zira hangisine verilirse verilsin Müslüman, parti olarak laik-demokrasiyi seçmiş, seçimini vahiy istikametinde değil hevası istikametinde yapmış olacaktır. Ki bu seçimi kendisini Allah katında sorumlu kılacaktır. Bu sorumluluk ise elim bir azaptan başkası değildir.
Fethullah Gülen’e Dair
Asırlardan beri bu halkın dinini öğrendiği kaynak din adamlarıdır; müftülerdir, imamlardır, vaazlardır. Sonucun günümüzdeki gibi oluşu da açıkça göstermektedir ki halkın, dinini öğrenmek için emip durduğu memenin sütünde gıda değeri yoktur. Bu yüzden bu halk açlıktan ölümü bekleyen Somalili fakirlere dönmüştür, dini açısından. Hâlâ da halkın karşısına vaazlarıyla, ağlama şovlarıyla çıkanların “din” diye anlattıklarının tepeden tırnağa “hurafeler” olduğunu görmeyen var mıdır? Ama hurafenin ne olduğunu bilmeyen çok olduğu için, böylelerinin anlattıklarının hurafe olduğunu değil hak olduğunu sanarak yanıp tutuşanlar, çalışmalarına milyarlar verenler, özel kolejler açmasına imkan tanıyanlar, Türkiye’nin her tarafında “öğrenci evleri” açabilmesi ve barındırdığı öğrencilerin akıllarını ipotek altına alabilmesi için verilen, milyarları çook aşan zekatlar sayesinde akılsızlığı başa güreştirmek isteyenler yarın Allah’a nasıl hesap verebileceklerini sanmaktadırlar, doğrusu bu gibiler hesabına biz korkuyoruz ahiret azabından ama bunlar ahirete gerektiği gibi inanmıyor olmalılar ki kılları bile kıpırdamıyor. (Dengeli Fikri Beslenme, İktibas, Sayı 167, Kasım 1992)
Nokta Dergisi’nin Sorusuna Cevabı
Soru: İslam’da kadın ve erkek açısından kıyafet prototipi var mıdır?
Cevap: Kadın ve erkek için kıyafette asla bir prototip yoktur. Erkeğin de kadının da cinsiyetini örtmesi söz konusudur. Hudutlar iki cinste farklıdır. Kadının elleri, yüzü ve ayakları açık kalır. Kadının ve erkeğin cinsiyetini mahremine (nikahlısına) tahsisi, şahsiyeti ile toplum içine çıkması ve işlevini üstlenmesi söz konusudur. Toplumda kimse cinsiyetini sermaye olarak kullanamaz. Cihanşümul olan ve bütün insanları muhatap alan İslam, getirdiği kuralları öncelikle kabullenenlerinde uygulamasını görmeyi ister. Öncelikle dişiliğin, buna paralel olarak da erkekliğin, cinsiyet olarak kullanılmasına müsaade etmez. Örtünme yalnızca belli yerlerin kapatılması olmayıp, yürümeden oturup kalkmaya, konuşmalardaki ses tonuna kadar bütün davranışlarda cinsiyeti helaline saklama anlamındadır.
“O ise en Azizimizdir!”
Dikdörtgen şeklindeki salonun uzun duvarlarındaki resimlerin, işlemeli elbiselerini giymiş çeşitli mertebede azizleri olduğunu söyledi Metin. Biraz sonra gelen rahip efendi de, “Şu gördüğünüz resim filan azizimizdir, şu resim falan azizimizdir” diye teker teker hepsi hakkında bilgi verdi. Resimler belli bir sıra ile dizilmiş ve yüksekliğe konulmuştu. Ortada ve en üstte de Atatürk’ün resmi vardı. Hepsini sorduktan sonra Atatürk’ün resmini göstererek, onun hakkındaki kanaatlerini da öğrenmek istedik. Rahip İbrahim Türker’in bize verdiği cevap, diğerleri hakkında hemen hepsi için “O azizimizdir” şeklinde iken Atatürk için de “O ise en azizimizdir!..” şeklinde oldu. (Mardin’deki Deyrulzaferan Kilisesi gezisinden)
“Biz Müslümanlar başkalarının zaaflarından değil İslam’ın izzetinden ve kendimizin meziyetlerinden yararlanarak İslam’ın üstünlüğünü sağlamaya çalışmalıyız. Bu konuda güzel örnekleri çoğaltmalıyız ki görevimizi yapmış olalım.”
Bu vesileyle ağabeyime, bir kere daha Rabb’imin rahmeti dileklerimle…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *