Mevcut konjonktür bölgesel aktörlerin stratejik hesaplamalarını karmaşıklaştırırken ilerleyen süreçte uluslararası ilişkilerde daha geniş ölçekli jeopolitik dönüşümlerin zemininin hazırlandığını gözler önüne seriyor.
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesi Diren Doğan, Rusya-Kuzey Kore ittifakının Ukrayna savaşına ve Asya Pasifik’e etkilerini şöyle kaleme aldı:
***
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın dördüncü yılına girilirken çatışmanın etkilerinin yalnızca Avrupa’nın doğusuyla sınırlı kalmadığı ve Asya-Pasifik’e kadar uzanan küresel bir etki alanı yarattığı görülüyor. Bu kapsamda, Kursk sınır bölgesinde varlığı rapor edilen Kuzey Kore askerleri, savaşın çok yönlü yansımasının çarpıcı bir örneği olarak ön plana çıkıyor. Kasım ayı itibarıyla sahadaki konuşlanmaları netlik kazanan Kuzey Kore askerleri; Ukrayna, Güney Kore ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kaynaklarından takip ediliyor ve sayılarının 10 bin ile 12 bin arasında olduğu belirtiliyor. Moskova ya da Pyongyang’dan çoğunluğu Pyongyang’ın “Fırtına Kolordusu” olarak bilinen 11. Kolordu’ya ait bu kuvvetler hakkında henüz resmi bir açıklamanın yapılmaması bünyesinde çeşitli belirsizlikleri saklı tutuyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby tarafından geçen hafta yapılan açıklamada sahadaki durumun Kuzey Kore güçleri için pek de avantajlı olmadığı bir tablo çizildi. Ukrayna’da Rus askerleriyle birlikte savaşan Kuzey Kore birliklerinin ciddi kayıplar verdiğinin ifade edildiği açıklamada bu birliklerin “kolay harcanabilir” yapılar olarak kullanıldığı ve yalnızca bir haftada binden fazla askerin öldüğü ya da yaralandığı bilgisi paylaşıldı. Ek olarak, açıklamada bu askerlerin Ukrayna güçlerine teslim olmaktansa kendilerini öldürmeyi tercih ettikleri vurgulandı ve bu durumun Kuzey Kore yönetiminin askerlerin yakalanmaları halinde ailelerine misilleme yapacağı korkusundan kaynaklandığının ifade edildi. Bu açıklama, Kuzey Kore’nin temel motivasyonunu ve Rusya ile ilişkilerinin kapsamını sorgulatan bir sayfayı açıyor.
Rusya-Kuzey Kore ittifakı taraflara ne katıyor?
Kuzey Kore ve Rusya arasında 2024’te imzalanan ve taraflardan birine saldırı durumunda karşılıklı askeri yardımlaşmayı öngören Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın ilişkilere yeni bir ivme kazandırdığı bilinen bir gerçekliktir. Bu anlaşma, yalnızca iki “revizyonist” devletin güç birliğini temsil etmekle kalmayıp aynı zamanda her iki ülkenin kendi çıkarlarına hizmet eden bir “kazan-kazan” stratejisinin de işareti oldu.
Rusya’nın Kuzey Kore’ye sağladığı gıda, enerji, askeri teknoloji ve siyasi destek iki ülke arasındaki işbirliğinin somut göstergeler sunuyor. Uzun süredir muharebe deneyimi yaşamayan Kuzey Kore askerlerinin Ukrayna sahasında var olması, burada elde edecekleri deneyim ve yeni nesil savaş stratejilerine dair kazanımlar gelecekte olası Güney Kore-Kuzey Kore geriliminde askerlere stratejik avantaj sağlama potansiyeli taşıyor. Ayrıca Ukrayna sahasının özellikle insansız hava araçları (İHA), taarruz helikopterleri ve obüs gibi platformların yaygın kullanımına sahne olması ve Kuzey Kore askerlerinin bu envanterleri gözlemlemesi ordunun taktik ve stratejik kapasitesini artırabilir. Tüm bunlara Güney Kore istihbaratının Moskova’nın Pyongyang’a her asker başına ayda 2 bin dolar ödediğine dair iddiası ve Rus askeri teknolojisine erişim sağlama potansiyeli eklendiği zaman sahadaki varlığın Kuzey Kore için önemli kazanımlar içerdiğini söylemek mümkündür.
Moskova açısından bakıldığında, personel kayıplarının yoğun olduğu bir dönemde ek yabancı insan gücü kuşkusuz önemli bir destek niteliğindedir. Bu durum, Ukrayna’nın Batılı müttefiklerinin henüz savaşa fiziki personel dahil etmediği bir ortamda Rusya’nın askeri gücüne operasyonel ve moral katkı sağlama potansiyelini bünyesinde barındırıyor. Ayrıca, uzamış bir savaşın gölgesinde uluslararası alanda yalnız kalan ve yaptırımlara uğrayan bir Rusya görüntüsünün ötesinde sistemin farklı merkezlerindeki aktörlerinden destek gören bir Rusya portresi Moskova için oyunda kalmaya devam etme motivasyonu sağlayan bir gerekçe olarak görülebilir. Her iki tarafın da elde ettiği bu kazanımlar kısa vadede karlı görünse de sonucun getireceği bilançoyu öngörmek için henüz erken olduğunu unutmamak gerekir.
Sınırsız dostluk ve stratejik tarafsızlık ekseninde Çin’in yol haritası
Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından bu yana, stratejik duruşu en çok merak edilen aktörlerden biri Çin Halk Cumhuriyeti oldu. Özellikle savaş öncesinde gerçekleşen Vladimir Putin-Şi Cinping zirvesinde vurgulanan “sınırsız dostluk” söylemi Pekin’in Moskova ile ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasını temsil ederken Ukrayna krizi Çin için kritik bir sınav haline geldi.
Savaşın patlak vermesiyle birlikte Çin, bir yandan tarafsız bir duruş benimseme ve arabuluculuk girişimlerini öne çıkarma gayreti içindeyken diğer yandan denge politikasını titizlikle sürdürdü. Bu bağlamda Çin, Birleşmiş Milletler’de (BM) işgali kınayan kararlardan uzak dururken Rusya’ya doğrudan askeri avantaj sağlayabilecek yardımlardan kaçınarak dikkat çekici bir denge politikası yürüttü. Bununla birlikte, Çin’in Rusya’nın savaşta kullanabileceği çift amaçlı (askeri-sivil) ürünler sağladığına yönelik iddialar ve NATO’nun genişlemesini savaşın gerekçelerinden biri olarak öne sürmesi Moskova’ya dolaylı yoldan bir meşruiyet zemini sunduğu yönünde yorumlandı.
Kuzey Kore ve Rusya arasındaki artan savunma işbirliği, bu stratejik tablonun bir diğer önemli unsurunu oluşturuyor. Çin’in Kuzey Kore ile 1960’lardan bu yana süregelen savunma ilişkileri ve ülkenin dış ticaretinde yaklaşık yüzde 90’lık paya sahip olması bu denklemin temel taşlarından biridir. Bu durum, Kuzey Kore’nin Çin ile Rusya arasındaki pozisyonunu dengeliyor ve Moskova-Pyongyang ilişkileri hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın Çin’e ciddi bir stratejik özgüven kazandırıyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüleri kendilerine Ukrayna’da Rusya için savaşan Kuzey Kore askerleri sorulduğunda bunun iki ülke arasındaki bir iç mesele olduğu ifade ettiler. Bu noktada, Pekin’in bu konuda resmi bir pozisyon almaktan kaçındığı görülüyor. Çin’in bu tür orta yolcu bir strateji izlemesinde, küresel ekonomideki pozisyonunu koruma ve Batılı ülkelerle ticari ilişkilerini geliştirme motivasyonunun belirleyici olduğu görülüyor. Buna ek olarak, Pekin’in Güney Kore ile ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik açtığı yeni sayfanın olumsuz etkilenmesinden duyduğu endişe de bu tutumunda önemli bir rol oynuyor. Ancak Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve ABD’nin, Çin’e Kuzey Kore üzerindeki nüfuzunu kullanarak savaşı tırmandırmayı önleme çağrıları yanıtsız bırakıldı ve yine tarafsız kalma stratejisi sürdürülebilir bir tutum olarak benimsendi.
Bu noktada, ABD ve Asya-Pasifik’teki müttefiklerinin halihazırda Moskova-Pekin arasındaki ilişkiyi dikkatle takip ettikleri ve Pyongyang-Moskova işbirliğinin Ukrayna’daki varlığını yeni bir tehdit olarak değerlendirdikleri açıktır. Buna karşılık Pekin, bu stratejik kaos içinde aktif bir rol üstlenmekten bilinçli bir şekilde kaçınıyor. Çin’in önümüzdeki dönemde Ukrayna savaşındaki mevcut tutumunu koruması, Rusya ile kapsamlı stratejik ortaklık dengesini sürdürmesi ve Batı ile ticari ilişkilerinde büyük bir kopuştan kaçınması bekleniyor. Bununla birlikte, Pekin’in Donald Trump’ın ikinci döneminde yeniden gündeme gelebilecek Kuzey Kore-ABD yakınlaşmasını da dikkatle takip edeceği öngörülüyor. Tüm bu gelişmeler Çin’in bölgesel ve küresel stratejilerinde esneklikle ihtiyat arasında denge arayışını sürdüreceğini gösteriyor.
Güney Kore’nin stratejik endişesi
Güney Kore, Kuzey Kore ile Rusya arasında artan savunma işbirliğinin Ukrayna’daki savaş sahasına yansımalarını ciddi güvenlik tehdidi olarak gören ülkelerin başında geliyor. Moskova ile Pyongyang arasındaki savunma odaklı ortaklığın, Kuzey Kore’nin askeri teknoloji, istihbarat ve taktiksel kapasitelerini artırarak Güney Kore’nin güvenlik dengelerini olumsuz etkileme potansiyeli Seul yönetimi tarafından dikkatle izleniyor. Güney Kore, bu işbirliğini sınırlamak adına son iki ayda Kuzey Kore ile çalışan Rus kuruluşlara yönelik yaptırımlar uygulasa da bu adımların ötesine geçecek daha keskin bir politika benimsemediği görülüyor.
Kuzey Kore askerlerinin Ukrayna’daki varlığı, Güney Kore’nin savunma sanayi ürünlerinin dolaylı olarak bu askerlere karşı kullanılmasına zemin hazırlarken bu durum iki Kore arasında bir tür vekalet savaşına işaret ediyor. Ancak Güney Kore yasalarının aktif çatışma bölgelerine silah ihracatını yasaklaması Ukrayna’ya doğrudan askeri yardım yapmasını engelliyor. Bu yasal kısıtlamalar nedeniyle, Güney Kore’nin önümüzdeki süreçte NATO, ABD ve diğer Batılı ortaklarla diplomatik işbirliğini derinleştirerek Kuzey Kore’nin Ukrayna’daki varlığını sınırlandırmaya çalışması muhtemeldir.
Ayrıca, Seul’ün Moskova ile doğrudan temas kurarak Kuzey Kore’nin elde ettiği stratejik kazançları sınırlama çabalarını artırması bekleniyor. Bu noktada, aralık ayı başında Güney Kore’de ilan edilen sıkıyönetim ve ülkenin siyasi istikrarını hala tam anlamıyla sağlayamaması da dikkate alınması gereken bir diğer gelişmedir. Bu durum, Güney Kore’nin iç politikadaki zorluklarının dış politika kararlarını etkileme riskini beraberinde getiriyor.
Şüphesiz ki, Ukrayna çatışma sahasındaki dinamikler Güney Kore ve Çin’in ötesinde pek çok aktör için stratejik belirsizlikler taşıyor. Bu noktada, sahadaki mevcut durumun Rusya ve Kuzey Kore’ye sağladığı avantajlar yalnızca Asya-Pasifik’teki güç dengelerini değil aynı zamanda küresel sistemin de yönünü şekillendirme potansiyeline sahiptir. Mevcut konjonktür bölgesel aktörlerin stratejik hesaplamalarını karmaşıklaştırırken ilerleyen süreçte uluslararası ilişkilerde daha geniş ölçekli jeopolitik dönüşümlerin zemininin hazırlandığını gözler önüne seriyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *