Afrika’nın kaynakları, “gelişmiş” sanayilerin iştahını kabartıyor

Afrika’nın kaynakları, “gelişmiş” sanayilerin iştahını kabartıyor

Ciddi anlamda hassas elementler, hammadde ve enerji ihtiyacı açısından sıkıntılar yaşanmaya başladığı süreçte Afrika’nın tüm bu sektörler açısından taşıdığı büyük potansiyel, başta Çin ve ABD olmak üzere gelişmiş sanayiler açısından özel bir önem taşıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Ömer Faruk Doğan, Afrika’nın neden dünyanın ileri gelenlerinin ilgisini çektiğini ve Türkiye’nin kıtaya yaklaşımındaki farklılığı AA Analiz için şöyle değerlendiriyor:

***

Afrika, Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) 2023’e dair yayımlandığı kesinleşmiş ticaret verilerine göre dünyada ticaretin en çok arttığı tek kıtadır. DTÖ’nün verilerine göre ticaret, dünya genelinde yüzde 1,1, Avrupa’da yüzde 2,6, Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS) ülkelerinde yüzde 4,5 oranında gerilerken Afrika’da ticaretin artması önemli bir gelişme olarak görülüyor.

2022’nin başından itibaren farklı bölgelerde yaşanan krizler Afrika kıtasının dünyanın geleceği açısından taşıdığı önemi kısmen gölgelemesine rağmen kıta tüm gelişmiş ülkelerin ilgi odağı olmaya devam ediyor.

Küresel güçlerin Afrika’ya ilgisi artıyor

Şubat 2022’de baş gösteren Ukrayna-Rusya savaşı, Ekim 2023’te İsrail’in Gazze’yi işgali ve şiddetin insani değerleri yıkarak olabilecek en acı seviyeye ulaşması bölgesel krizin tahminlerin çok ötesine ulaşarak Orta Doğu’da ciddi bir dram yaşanmasına, ekonomik daralmaya ve dünya ticaretinde gerilemeye neden oldu. Afrika kıtası ise Mali, Nijer, Çad, Sudan, Somali gibi ülkelerde krizler yaşanmasına rağmen sessiz sedasız kendi ticaretini artırmaya devam etti. Bu gelişmeyi ancak Afrika’nın bünyesinde taşıdığı yüksek potansiyel tezahürüyle ifade edebiliriz.

Nitekim bu potansiyelin farkında olan Çin, Eylül 2024’te Çin-Afrika İşbirliği Forumu’nu (FOCAC) gerçekleştirdi. Yine aynı şekilde 20 Ocak 2025’te görevini devredecek olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden belki son resmi ziyaretlerinden birisini geçtiğimiz aylarda Angola’ya gerçekleştirdi. Biden, ABD’nin yeni dönemde uygulayacağı Afrika stratejisini Angola’dan kıtaya duyurmaya gayret etti. Bu gelişme ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump döneminde de ülkenin Afrika’ya yönelik ilgisinin artarak devam edeceğinin önemli göstergelerinden birisidir.

Batı ise Afrika’yı mülteci sorununun ana kaynağı olarak görerek kendi ekonomik ve sosyal düzenin korunması açısından bir risk olarak değerlendiriyor. Afrika’nın an itibarıyla nüfusunun yüzde 65’inin üzerindeki bir kısmının 35 yaşın altında olması ve uluslararası kaynakların 2050’ye kadar 400 milyon Afrika kökenli üniversite mezunu gencin, Avrupa Birliği (AB) sınırlarına dayanacağı ön görüsü, Batı’nın Afrika’ya yaklaşımında birçok tereddüdü beraberinde getiriyor.

Afrika’da örnek alınan ülke: Türkiye

Türkiye’nin 54 Afrika ülkesine yönelik “kazan-kazan” ilkesine dayalı eşit mesafeli ve daha fazla insani odaklı yaklaşımı birçok ülkeye model teşkil ediyor. Bu noktada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıtaya yönelik kullandığı söylemler kıtada yer alan bazı başat ülkeler tarafından farklı versiyonlarda ancak aynı temalarla telaffuz edilmeye başlandı. Bu ülkelerin kıtadaki yeni yaklaşımları Türkiye’ye benzer şekilde ifade edilmeye gayret edildi.

Bu duruma birkaç örnek verilebilir. Çin’in “Modernleşmenin Batılılaşma ile eş değer olmadığı, zengin ülkelerin zengin, fakir ülkelerin fakir kaldığı bir dünyanın var olmayacağı ve Afrika’nın dünyanın önemli bir kutbu olduğu” söylemlerinin yanı sıra, Eylül 2024’te Afrika’ya yönelik ortaya koyduğu “iç işlerine karışmaya, kalkınma yoluna müdahaleye, dışarıdan irade dayatmaya, yardımları siyasi şarta bağlamaya, yatırım finans desteğinde bencil kazanca hayır” söylemleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2003’ten beri Afrika konusunda ortaya koyduğu yaklaşımla benzer izler taşıyor. Bu bağlamda, Afrika’da yeni gelişen tüm bu yaklaşımların ülkemiz tarafından ortaya konan strateji, hareket ve işbirliği şeklinden önemli ölçüde etkilendiğini ve Türkiye-Afrika ilişkilerindeki büyük gelişmenin yeni bir model şekli olarak ortaya çıktığını ifade etmek mümkündür. ​​​​​​​

Afrika’da önemli ölçüde etkin olan Rusya ve şu an Gazze’de bir soykırım gerçekleştiren İsrail’in kıtadaki etkinliklerinin hissedilir ölçüde gerilemesinin aksine Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Maarif Vakfı, Yunus Emre Kültür Merkezleri ve özellikle Türk Hava Yollarının (THY) pandemi sonrası Afrika’ya yönelik yoğun yaklaşımı kıtada dengelerin değiştiği yönünde önemli bir göstergedir. Bu durum, Afrika’nın kalkınmada Türkiye’yi model ülke olarak görme yaklaşımını daha da kuvvetlendiriyor.

Dünya devleri arasında ön plana çıkmış Türk savunma sanayisi sadece ülkemizde değil yabancı unsurların baskısıyla güvenlik ve istikrar sorunlarıyla karşı karşıya olan Afrika’da da güvenlik ve huzur açısından ciddi bir ümit ve istikrar kaynağı oluşturdu.

Afrika’nın geleceği nasıl şekillenecek?

Afrika’nın 2023’de olduğu gibi gelecekte de dünya ticaretine ivme kazandırıcı bir bölge olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüze çıkıyor. Dünyanın ciddi anlamda hassas elementler, hammadde ve enerji ihtiyacı açısından sıkıntılar yaşamaya başladığı süreçte Afrika’nın tüm bu sektörler açısından taşıdığı büyük potansiyel başta Çin ve ABD olmak üzere gelişmiş sanayiler açısından özel bir önem taşıyor.

Türkiye ve Afrika’nın ekonomik ilişkilerine bakacak olursak 20 yılı aşkın bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde uygulanan istikrarlı ve karşılıklı fayda temelli ilişki süreci olumlu meyvelerini verdi. Afrika’da gelişen Türk yatırımlarının yanı sıra, kıtayla ticaret hacmimiz 40 milyar doların üzerine çıktı. Her ne kadar bu hacim mevcut potansiyelimizi yansıtmasa da kısa sürede sağlanan bu gelişme kayda değer ve üzerinde durulması gereken bir gelişmedir. Bu gelişme kıtadaki tüm rakiplerimizin de özel dikkat ve ilgisine neden oluyor. Bu durum rakiplerimizin Türkiye ile kıtada işbirliği heveslerini ve Türkiye’nin sahip olduğu prestijli konumdan yararlanma arzuları artıyor.

Dünya ekonomisi ve ticaretinin daralmaya yöneldiği süreçte Türkiye’nin Afrika ile her geçen gün gelişen ilişkileri 2025’de üzerinde ağırlıkla durulması gereken bir konudur. Nitekim, gerek Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) gerekse de sivil toplum kuruluşlarımızın (STK) bu yöndeki faaliyet yoğunlukları bu yaklaşımı teyit eder niteliktedir.

Dünyadaki ekilebilir verimli toprakların yaklaşık yüzde 30’unu bünyesinde bulundurmasına rağmen gıda ihtiyacının neredeyse yüzde 80’ine yakın kesimini ithalatla karşılayan kıta aslında dünyanın gıda ihtiyacını karşılayabilecek bir potansiyele sahiptir. Afrika kıtası Rusya-Ukrayna krizini takiben baş gösteren enerji ve doğalgaz krizini gidermede ve yeni teknolojilerin geliştirilmesinde ihtiyaç duyulan lityum, uranyum, alüminyum, bakır, kurşun gibi hassas elementler açısından dünyanın ve ülkemizin hammadde ihtiyacını temin edebilecek ve sanayi üretiminde devamlılık sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir.

Önümüzdeki süreçte, Türk Eximbank’ın geliştireceği yeni Afrika stratejisinin yanı sıra Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu İslam Kalkınma Bankası’nın 2025 ve sonrası için sermaye açısından güçlendirilerek Afrika üzerinde yoğunlaşması hem katılımcı ülkeler hem Türkiye hem de Afrika açısından yeni yaklaşımların oluşmasına ve Afrika’nın gerçek potansiyelinin ortaya çıkmasına büyük imkan sağlayacaktır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *